31 Mart, Ermenilerin 1918 yılında Azerbaycan'da Türklere yönelik katliamın 89'inci yıl dönümü. Bizim Türkiye olarak hiç bilmediğimiz ve bize hiç öğretilmeyen bir mesele ve bir gün.
30 Mart 1918 tarihinde Azerbaycan da soykırım hareketi başlatan, iki gün içerisinde yalnızca Baku’de çoğunluğu kadın,çocuk ve yaşlılardan oluşan 17 bin savunmasız Türk insanını katleden, Türklerin dış ve iç düşmanları ile uğraşmasını fırsat bilen Ermenilerin Türkleri Kafkaslardan sürmek amacıyla Bolşevik Rusya'nın da desteğiyle sürdürdükleri soykırım, kısa sürede Azerbaycan'ın öteki şehirlerine de yayıldı. Üç ay içerisinde yaklaşık 50 bin Müslüman Türk, Ermeni çetelerince hunharca öldürüldü. Yüz binlerce insan evlerini terk etmek zorunda bırakıldı. Aynı ermeni çeteler bu faaliyetlerini Anadolu topraklarında da sürdürdüler.
Yıllardır sözde Ermeni soykırım iddialarını gündemden düşürmeyen Batılı ülkeler, ne yazık ki Kafkasya'da Türklere yönelik bu katliamlar karşısında sessizliğini sürdürdüler ve sürdürüyorlar. Ermenilerin yaptıkları katliamlar karşısın da hiç renk vermeyen batılılar acaba niçin hiç ara vermeden, Türklerin Ermenileri soykırıma uğrattıkları hikayesini dillerine pelesenk ederek, soykırım anıtları açıyor, parlamentolarından soykırım yasaları geçirmeye çalışıyorlar.
Türkiye’nin, arşivleri açalım. Oturalım inceleyelim teklifleri farkındaysanız hiç gündeme gelmiyor. Dikkat ederseniz tehcir meselesini her an gündemde fakat kendi güdümlerinde tutmaya çalışıyorlar. ABD ve AB, kesin olarak ermeni meselesini tarafsız tarihçilere ve bağımsız araştırmacılara bırakmaz, bırakmak istemez. Çünkü Türklere yıkmak istedikleri bu suçun örtüsü altından asıl suçlular, yani Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya çıkacaktır. Ermenileri bu listeye koymadım bile.
Benim ortaya koyduğum bu bilgileri Türkiye niçin hiç kullanmaz diye merak edeniniz olursa,hiç merak etmesin. Yardakçı üniversiteler, işbirlikçi yazarlar bu konuyu Türk milleti önünde iyi kamufle ederler. Hatta ve hatta suçu düzmece hikâyelerle Türke ve Türkiye’ye yıkmaya çalışırlar. Büyük oranda da başarılı olurlar. Anadolu içindeki yakılan köyleri, Ermeniler tarafında katledilen, ırzlarına geçilen Türkleri görmemezlikten gelirler. Haydi bizde biraz onlara uyalım ve bir an olayları unutalım. Ben de kendi hesabıma Ermeniler tarafından şehit edilen dedemi bir an unutayım. Tarafsız olayım ve kendi gözlerimin ve Dünyanın gözleri önünde yapılan başka bir katliama bakayım.
Hocalıda gerçekleştirilen Ermeniler tarafından yapılan katliama giden süreçte, Ermenileri Rusların desteklediği yönünde ciddi bulgular bulunmaktadır. Ermeni gönüllülerden oluşan silahlı gruplar Karabağ'a yerleştirilmiştir. Ardından Gorbaçov, 25 Temmuz 1990'da yayımladığı bir kanun ile SSCB kanunları dâhilinde olmayan silahlı grupların kurulmasını yasaklamış ve kanunsuz olarak saklanan silahlara el konulmasını emretmiştir. Bu kanunla beraber Azerbaycan'ın bütün bölgelerinde av silahları da dâhil olmak üzere Azeri halktan bütün silahları toplanmış, Dağlık Karabağ'da ise bu görev Rus askerleri tarafından yerine getirilmiştir. 1990 yılının Ağustos ve Eylül aylarında Ermeniler saldırılarını doğrudan Azeri Türklere yöneltmeye başlamışlar, otobüs baskınları, yol kesme gibi terör eylemlerine kalkışmışlardır. 1990 yılı başlarında yaklaşık 186 bin Azeri, Ermenistan'dan Azerbaycan'a gitmeye zorlanmıştır. Ekim 1991'de ilk Azeri köyü Ermenilerce ele geçirilmiştir. Hocalı Katliamı, Rus askerlerinin desteğiyle silahsız bırakılmış Azeri halkına karşı 25–26 Şubat 1992'de Hocalıya ulaşan Ermeni kuvvetlerince gerçekleştirilmiştir. Rusya olaylarla hiçbir ilgisinin olmadığını iddia etse de, Rus ordusuna ait 366. alayın 1991'in sonbaharından beri Ermenilerin safında savaştığı, alaydan kaçan dört askerce doğrulanmıştır. Olaya bakın Azerilerden av tüfekleri bile toplanmış. Ermeniler ise tepeden tırnağa silahlı. Tarih daha dün. Sene 1992
10 bin nüfuslu Hocalı'da olaylar sırasında yaklaşık 3.000 Azeri bulunmaktaydı. Saldırıda ölenler hakkında verilen resmi rakam 613 kişi olmakla birlikte, katledilen toplam Azeri sayısının 1.500 kişi olduğu biliniyor. Saldırılar sırasında Hocalı'da yaşayan Ahıska Türkleri de evlerinde yakılarak öldürülmüştür. Kadın, çocuk ve yaşlılar da dâhil olmak üzere Türk siviller katledilmiştir. Katliamın ilk gecesinde sekiz aile bütün fertleriyle öldürülmüş, 700'den fazla çocuk anne ya da babasını kaybetmiştir. Yaralılar ise 1.000'in üzerindedir. Bu katliam sürerken Dünya basının bunları haber yapıp görüntülediğini, bu görüntüleri gazetelerine ve televizyonlarına ulaştırdıklarını hemen ifade edeyim. Bakın o anları görüntüleyen bir gazeteci neler anlatıyor.
"Dağlık Karabağ'ın Hocalı kentinin düşüşünü bir gün boyunca yaşadım. Görüntülerle belgeledim ve video çekimleriyle bir günde 1.300 Azerbaycan Türk'ünün Ermeni çetecilerce öldürülüşünü bütün dünyaya duyurdum. Hocalı katliamı anlatılamaz bir vahşetti. Azerbaycan yönetimi ve Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov, olayı dört gün boyunca kamuoyundan gizlemeye çalıştılar. Bütün Azerbaycan şok olmuştu. Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmayı başaranlar; kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar karlı dağlarda tipi altında Agdam'a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donmuştu. Bazılarının ayakları ise kangrenden dolayı kesilmişti. Ermeniler vahşetin her türlüsünü sanki ibret olsun, örnek olsun diye yapmışlardı. İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri
Jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri peynir gibi kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülmüştü. Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti."
Gelişmelere seyirci kalan BM ve Batılı devletler, Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki göstermemişlerdir. Ermenilerin Mayıs 1992'de Nahçıvan'a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askeri müdahalede bulunmak isteyince batılılar mani oldu ve meseleyi laf olsun kabilinden birleşmiş milletlere havale ettiler o kadar.
Savaş sonrası çözüme kavuşturulamayan bir diğer sorun da, ülke içerisinde yerinden edilen ya da sığınmacı durumuna düşen bir milyon civarı Azerinin sorunudur. Bunların büyük bir çoğunluğu şu anda Azerbaycan sınırları dâhilinde yaşamaktadırlar. Öyle ki Azerbaycan nüfusunun %10'undan fazlası ülke içinde yerinden edilmiş sığınmacılardan oluşmaktadır ki bu, Dünyada yerinden edilmiş en büyük nüfus hareketlerinden biri anlamına gelmektedir. Bu insanlar hâlâ Ermenilerce işgal edilen topraklarda bulunan evlerine geri dönmeyi bekliyorlar.
Azerbaycan Cumhuriyeti'nde yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalan veya başka ülkelerden Azerbaycan'a gelen Azerbaycan vatandaşları, Azerbaycan hükümeti tarafından ne acı ki göçkün olarak adlandırılmaktadır. Sorunlarına hâlâ kalıcı çözümler bulunamayan göçkünler; mesken, iş, yiyecek, sağlık, eğitim ve can güvenliği gibi birçok sorunla karşı karşıyadırlar. Bu kişiler Bakû ve çevresinde, zor koşullar altında çadırlarda, barakalarda, okul ve yurtlarda, pansiyonlarda, dükkânlarda, yük vagonlarında, hatta yol kenarlarında yaşam mücadelesi vermektedirler.
Bu günleri unutmayalım unutanlara hatırlatalım. Soykırımı hafızalarda canlı tutarak haklı davamızı savunalım. Ermenilerin kendilerini mazlum konumuna sokmalarına fırsat vermeyelim. Bunu yapmak için elimizde çok iyi bir fırsatımızda var. Ermenilerin Osmanlı dönemi ve Azerbaycan dahil yaptıkları bütün cinayet ve iğrençlikleri Akdamar müzesinde sergileyelim. Dünyanın neredeyse her yerinde açılan sözde ermeni soykırım anıtlarına karşı bunu istemek hakkımızdır sanırım.
Necmi ÖZNEY
02.04.2007 Memleket haber
13 Haziran 2007 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
bir türk olarak bu yazıyı yazdığınıza çok sevindim...umarım benim gibi bir çok kişi bunu okur ve bunlardan bir şeyler çıkarır...
Yorum Gönder