Türkiye’de, ABD ve AB’nin burnunu sokmadığı ve işbirlikçileri eliyle istismar etmediği hiçbir konu bulamazsınız. AB ve ABD bugün yine, hasta adam Türkiye senaryosunu yazmaya çalışıyor ve ne yazık ki içimizde bu senaryoyu büyük bir hevesle sahneye koyacak hainler bulabiliyor ve üstelik ne yaptıklarının da farkındalar. Batı Türkiye’yi karıştırma görevini yerli işbirlikçilere vermiş, ellerini ovuşturarak locadan seyrediyor.
Yüz yıl önce Türkiye’nin başına gelenler, Türk milletine, maksatlı olarak, işbirlikçiler ağzıyla ve Batı’nın istediği gibi anlatılıyor. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhtarlığı propagandaları ve hadsiz hesapsız densizlikler, almış başını gidiyor. Humeyni sever kızcağızlar bilinçli bir şekilde hareket ediyor. Din tüccarı tarikatların söylemek istedikleri Atatürk ve Türkiye düşmanlığı, onların ve malum kişilerin ağzından söyleniyor.
Birden bire ne oluyorsa oluyor. Fethullah hoca efendimiz bir ankette dünyanın en büyük düşünürü seçiliyor, ardından beraat ediyor, geldi gelecek deniyor ve yıllarca ABD’de ikamet eden hocaya birdenbire sana yeşil kart yok hadi sen git artık deniliyor. Evet, bir oyun oynanıyor, tamam kabul ederiz, kış kışlığını Busht bushtluğunu yapacak ama bu milletin bu kadar enayi yerine konulmasına tahammül edemeyiz,
Bütün bunların anlatımıyla, Türkiye artık gümrük birliğinden ve AB’ye girme kandırmacasından kurtulmayı şiddetle düşünmelidir. Bu kafalarla ve böyle bir Türk düşmanı Avrupa zihniyeti ile Türkiye için, bu yolun hayırlı bir sonu yoktur. Hiç kimse, Avrupa Birliği üyeliği için, sonuç her ne olursa olsun yola devam etmemiz gerekir diye halka masal anlatmaya kalkmasın. Gitsin Türkiye’yi Avrupa’ya şikâyet etsin. Onlar için normali de zaten budur.
Hiçbir şey ve hiçbir politika, Türkiye'nin ulusal çıkarlarından daha büyük ve önemli değildir. ABD'nin ulusal çıkarları var, AB’nin çıkarları var, ama Türkiye'nin ulusal çıkarları göz ardı ediliyor. Ulusal çıkarlarınızı düşündüğünüz, yazdığınız zaman hemen çağdışı kalmış ulusalcı damgası yiyorsunuz. Bu süreçte Türkiye'nin önemli ve hayati ulusal çıkarları vardır. Batı kendi ulusal çıkarlarını korumak için nasıl davranıyorsa, Türkiye de aynı şekilde hareket etmelidir. Türkiye'nin ulusal çıkarları artık lafta kalmamalıdır.
Dini, etnik ve sosyal açıdan Türk ulusunu bölme çalışmalarının her gün biraz daha arttığının farkında olmamız gerekir. Zaman durmuyor ve hep aleyhimize işliyor daha doğrusu aleyhimize işletiliyor. Her geçen gün, ulusal çıkarlarımızı korumak için ödeyeceğimiz bedel biraz daha ağırlaşıyor.
ABD ve AB’nin, AB üyeliğini kullanıp Türkiye’yi nasıl istismar ettikleri ve bu durumu kullanarak ülkemizin iç işlerine karışmaları, Türkiye için kırmızıçizgi ve ulusal çıkar diye bir şey bırakmamıştır. Ayni şekilde, Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkeler ve Asya ülkelerinin önemli bir bölümü, Batının dünyaya yön verme hastalığından rahatsızlık duymaktadır.
Türkiye, aslında önce kendisinin duyması gereken bu rahatsızlıktan yararlanarak, asgari müşterekleri içerecek bir paydada, bölgesel ve dünyasal yeni ve barışçı bir birlik kurulmasının kurucu üyesi ve gerekirse öncüsü olmalıdır. Avrasya coğrafyasında Türkiye'nin de içinde olacağı yeni bir politik yapılanmanın ortaya çıkarılması, Türkiye'nin yıldızını parlatacaktır.
Böyle bir girişim, Batının, milletler arası hukuku kendi ulusal çıkarları için kullanmasını da engelleyecektir. Uluslar arası politikanın olmazsa olmazı çok kutupluluğun ciddi bir adımı olarak da, bir anlam ifade edecektir. Çünkü tek kutuplu dünya doğru bir düzende dönmekte zorluk çekiyor.
BM gibi bir kuruluş varken bile yapılan insan hakları ihlalleri, emperyalizmin silah zoru ile bazı devletleri soyması ve Birleşmiş Milletlerin ABD’nin çıkarlarına hizmet ediyor olması bir gerçektir. İkinci Dünya Savaşından sonra aradan geçen altmış küsur senenin dünya halkına verdiği tecrübelerin ışığında, bazı şeylerin artık değiştirilmesi gerekir. İnsanlık hukuku ve milletler arası hukuk ön plana çıkarılarak, yeni düzenlemeler ve bazı devletlerin olumsuz davranışlarında kalıcı düzeltmeler yapılmasının zamanı gelmiştir.
Amerikan Ordusu, silah kullanarak Amerikan Yönetimine politik ve ekonomik kazanımlar sağlar BM’den tık çıkmaz. Yurdumuzda en güvenilen kurum ve göz bebeğimiz ordumuzdan barışçı ve politik bir güç olarak yararlanacağımız yerde onun yıpratılmaya çalışılması için ise, oturup uzun uzun düşünmek gerekir.
BM kurulurken, dünya devletleri kendi müracaatları üzerine üye yapılmışlardır. Türkiye ise, Büyük Atatürk’ün “davet etsinler düşünürüz” isteği karşısında ve davet edilerek BM üyesi olmuştur. Birde şimdiye, AB hikâyesine bakınız. İşte Atatürk farkı budur. Ne de güzel teşhis etmiş olayı, “Birleşmiş milletler, bazı ülkeleri yöneten bazılarını ise yönetilen sınıfına sokmuş” diyerek.
Türkiye travma geçirmiş öylemi? Hadi oradan, hadi oradan bile demem. Çünkü değmez.
Necmi ÖZNEY
Yüz yıl önce Türkiye’nin başına gelenler, Türk milletine, maksatlı olarak, işbirlikçiler ağzıyla ve Batı’nın istediği gibi anlatılıyor. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhtarlığı propagandaları ve hadsiz hesapsız densizlikler, almış başını gidiyor. Humeyni sever kızcağızlar bilinçli bir şekilde hareket ediyor. Din tüccarı tarikatların söylemek istedikleri Atatürk ve Türkiye düşmanlığı, onların ve malum kişilerin ağzından söyleniyor.
Birden bire ne oluyorsa oluyor. Fethullah hoca efendimiz bir ankette dünyanın en büyük düşünürü seçiliyor, ardından beraat ediyor, geldi gelecek deniyor ve yıllarca ABD’de ikamet eden hocaya birdenbire sana yeşil kart yok hadi sen git artık deniliyor. Evet, bir oyun oynanıyor, tamam kabul ederiz, kış kışlığını Busht bushtluğunu yapacak ama bu milletin bu kadar enayi yerine konulmasına tahammül edemeyiz,
Bütün bunların anlatımıyla, Türkiye artık gümrük birliğinden ve AB’ye girme kandırmacasından kurtulmayı şiddetle düşünmelidir. Bu kafalarla ve böyle bir Türk düşmanı Avrupa zihniyeti ile Türkiye için, bu yolun hayırlı bir sonu yoktur. Hiç kimse, Avrupa Birliği üyeliği için, sonuç her ne olursa olsun yola devam etmemiz gerekir diye halka masal anlatmaya kalkmasın. Gitsin Türkiye’yi Avrupa’ya şikâyet etsin. Onlar için normali de zaten budur.
Hiçbir şey ve hiçbir politika, Türkiye'nin ulusal çıkarlarından daha büyük ve önemli değildir. ABD'nin ulusal çıkarları var, AB’nin çıkarları var, ama Türkiye'nin ulusal çıkarları göz ardı ediliyor. Ulusal çıkarlarınızı düşündüğünüz, yazdığınız zaman hemen çağdışı kalmış ulusalcı damgası yiyorsunuz. Bu süreçte Türkiye'nin önemli ve hayati ulusal çıkarları vardır. Batı kendi ulusal çıkarlarını korumak için nasıl davranıyorsa, Türkiye de aynı şekilde hareket etmelidir. Türkiye'nin ulusal çıkarları artık lafta kalmamalıdır.
Dini, etnik ve sosyal açıdan Türk ulusunu bölme çalışmalarının her gün biraz daha arttığının farkında olmamız gerekir. Zaman durmuyor ve hep aleyhimize işliyor daha doğrusu aleyhimize işletiliyor. Her geçen gün, ulusal çıkarlarımızı korumak için ödeyeceğimiz bedel biraz daha ağırlaşıyor.
ABD ve AB’nin, AB üyeliğini kullanıp Türkiye’yi nasıl istismar ettikleri ve bu durumu kullanarak ülkemizin iç işlerine karışmaları, Türkiye için kırmızıçizgi ve ulusal çıkar diye bir şey bırakmamıştır. Ayni şekilde, Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkeler ve Asya ülkelerinin önemli bir bölümü, Batının dünyaya yön verme hastalığından rahatsızlık duymaktadır.
Türkiye, aslında önce kendisinin duyması gereken bu rahatsızlıktan yararlanarak, asgari müşterekleri içerecek bir paydada, bölgesel ve dünyasal yeni ve barışçı bir birlik kurulmasının kurucu üyesi ve gerekirse öncüsü olmalıdır. Avrasya coğrafyasında Türkiye'nin de içinde olacağı yeni bir politik yapılanmanın ortaya çıkarılması, Türkiye'nin yıldızını parlatacaktır.
Böyle bir girişim, Batının, milletler arası hukuku kendi ulusal çıkarları için kullanmasını da engelleyecektir. Uluslar arası politikanın olmazsa olmazı çok kutupluluğun ciddi bir adımı olarak da, bir anlam ifade edecektir. Çünkü tek kutuplu dünya doğru bir düzende dönmekte zorluk çekiyor.
BM gibi bir kuruluş varken bile yapılan insan hakları ihlalleri, emperyalizmin silah zoru ile bazı devletleri soyması ve Birleşmiş Milletlerin ABD’nin çıkarlarına hizmet ediyor olması bir gerçektir. İkinci Dünya Savaşından sonra aradan geçen altmış küsur senenin dünya halkına verdiği tecrübelerin ışığında, bazı şeylerin artık değiştirilmesi gerekir. İnsanlık hukuku ve milletler arası hukuk ön plana çıkarılarak, yeni düzenlemeler ve bazı devletlerin olumsuz davranışlarında kalıcı düzeltmeler yapılmasının zamanı gelmiştir.
Amerikan Ordusu, silah kullanarak Amerikan Yönetimine politik ve ekonomik kazanımlar sağlar BM’den tık çıkmaz. Yurdumuzda en güvenilen kurum ve göz bebeğimiz ordumuzdan barışçı ve politik bir güç olarak yararlanacağımız yerde onun yıpratılmaya çalışılması için ise, oturup uzun uzun düşünmek gerekir.
BM kurulurken, dünya devletleri kendi müracaatları üzerine üye yapılmışlardır. Türkiye ise, Büyük Atatürk’ün “davet etsinler düşünürüz” isteği karşısında ve davet edilerek BM üyesi olmuştur. Birde şimdiye, AB hikâyesine bakınız. İşte Atatürk farkı budur. Ne de güzel teşhis etmiş olayı, “Birleşmiş milletler, bazı ülkeleri yöneten bazılarını ise yönetilen sınıfına sokmuş” diyerek.
Türkiye travma geçirmiş öylemi? Hadi oradan, hadi oradan bile demem. Çünkü değmez.
Necmi ÖZNEY