30 Haziran 2008 Pazartesi

BU TRAVMA HİKÂYESİ VERİLEN ROLÜN BİR PARÇASIDIR

Türkiye’de, ABD ve AB’nin burnunu sokmadığı ve işbirlikçileri eliyle istismar etmediği hiçbir konu bulamazsınız. AB ve ABD bugün yine, hasta adam Türkiye senaryosunu yazmaya çalışıyor ve ne yazık ki içimizde bu senaryoyu büyük bir hevesle sahneye koyacak hainler bulabiliyor ve üstelik ne yaptıklarının da farkındalar. Batı Türkiye’yi karıştırma görevini yerli işbirlikçilere vermiş, ellerini ovuşturarak locadan seyrediyor.

Yüz yıl önce Türkiye’nin başına gelenler, Türk milletine, maksatlı olarak, işbirlikçiler ağzıyla ve Batı’nın istediği gibi anlatılıyor. Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhtarlığı propagandaları ve hadsiz hesapsız densizlikler, almış başını gidiyor. Humeyni sever kızcağızlar bilinçli bir şekilde hareket ediyor. Din tüccarı tarikatların söylemek istedikleri Atatürk ve Türkiye düşmanlığı, onların ve malum kişilerin ağzından söyleniyor.

Birden bire ne oluyorsa oluyor. Fethullah hoca efendimiz bir ankette dünyanın en büyük düşünürü seçiliyor, ardından beraat ediyor, geldi gelecek deniyor ve yıllarca ABD’de ikamet eden hocaya birdenbire sana yeşil kart yok hadi sen git artık deniliyor. Evet, bir oyun oynanıyor, tamam kabul ederiz, kış kışlığını Busht bushtluğunu yapacak ama bu milletin bu kadar enayi yerine konulmasına tahammül edemeyiz,

Bütün bunların anlatımıyla, Türkiye artık gümrük birliğinden ve AB’ye girme kandırmacasından kurtulmayı şiddetle düşünmelidir. Bu kafalarla ve böyle bir Türk düşmanı Avrupa zihniyeti ile Türkiye için, bu yolun hayırlı bir sonu yoktur. Hiç kimse, Avrupa Birliği üyeliği için, sonuç her ne olursa olsun yola devam etmemiz gerekir diye halka masal anlatmaya kalkmasın. Gitsin Türkiye’yi Avrupa’ya şikâyet etsin. Onlar için normali de zaten budur.

Hiçbir şey ve hiçbir politika, Türkiye'nin ulusal çıkarlarından daha büyük ve önemli değildir. ABD'nin ulusal çıkarları var, AB’nin çıkarları var, ama Türkiye'nin ulusal çıkarları göz ardı ediliyor. Ulusal çıkarlarınızı düşündüğünüz, yazdığınız zaman hemen çağdışı kalmış ulusalcı damgası yiyorsunuz. Bu süreçte Türkiye'nin önemli ve hayati ulusal çıkarları vardır. Batı kendi ulusal çıkarlarını korumak için nasıl davranıyorsa, Türkiye de aynı şekilde hareket etmelidir. Türkiye'nin ulusal çıkarları artık lafta kalmamalıdır.

Dini, etnik ve sosyal açıdan Türk ulusunu bölme çalışmalarının her gün biraz daha arttığının farkında olmamız gerekir. Zaman durmuyor ve hep aleyhimize işliyor daha doğrusu aleyhimize işletiliyor. Her geçen gün, ulusal çıkarlarımızı korumak için ödeyeceğimiz bedel biraz daha ağırlaşıyor.

ABD ve AB’nin, AB üyeliğini kullanıp Türkiye’yi nasıl istismar ettikleri ve bu durumu kullanarak ülkemizin iç işlerine karışmaları, Türkiye için kırmızıçizgi ve ulusal çıkar diye bir şey bırakmamıştır. Ayni şekilde, Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkeler ve Asya ülkelerinin önemli bir bölümü, Batının dünyaya yön verme hastalığından rahatsızlık duymaktadır.

Türkiye, aslında önce kendisinin duyması gereken bu rahatsızlıktan yararlanarak, asgari müşterekleri içerecek bir paydada, bölgesel ve dünyasal yeni ve barışçı bir birlik kurulmasının kurucu üyesi ve gerekirse öncüsü olmalıdır. Avrasya coğrafyasında Türkiye'nin de içinde olacağı yeni bir politik yapılanmanın ortaya çıkarılması, Türkiye'nin yıldızını parlatacaktır.

Böyle bir girişim, Batının, milletler arası hukuku kendi ulusal çıkarları için kullanmasını da engelleyecektir. Uluslar arası politikanın olmazsa olmazı çok kutupluluğun ciddi bir adımı olarak da, bir anlam ifade edecektir. Çünkü tek kutuplu dünya doğru bir düzende dönmekte zorluk çekiyor.

BM gibi bir kuruluş varken bile yapılan insan hakları ihlalleri, emperyalizmin silah zoru ile bazı devletleri soyması ve Birleşmiş Milletlerin ABD’nin çıkarlarına hizmet ediyor olması bir gerçektir. İkinci Dünya Savaşından sonra aradan geçen altmış küsur senenin dünya halkına verdiği tecrübelerin ışığında, bazı şeylerin artık değiştirilmesi gerekir. İnsanlık hukuku ve milletler arası hukuk ön plana çıkarılarak, yeni düzenlemeler ve bazı devletlerin olumsuz davranışlarında kalıcı düzeltmeler yapılmasının zamanı gelmiştir.

Amerikan Ordusu, silah kullanarak Amerikan Yönetimine politik ve ekonomik kazanımlar sağlar BM’den tık çıkmaz. Yurdumuzda en güvenilen kurum ve göz bebeğimiz ordumuzdan barışçı ve politik bir güç olarak yararlanacağımız yerde onun yıpratılmaya çalışılması için ise, oturup uzun uzun düşünmek gerekir.

BM kurulurken, dünya devletleri kendi müracaatları üzerine üye yapılmışlardır. Türkiye ise, Büyük Atatürk’ün “davet etsinler düşünürüz” isteği karşısında ve davet edilerek BM üyesi olmuştur. Birde şimdiye, AB hikâyesine bakınız. İşte Atatürk farkı budur. Ne de güzel teşhis etmiş olayı, “Birleşmiş milletler, bazı ülkeleri yöneten bazılarını ise yönetilen sınıfına sokmuş” diyerek.

Türkiye travma geçirmiş öylemi? Hadi oradan, hadi oradan bile demem. Çünkü değmez.

Necmi ÖZNEY

22 Haziran 2008 Pazar

BAĞIMLI DIŞ POLİTİKA GELECEĞİMİZİ KARARTIYOR

Türkiye halkı bugün, 85 yıllık Cumhuriyetin kazanımlarının nasıl yok edilmeye çalışıldığının, bunları kimlerin, niçin yaptığının sebeplerini vicdan muhasebesinden geçirerek değerlendirmesi gereken bir zaman dilimi içindedir.

Uluslararası politikada ki gelişmeler ve ülkemizin bugün içinde bulunduğu koşulları göz önüne alırsak, Türkiye'nin, ABD veya AB ile birlikte hareket etmesi, onların fikri destek ve müdahalelerine bağlı bir yaklaşım içinde bulunması, kendi ayağına kurşun sıkmakla eşdeğerdir.

İkinci Dünya Savaşı başlamadan öncesini hatırlarsak, ABD'nin bugün askeri ve politik olarak yaptıkları ile Hitler’in Nazi Almanya’sının ve Mussolini’nin faşist İtalya'sının o zaman yaptıkları arasında bir fark yoktur. Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşına girmeme sebeplerinden biride bu olsa gerektir. Bugün Türkiye'nin, ABD’nin ve emperyalizmin yanında yer alıyor görüntüsü vermesi tuhaf ve tutarsız bir durum meydana getirmektedir.

Birinci Dünya Savaşından galibiyetle çıkan, Anadolu'yu işgal eden zamanın en güçlü devletlerine karşı Mustafa Kemal ve arkadaşlarının verdiği milli mücadeleyi hatırlamak gerekir. Yokluk ve sefalet içindeki, yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'nin o dönemin olumsuz şartları içinde dahi o zamanın en güçlü devleti İngiltere ve avanesi ile kıran kırana nasıl antlaşmalar yaptığını unutmayalım. Türkiye'nin o zaman başardıkları ile bugünkü davranışlar arasındaki olumsuz farkı görmemiz gerekir.

ABD'nin ve AB’nin izlediği siyaset, davranış, tehdit ve her işe burnunu sokması karşısında teslimiyetçi bir politika izleyen politikacılar için, evvel emirde, Türkiye'nin binlerce yıllık devlet deneyimleri ve Büyük Atatürk'ün fikirleri rehber olmalıdır.

Türkiye'nin hiçbir Batı ülkesinin uydusu olmadan, Türkiye merkezli geniş çaplı bir çekim alanı oluşturması ve bu şekilde uluslararası politikada yıldızlaşması ve söz sahibi olması mümkündür. Böyle bir davranış, Türk insanının son dönemde içine düşürüldüğü ümitsiz ve karamsar durumdan da sıyrılmasını sağlayacaktır.

Aklı başında ve vatanını seven politikacılara sahip olmamız halinde bugünkü şartlarda, Türkiye'nin iyi bir model ve lider ülke sıfatı ile ortaya çıkması için uygun ortam şu an mevcuttur.

Türkiye bugün, politikacısı, halkı ve tüm kuruluşları ile bunu düşünmek, üzerinde kafa yormak, bir çıkış noktası bulmak ve Türkiye’nin hayati çıkarlarını korumak zorundadır.

Türkiye, körü körüne uyguladığı teslimiyetçi dış politikaların kendisi için ne getirip, ne götürdüğünü yeniden düşünmelidir. Dünyada dış politika koşullarında anlık hızlı değişimler olmaktadır. Falanca konu için, x bir zaman filanca bir politika izlendi diye buna sürekli bağlı kalınması düşünülemez. Şartlara bağlı olarak lehimizde değişikler yapılması gerekir. Çünkü asıl olan, Türkiye'nin ulusal çıkarlarıdır. Bakın ABD’ye ve AB’ye, her hangi bir olay için kendi çıkarları doğrultusunda hemen yüz seksen derece dönüş yapabilmektedirler.

Teslimiyetçi ve işbirlikçi bir davranışla devlet politikası haline getirilmiş, partisel bir dış politika yaklaşımı, Türkiye'nin daha çok devleti ve derdi karşısına almasına ve daha çok öz kaynağını kaybetmesine neden olmaktadır.

Her şeyi satarak, üretimi yok ederek, ithal bir zihniyetle halkı ve Ülkemizi ekonomik bakımdan zayıflatarak yapılan ekonomik politika ile bir yerlere varılamayacağı gerçeği apaçık ortadadır. Türkiye, bugün kendi yağı ile kavrulmak zorundadır. Bunun tersini yapmak, zaten çoğu özelleştirme adı altında elden çıkarılmış ekonomik kaynaklarının daha da küçülmesine ve sonunda ise, elde kalanların bir halta yaramayacak duruma gelmesine yol açacaktır.

Türkiye, Batı tarafından çevresindeki ülkelere yapılan emperyalist saldırılar karşısında, birlik içinde diri kalmak ve Atatürk ilkelerine daha sıkı sarılarak emperyalizme karşı gücünü hazır tutmak mecburiyetindedir.

Irak savaşı süreci ve benzeri durumlarda, ABD’nin dümen suyunda bir politika ile meşgul edilen Türkiye'nin, Kıbrıs, Ege konularında ve diğer devletlerle dış politika oluşturmasında istediği gibi hareket etmesi mümkün değildir. Yeni bir Dünya bir an evvel kurulmalı ve Türkiye bu yeni Dünya’da daha etkin bir şekilde, Atatürkçü bir ruhla yerini almalıdır.

Necmi ÖZNEY

16 Haziran 2008 Pazartesi

TÜRKİYE’NİN GÖBEK BAĞI ABD’DEN AYRILMALIDIR

AB, politik hesaplarında bazı değişiklikler yapmaya ve süreci kendi denetiminde tutmaya çalışarak yeni bir yola doğru gidiyor. Gizlenmeye çalışılan bu politikada en büyük etken, ABD'nin çöküş sürecinin gözle görülebilir bir şekilde başlamasıdır. ABD'nin, çöküşünün başladığı batılı otoritelerce de yazılıp çizilmeye başladı. Bu görüşün giderek gerçek tablosu vermesi, bugüne kadar ABD ile birlikte hareket etmiş olan AB'nin, önce kapalı, sonra da açıkça ABD'den uzaklaşmaya başlamasına yol açmaktadır. Batan gemiyi terk etmek isteyenler, bugünlerde biraz daha söz sahibi duruma gelmektedir.

İngiltere'ye karşı İrlanda cumhuriyet ordusunu ve Avrupa ülkelerine karşı Kuzey Afrika'yı kullanarak, AB'yi yanında tutmaya çalışan ABD'nin, bundan böyle bu kalleş politikalarının Avrupa’da tutmayacağı anlaşılmıştır.

İngiltere, Irak'taki askeri gücünü azalttı. ABD ile İngiltere arasındaki soğukluk giderek daha çok artıyor. Fransa ise açıkça ABD ile karşı karşıya gelmekten kaçınmıyor ve Çin ile işbirliğini geliştirmeye çalışıyor.

Avrupa, ABD'nin izlediği politikadan rahatsız ve artık bu ülkenin peşinden sürüklenmek istemiyor. İngiltere'nin ve Fransa'nın ABD'ye karşı yeni denge arayışları içine girdikleri söylenebilir. İngiltere'nin Türk Boğazlarındaki tanker trafiğine dikkat çekmesi, Fransa'nın Irak'ta Türkmenlerin durumuna Türkmenler açısından bakması ve her ne kadar Ermeni yanlısı politikalar izlese de Karabağ konusundaki rahatsızlığını dile getirmesi gibi gelişmeler, ABD ve AB'nin bir yol ayrımının başlangıcına gelindiğinin işaretleridir. İngiltere'nin Türk Boğazlarındaki tanker trafiğini dillendirmesi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile sağlanmış olan ve bugüne kadar gelen uygulamanın korunması açısından önemli bir durumdur.

İngiltere'nin bu açıklaması, Rusya'nın ve Türkiye'nin Karadeniz politikasına destek vermesi demektir. Rusya'nın son dönemde enerji konusunda Avrupa'ya yaptığı açılımlar da dikkate alındığında, bölgede Rusya, Türkiye ve Avrupa arasında AB'den bağımsız olarak yeni bir sürecin başlayabileceği ve ABD'nin bu süreçten hiç hoşlanmayacağı ve olumsuz olarak etkileneceğidir.

ABD ve AB arasında ortaya çıkacak çıkar çatışması, en çok ABD'ye zarar verecek ve ABD'nin çöküş sürecini hızlandıracaktır. ABD, bu ayrışma ile sadece Avrupa'nın gücünden değil, birlikteliğin neden olduğu güvenden de yoksun kalacak, ciddi bir güç kaybına uğrayacaktır. ABD'nin deniz aşırı varlığı ve bu varlığın devamı için katlandığı maliyet nedeniyle, çöküşünün çok hızlı ve çok sancılı olması kesin gözükmektedir. Osmanlı'nın çöküşünün 250 yılı aşkın bir sürede olması bazı benzetmelere yol açsa da, ABD'nin çöküşü Osmanlı Devletinin çöküşüne benzemeyecektir. Çok daha acı verici ve çok daha hızlı olacaktır.

ABD ile İngiltere arasındaki çıkar ilişkileri de ABD'nin çöküşünü hızlandıracaktır. Amerikalıların, İngiltere ile tarihsel ilişkilerini unutması, eski patronunun elinden gelir alma çalışmalarının yüklü faturasını, Amerikan halkı çok ağır bir bedelle ödeyecektir. İlerde göreceğiz bakalım kim daha Busht kim daha emperyalist.

AB tarafından gücünün ve büyüklüğünün farkında vardırılmayan, özgüvenden yoksun bırakılmaya çalışılan Türkiye, Amerikan poposuna yakın tutulmaya çalışarak ABD'nin kaderine ortak edilmeye çalışılmaktadır. Geçmişteki Alman-Osmanlı birlikteliği sanki tekrar yazılmaktadır.

BOP, ılımlı İslam, Atatürk ve Türk Ordusu düşmanlığı bunun için yapılmaktadır. Türkiye'nin can damarlarına, Fethullah bunun için sızmaya çalışmaktadır. Bunun için AB eroini Türk halkına belli dozlarda verilmektedir. İngiltere kraliçesi bu sebepten, bir savaş gemisi ile ülkemize gelmiştir. Topraklarımız, limanlarımız, bankalarımız hep bu sebepten el değiştirmektedir.

O gün Osmanlı'nın başında vahdettin vardı. Bu gün ise kimler var. Bakın medyaya, vahdettini aklayıp emperyalizme çanak tutmaya çalışan kahpe dölleri neler yazıp çiziyorlar.

Türkiye'nin bugünkü durumunu ve Osmanlının çöküş sebeplerini herkesin iyi sorgulaması gerekir. Önce bu konuyu çok iyi anlamak, sonrasında ise Kurtuluş savaşını ve sonrasını iyi tahlil etmek lazımdır. Büyük Atatürk’ün Türk Gençliğine hitaben yaptığı yol gösterici nutku her şeyi gayet açık ve anlamlı bir şekilde anlatmaktadır.

Necmi ÖZNEY

9 Haziran 2008 Pazartesi

DÜNYA İÇİN KÂBUS OLACAK BİR ÇEKİŞME

ABD, 1900 lü yıllarda çok iyi kullandığı propaganda yöntemi ile yirminci yüzyılı Amerikan yüzyılı olarak dünyaya kabul ettirme başarısını gösterdi ve işbirlikçilerinin de yardımı ile dünyayı buna inandırdı. Fakat bundan önemlisi, yirminci yüzyıl ayni zamanda Asya ve Afrika'nın sömürge olmaktan kurtulmasının, faşizmin ve komünizmin politik olarak gelişmesinin de yüzyılı oldu.

1915–1970 arası dönemde, ABD, dünyayı propaganda ve kültür emperyalizmi ile kendi isteğine göre şekillendirdi. Buna inandırılmış dünya devletleri, ABD'yi ekonomik olarak en büyük üretici, dünya jandarması, egemen politik güç ve dünya kültür merkezi yaptı. Kısaca, ABD bu kandırmaca ve yalanla bir yüzyıl her şeyi yönetti. Aslında şimdi ABD gözle görülür bir düşüş içinde. ABD yönetimi bunu reddetse de, dünyadaki işbirlikçi devletlerin belli bir kısmı ABD'nin büyüklüğünün hala sürdüğünü iddia etse de, artık ABD yıldızının sönmekte olduğunu kabul etmek zorundalar.

Bundan sonra sorulacak soru ve düşünmemiz gereken şey, yirmi birinci yüzyılın kimin yüzyılı olacağıdır.

Henüz yüzyılın başındayız ve dünyanın rotası tek kutuplu olmanın sarhoşluğu içinde bocalıyor. Aklı başında siyasi liderler dış politikalarını buna göre şekillendirmenin hazırlığı içindeler.

ABD, can çekişme sürecinin zamanının belirsizliği içinde, dünya hâkimiyetinin bitmediğini ispat için, askeri gücünü kullanarak ve ciddi bir askeri rakibin yokluğundan faydalanarak dünyanın çeşitli bölgelerinde kargaşa çıkarmaya devam edecektir.

Çin nüfusuna dayalı olarak ekonomik ve askeri bakımdan dünyanın süper gücü olarak ABD'nin yerini almaya çalışmaktadır. AB, Rusya ve Çin, dünyanın ABD tarafından anarşi yoluna sokulacağı ve ortamın çok kutuplu bir kargaşa meydanı haline getirmeye çalıştığının bilincindedirler.

ABD doları dünya ekonomisinde dolaşan para birimi olarak çok kırılgan hale gelmiş durumdadır. Dolar bugün, ABD ile ekonomik işbirliği yapan fakat ilerde ABD'nin ekonomik ve politik hasmı olabilecek ülkelerin aldıkları tahvillerle ayakta durabilmektedir. Eninde sonunda ekonominin doğası olarak bu durum böyle sürmeyecektir. Dolar düştükçe, ABD belli bir süre için ihraç kazancını arttırabilir, fakat maymunlar artık gözlerini açtıkları için. ABD, dünya genelindeki kapital üzerindeki hâkimiyetini kaybedecektir. Buna bağlı olarak Amerika'da yaşam standardı düşecek, ekonomisini düzeltmek için yabancı sermaye ihtiyacı sonucu döviz girişi olacak, bu da doların sonunu getirecektir.

Irak savaşı, uçaklara, gemilere ve modern silahlara sahip olmanın, küçük bir devleti bile yenmeye yetmediğini göstermiştir. Bir savaşın galibi olabilmek için, bunların yanında büyük bir kara kuvvetine de sahip olmak gerekir. İşte ABD'nin böyle bir gücü yoktur ve milli ruhtan yoksun olduğu içinde hiçbir zaman olmayacaktır. ABD ordusu, paralı katiller ordusu olmaya, yaptığı ve yapacağı savaşları kaybetmeye mahkûmdur.

Dünyanın önemli bir kısmı, bilhassa Güney Amerika devletleri şimdi ABD'ye meydan okuyabileceklerin farkına varmışlardır. Bunun yanında Çin ekonomik olarak durumunu düzeltiyor, askeri gücünü oldukça çabuk genişletiyor ve sınırlarından çok uzakta ciddi politik etkinlikler gerçekleştiriyor. Eğer Tayvan'la birleşmeye hız verir, İki Kore'nin birleşmesinde olumlu bir rol üstlenir ve Japonya ile tarihten gelen olumsuzluklarını yok edip anlaşabilirse, ABD karşıtı yeni bir jeopolitik yapı oluşturabilir.

Amerika'nın şu an yazmaya çalıştığı senaryo çok kutuplu bir kargaşa ortamı ve tehlikeli ekonomik krizler üzerinedir. ABD, gücünü sürekli koruyabileceğinin imkânsızlığının bilinci içindedir. Amerika, Amerika'ya rağmen yeni bir güç oluşumunun kurulmaya çalışılmasının zorluğunun da farkındadır.

Bu da, tek gözlü dev can çekişirken, her bir Amerikalının karnının doyması için, daha çok insan açlıktan ölecek, daha çok savaş çıkacak ve daha çok kan akacak demektir.

Necmi ÖZNEY

4 Haziran 2008 Çarşamba

BATI TABLETLERİ VE KEMALİZM

Ele geçirilen bir memleketin bütün zenginliklerinin kendi memleketine düzenbazlıkla veya zorbalıkla götürülmesine sömürgecilik denir. İnsanlık için bu pek şerefsiz davranışın yaratıcısı ve uygulayıcısı ABD ve Avrupa’dır. Şimdiye kadar yaptıkları bütün olaylar, alınlarına işlenmiş kapkara bir lekedir.

İngilizler, Fransızlar, Portekizliler, İspanyollar, Hollandalılar, Almanlar, İtalyanlar insanlık tarihindeki bu pis oyunun baş aktörleri olmuşlardır. Ezilen, sövülen, dövülen, işkencelerle öldürülen, malları, emekleri, hakları ve hürriyetleri zorla ellerinden alınan. Esir edilip hayvanlar gibi çalıştırılan, satılan, ırzlarına geçilen, inançları, zorla, hile ve entrika ile tahrip edilen ve değiştirilen. Kanları sel gibi akıtılan, iğrenç metotlarla kökleri kazınıp, soykırıma tabi tutulan zavallı, masum milyonlarca insan, bu rezil sömürgeci zihniyetin asla silinip yok edilemeyecek belgeleridir.

Bugün bizlere medeniyet dersi vermeye kalkışan Batı, önce aynaya bakıp, kendi alnındaki bu kara lekeyi artık fark etmeli ve onlardan önce bu lekeyi, ABD ve AB borazancılığı yapan işbirlikçiler görmelidir.

Batı’nın on altıncı yüzyılda ki gelişmesinin ve gücünün kökü, sömürdüğü ülkelerden çaldığı medeniyet, bilgi ve zenginliklerden gelmiyor mu? Eğer sömürgeler olmasaydı, Avrupa, şimdiki Avrupa olurmuydu?

Saldırganlaşan küreselleşmenin neyi azmetmiş olduğunu anlayabilmek için, AB’nin fikren kurucularından biri olan Fransız şair yazar ve düşünür sözde hümanist Victor Hugo'nun, 1849 yılında Paris'teki Barış Kongresinde söylediği sözleri iyi tahlil etmek gerekir.

“Fransa, Rusya, İtalya, Almanya, Avrupa’nın bütün milletleri, özelliklerinizi ve şerefli devletlerinizi kaybetmeden, Avrupa birliğini ve kardeşliğini şekillendirdiğiniz zaman, beklediğimiz o büyük gün gelecektir. Savaşılan milletler, savaştan sonra ticaret için açık pazarlar haline geldiğinde ve zihinleri törpülendiğinde, beklediğimiz o büyük gün gelecektir. Toplar tüfekler, oylarla yer değiştirdiği zaman, o büyük gün gelecektir. Avrupa ve Amerika birlikteliğindeki büyük bir gücün hâkimiyeti kurulduğu zaman, o büyük gün gelecektir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birleşik Devletleri'nin, Tanrı'nın bakışları altında, birbirlerine karşılıklı olarak destek verdikleri, ürünlerini, ticaretlerini, endüstrilerini, sanatlarını, bilimlerini paylaştıklarında, küreyi tekrar geri isteyecekleri, çölleri sömürgeleştirecekleri, bu yolda birleştikleri gerçekleştiği zaman, beklenen o büyük gün gelecektir"

İşte şimdi bütün dünyanın karşı karşıya kaldığı küreselleşmenin bize gösterilmeyen diğer bir yüzü de budur. Onun en büyük ilk hedefi Türk, diğeri ise İslâm dünyasıdır. Bu hedef dünyanın bugün içine düştüğü en büyük şanssızlık ise, Türklerin yanlış tarafta yer almaya çalışmasıdır ve bununda ilk sebebi ise, ABD, AB ve işbirlikçiler tarafından Atatürkçü düşüncenin yıpratılmaya çalışılmasındadır.

Bana göre, verdiğimiz dış ticaret açığımızdan daha önemli olan çok büyük bir milli benlik açığımız var ve bu açık gittikçe daha büyümektedir. Sağcısı, solcusu ne kadar izm varsa hala ithal etmeye çalışıyoruz. Bizim en büyük idealimiz ve şu andaki hastalığımızın ilacı ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürkçülüktür.

Yedi düvel üzerimize silahla gelmiş ve silahla defolup gitmiştir. Şimdi ise entrikalarla, ekonomiyle, misyonerlerle ve politik oyunlarla gelmektedirler. Bütün bunlara karşı durmanın tek çaresi, Büyük Atatürk’ün manevi önderliğinde gelişmek ve onun fikirlerini karşı atak olarak tüm dünyaya yaymaktır. Bu bizim yalnızca kendimiz için görevimiz değil aynı zamanda diğer milletlerin uyandırılması için kaderimiz ve boynumuzun da borcudur.

Necmi ÖZNEY