30 Eylül 2007 Pazar

IRAK’IN BÖLÜNME PLANLARI VE BÖLGE ÜLKELERİ

Türkiye’de, AB üyeliği her şeyden öncelikli bir durum gibi gösterilmiştir. Bu durum, Türkiye’nin daha önceki yıllara oranla Irak’taki gelişmeler konusunda daha gafil davranmasına ve Türkiye’nin böyle bir stratejik gaflette bulunmasına yol açmıştır. 0rdunun ve milliyetçi hareketlerin yıpratılma çalışmaları ise Türkiye’de meydana gelen bu stratejik gafletin, gaflet değil bilinçli yapılan bir hareket olması şüphesini doğuruyor.

Irak’taki gelişmelerin, özellikle de kuzey Irak’taki gelişmelerin Türkiye’nin ulusal güvenliği üzerinde yarattığı tehlike, Türk kamuoyuna yeterli şekilde anlatılmıyor. Terörizm ve ulusal güvenlik, sanki Irak’taki ABD kuvvetlerinin işi olarak yansıtılıyor.

Bölgedeki komşu devletler ve Türkiye, ABD ve AB tarafından devamlı olarak sudan şeylerle meşgul edilmesi yüzünden Irak Kürtlerinin ve ABD’nin Irak’ı bölme planları konusunda uygun bir tepki ve politika geliştiremediler.

ABD’nin yaratmaya çalıştığı düşmanlık politikaları yüzünden bölge ülkelerinin son yıllarda birbiriyle olan ilişkileri de öyle kötü şekillendi ki bu ülkeler, eski yıllardaki gibi Iraklı Kürtlerin attığı adımların bölgeye yönelik etkileri konusunda birbiriyle görüşerek ortak bir tutum belirlemelerini bile engelledi.

İran ve Arap ülkelerinin Irak konusundaki kendilerine özgü mezhep rekabetleri, Türkiye’nin ağırlıklı olarak AB’ye yönelmesi, bu doğrultuda da Batı kamuoyunda teröre destek vermekle suçlanan Araplardan ve İran’dan nispeten uzak durmaya çalışması ve bu ülkelerle müzakerelere isteksiz davranması, Iraklı Kürtlerin bağımsızlık taleplerini arttırdı. Bölge şartları, bölge ülkelerinin, kendilerine özgü iç ve dış sorunları sebebiyle Kürtlerin bağımsızlık talepleri konusunda pasif kalmalarına bir karşı politika üretememelerine sebep oldu.

Şii ve Sünni Araplar arasında siyasi ve askeri alandaki çatışmalar ve ABD’nin Irak’ta birlikte hareket edebileceği bir müttefikin varlığına duyduğu ihtiyaç ve Kürtlerin ABD ile ilişkileri, kuzey Irak ve Irak genelini ve dolayısı ile bölge ülkelerini gelecekte zor durumlara sokacaktır. Bölge ülkelerinin olabilecek gelişmeler karşısında gerekli planlamaları yapması ve savaş dâhil her duruma hazırlıklı olmaları gerekmektedir.

Ciddi bir bölgesel işbirliği yapılmalıdır. Bu bölgesel uzlaşma öyle bir şekilde gerçekleştirilmelidir ki kuzey Irak’ın İsrail, ABD ve AB tarafından bir baskı ve tehdit aracı haline getirilmesi önlenmeli ve Kürtlerin komşu ülkelere karşı kışkırtılmasının önüne geçilmelidir.

Faşist etnik tutumlar takınmak ve kendilerini bir halt sanan aşiret liderlerin ağzından komşu ülkelerin bölünmesini dile getirmek, Kürtlerin mevcut durumunun korunmasına da yardım etmediği gibi bölge ülkelerini Kürtlere karşı tavırlarının daha da daha da olumsuzlaşmasına yol açacaktır.

Kendini adam yerine koymaya çalışan bir aşiret reisinin kalkıp bölge ülkelerine “biz sizin ülkenizdeki Kürtlerin de hamisiyiz ve sizin topraklarınızı bölebiliriz. Ama sizden dostane ilişkiler geliştirmenizi bekliyoruz” demesi ne büyük bir öküzlüktür.

Ayrıca ABD ve AB’nin bölge ülkelerinin birbirleri ile olan ihtilaflarından yararlanarak bölge ülkelerinin çıkarlarına aykırı olarak kendi hedeflerine ulaşabileceklerini sanmaları da başlı başına bir sığırlıktır.

Kendini Dünya’nın jandarması zanneden güçlerin politikalarını kendi çıkarları üzerine kurduğunun artık görülmesi lazımdır. Ancak aymaz yöneticiler sayesinde şımaran kuzey Irak’ta ki aşiret reisleri bu günlerde kantarın topunu kaçırmaya başladılar. Çok yakın bir zamanda başlarına gelecek var demektir. Bölge ülkeleri için artık emperyalizme politik karşı durma zamanı gelmiştir.

27 Eylül 2007 Perşembe

ABD SENATOSUNDAN DÜNYA İÇİN İYİ ŞEYLER NE ZAMAN ÇIKTI Kİ

ABD Kongresinin bir üstü olan Amerikan Senatosu Irak'ın üç parçaya bölünmesi için karar aldı.

Amerikan planı, merkezi Irak hükümeti’nin petrolleri ve sınırları kontrol altına alması şartı ile ülkenin Kürdistan, Şii ve Sünni olmak üzere üç federal devlete bölünmesini içeriyor.

ABD Kongresinin bu kararının uygulanması ABD güçlerinin teröre karşı savaşa hazırlaması için yardımcı olacakmış. Yani bu Irak’ta savaş esas olarak bundan sonra başlayacak demektir.

ABD kongresinin bu kararı gündeme gelince aklıma Sayın Emekli Amiral İlker Güven’in Yeniçağ TV de anlattıkları geldi. İtalya’daki NATO kolejinde masaya konan bölünmüş Türkiye haritasını 1975 yılında Sayın Emekli Hava Orgeneral Cumhur Asparuk’ta İncirlik üssünde gördüğünü söylemiş.
İşte Güven Paşa’nın açıkladığı tarihe ışık tutacak bilgiler.

“ Bilindiği üzere, ABD Senato ve Temsilciler Meclisi gizli kararları 100 yıl
geçmeden açıklanmamaktadır. 1996 yılında 100’üncü yılını dolduran ve ancak bugünlerde elimize geçen 31 Ocak 1896 tarihli 54. Kongre gizli kararı inanılmaz gerçeği karşımıza çıkarmaktadır.

Karar şöyle;

ABD’nin belirleyeceği bir temsilci ile her Hıristiyan ülkeden bir temsilcinin Osmanlı İmparatorluğu adındaki kabul edilemez ve inatla devam eden devletin şeytani hareketlerinin düzene sokulması. Bu karara göre; ABD temsilcisi mutlaka ABD vatandaşı olacaktır. Temsilci, Hıristiyan ülke yöneticileriyle işbirliği yaparak aşağıdaki görevleri yerine getirecektir.

Tüm Hıristiyan ülkelerden ABD temsilcisi ile beraber çalışacak, benzer özelliklerde birer hükümet temsilcilerinin atanması sağlanacaktır.

Uluslararası Hıristiyan Komitesinin uygun bir bölgede organizasyon çalışmalarına başlaması sağlanacaktır.

Uluslararası Hıristiyan Komitesince din, mezhep ve milliyetçi özelliklere bakılmaksızın geçici bir Hıristiyan yöneticinin, Türkiye’nin başkanı olarak seçilmesini müteakip, Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut bölgelerinin sınırlarla ayrılması, bu bölgelerin Hıristiyan eyaletleri kabul edilip, Hıristiyan gücünün Türkiye Birleşik Devletleri adında toplanması, çok eşlilik, kılıçla fethetme gibi dini vaazların ve hareketlerin yasaklanması sağlanacaktır.

Geçici hükümet Türkiye Birleşik Devletlerinin sınırlarının içerisindeki etnik özelliklerine uygun olarak oluşacak Ermeni devleti müttefikimize tüm Hıristiyan devletlerinin askeri destek sağlamaları istenecektir.

Daha önce bahsi geçen geçici hükümetin süresini tamamlamasından sonra müttefik güçler tarafından kısa zaman içinde Türkiye Birleşik Devletleri’nin Uluslararası Hıristiyan Komisyonu tarafından tanınması sağlanacaktır.

Türkiye’deki ülke yönetiminin hiçbir zaman Sultan, Halife veya şeriat isteyen yöneticiler tarzında olmaması, ancak ılımlı dini fikirleri olan ve insanlara bu şekilde yaklaşan yönetimlerin kurulmasına özen gösterilecektir.

Görüldüğü gibi, Türkiye’yi eyaletlere ayırarak bölme ve böylece daha kolay yönetme stratejisi ABD tarafından ta 1896 yılında kabul edilerek ABD meclisi tarafından onaylanmıştır.

Bush yönetimi terörist olarak ilan ettiği PKK terör örgütünü illegal yollardan besliyor, himaye ediyor ve maalesef siyasal olarak da destekliyor! PKK terörü de başta ABD desteği sayesinde Türkiye’de masum insanların canlarını almaya devam ediyor. Yine Bush yönetimi, kuzey Irak’ta barınan PKK terör örgütüne karşı operasyon yapmak isteyen Türk Silahlı Kuvvetlerinin karşısına dikiliyor ve hatta tehdit ediyor.”

Bunları öğrendikçe ABD, AB ve yerli işbirlikçilerin niçin Atatürk, Ordu ve Türk düşmanlığı yaptıkları daha bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. Küresel sermaye işi filan değil bu resmen küresel emperyalizm kurma çabaları. Bu bitmeyen ve bitmeyecek olan düşmanlığın sebebi ise, Büyük Atatürk’ün bağımsız karakteri, emperyalizmin karşısına dikilişi ve tüm Dünya’nın gözleri önünde onları dize getirmesidir.

Bu yapılanlar, kahpe oyunlarını devam ettirebileceklerini zannediyorlar demektir. Göremedikleri ve dolayısı ile hesaba katmadıkları Atatürk ruhu hepsinin hakkından gelmeye yeterde artar bile. Yeter ki kendimize inanalım, güvenelim. O zaman öğüneceğimiz günler çok uzakta değil demektir.

Necmi ÖZNEY

18 Eylül 2007 Salı

POLİTİKACILARA TAPANLAR

Dünya’ya gelen bir bebeğin ilk ve en doğal hakkı yaşam hakkıdır. O halde millet ve devlet bazında bu hakkı ele alırsak Dünya’ya gelen bu cana ilk borcumuz onu iyi bakmak vücut ve ruh sağlığını geliştirmek ve en iyi, en kaliteli, en yüksek randımanlı eğitim vererek yetiştirmek ve milletine iyi bir şekilde hizmet etmesini sağlamaktır. Yani insana dayalı ana milli sermayeyi heba etmemektir.

Bir millet, tarihinde iki tür insan tipinden başka diğer tipleri hatırlamaz bile. Bunlar vatanı için iyi şeyler yapmış kahramanlar ve yaşadığı topluma kötülükler yapmış hainlerdir. Tarihe bakıldığı zaman sadece İyilerin ve kötülerin hatırlandığını görürüz. Üçüncü bir insan tipi daha vardır ki hiçbir seviyesi olmayan kişiler. Bu kişiler sadece o anı yaşarlar ve onlardan yarına hiçbir iz kalmaz. Hatta iki kuşak sonra torunları bile isimlerini hatırlamakta zorluk çekerler. Bunların bıraktığı iz, yalnızca bir hiçtir

Bu hiç tipler, “düşünüyorum öyleyse varım” ne demektir anlayamaz. Bunlar yer içer ve s.çarlar. Belli bir gelecek planları yoktur. Sahipleri onları istedikleri gibi yönlendirir çıtları çıkmaz. İşte hiç tiplerle koyunlar arasında bir fark yoktur. Koyunun önüne ot koyarsın. Hiç tipin ya cebine para, ya önüne mercimek, nohut makarna koyarsın. Yani hiçlerin, hiç kalmasını sağlar istediğin gibi yönlendirirsin.

Sadece hayatta iken yaşanmaz. İnsan doğasında öldükten sonra iyi bir şekilde yâd edilmek vardır. Bu hayatı bize verenin, verdiklerinin hesabını soracağını unutmayalım lüzumsuz ve değersiz planlarla uğraşıp ta çok kıt olan vaktimizi boşu boşuna ziyan etmeyelim. Üç kuruşluk kör nefis için onurumuzu satmayalım.

Elbette politikacısız millet ve devlet olmaz ama politikacıdan da ciddî hiçbir şey beklemeyin. Onlardan ciddî olarak beklenmesi ve ısrarla istenmesi gereken tek şey, halkın sesine kulak vermeleri ve halkın içine girerek fikir almalarıdır. Fakat unutmayalım ki politika yapan kişinin karakterinin % 90 ını verdiği tepki ile halk belirler. Yani hiç olan halkın verdiği oylar karşılığında yine iktidar, hiç politikacıların olur.

Bu yazılardan politikacıyı küçümsediğim çıkmasın. Tam aksine, politikacı bir millet için çok önemlidir. Zira bizi hem rezil edebilirler hem de vezir. Fakat şunu önemle vurgulamak istiyorum. Profesyonel politikacıdan medet umulmaz ve ona nüfuz etme ihtimalide yoktur. Çünkü her şeyin en iyisini onlar bilir ve yavaş yavaş kendi kendilerini ilahlaştırırlar.

Onun için kendi kurtarıcımız kendimiz olmalıyız! Artık uyanmalıyız! Uyanmalı, haklarımızın, hürriyetlerimizin bilincine varmalıyız! Uyanmalıyız ve gücümüzü keşfetmeliyiz! Uyanmalı ve kendi kendimizi yeniden meydana getirmeliyiz!

Biz bunları yaparsak halkın isteğine ters düşen politika yapanların bütün forsu sönecek, gücümüz karşısında bizi dinlemeyi öğrenecek ve halkın iradesine boyun eğeceklerdir.

İşte o zaman,

Halk'a söz verip de sözünün arkasında duramayanların. Meydanlarda başka, kapalı kapılar ardında başka konuşanların. Gündüz, gencecik mis kokulu bedenlerini ve kanlarını çok sevdikleri Vatan uğruna bu topraklara veren. Her biri bir dünyaya bedel, her biri bir ana kuzusu şehitlerin cenazesinde şov yapıp, sonra kirli siyaset gereği, o vatan evlâtlarının kanına giren, eli kanlı, gözü kanlı bebek katili Apo denen pisliği kurtarma senaryolarını sahneleyenlerin, pis ve kirli vicdanlıların politika sahnesinden silinecekleri zaman gelecektir.

Necmi ÖZNEY

16 Eylül 2007 Pazar

TÜRKİYE'NİN ROTASI NASIL DÜZELMELİ?

Türkler Avrupa ile yaklaşık binbeşyüz yıldır temas halinde olmalarına rağmen hala Avrupa’nın ne olduğunu anlayabilmiş değillerdir. Batı şeytanı ile doğulu olarak her şartta ve şeraitte temasta bulunmasına rağmen, Türk insanı Avrupa’nın şifrelerini çözememiş ve tarihin her devrinde batılı ülkelerden muhakkak bir kazık yemiştir. Avrupa'nın, iki yüz sene evvelinden Türkiye’nin başına bir problem olarak çöreklendiğinden beri hala bu problemin devam etmesi ancak yönetim zafiyeti ve iç işbirlikçilerin ihaneti olarak görülebilir.

Batı ve ABD ile ilişkilerin Osmanlı dönemi de dâhil olmak üzere, Cumhuriyet döneminde de, Türk’ün bütün iyi niyetli politikalarına rağmen çözümlenmemesi, bırakın çözüm ve barışı, daha da kronikleşmesine ve kör düğüm haline gelmesine yol açmıştır.

AB ve ABD ile politikasız ve ilkesiz olarak yapılan her temas git gide yozlaşan bir toplum oluşmasına ve toplumsal değerlerin değişmesine de sebep olmuştur.

Batı ile geçmişten bu yana yaşanan ilkesiz ve kişiliksiz ilişkilerin bedeli, Osmanlı İmparatorluğu için bir yıkım ve tarihten silinmek olmuştur. Hala bir şeyler anlayamamak ve aynı teslimiyetçi politikalarda devamlı ısrar etmek ne anlama gelir varın siz irdeleyin.

Artık, Türkiye’nin bundan sonraki politikası, Tarih'e, Tarih'in bütün verilerine meydan okurcasına, batı hayranlığını ve şakşakçılığını bitirmek, elinde kalan maddi ve manevi değerlerini batıya karşı korumak olmalıdır. Hala kimlerle güreştiğini bilmemek ve anlamamak demek, Bundan sonrası için Türkiye’yi bir Çöküş beklediğini görememek demektir.

Ortada ciddi ve müzmin bir küreselleşme ve Avrupa birliği Problemi vardır. Halka küreselleşmenin karşısında artık direnmenin bir anlamı olmadığı gibi bilinçsiz ve yüzeysel anlatımlar sadece felaket getirecektir. Elbette Bütün Dünya ülkeleri ile iyi ve medeni ilişkiler kuracağız. Ve dahi kurmamız gerekir. Ancak bu saatten sonra ilişkileri gözden geçirip vatanımız ve milletimiz için doğru olana karar vermemiz gerektiğini kabul etmeliyiz. Denenen bir daha denenmez. Şimdiye kadar denediklerimiz bize iyi bir şeyler veremediğine ve git gide daha kötü durumlara düştüğümüze göre, Şimdiye kadar AB ve ABD ile yanlış ilişkiler kurduğumuzu söylemekten çekinmemeliyiz.

AB ve ABD, oturup Türkün değerlerini incelediğimizde, hiç de medeni olmadığını göreceğimiz devlet ve yapılanmalardır. Büyük Atatürk’ün bize söylediği muasır medeniyet ile batı medeniyeti aynı şeyler değildir. Muasır medeniyet çağa ayak uydurmak ve çağın yeniliklerini özümsemek ve hatta çağa bir şeyler katabilmektir. Batıya körü körüne teslimiyetle yamanmak değildir.

Evrensel değerleri ve iyi normları elbette alacak ve sahipleneceğiz. Ama kendi şartlarımızda ve kendi değerlerimiz, normlarımızla birleştirerek kabulleneceğiz. Kendimize güvenimiz tam olacak. Bu durumdaki bir Türk milleti’nin, Dünya medeniyetine ve insanlığa yapacağı katkılar ses getirecek ve medeniyetin olmazsa olmazı olacaklardır. Kendine inanan ve güvenen bir toplum teknik seviyede de Dünya’dan geri kalmayacaktır.

İlk önce Tepe'de başlayan ve uzun bir müddet mürekkep yalamış tabakayı etkileyen bu yobazca batı hayranlığı zamanla topluma yayılmaya çalışılmış. Hesaptan kitaptan mahrum bir AB hayranlığı halka dikte edilmiştir.

Şu anda teslimiyet'ten daha da ötelere geçerek varlığını Avrupa Birleşik Devletleri'nin potasında eritmeye, yani kendisini yok etmeye, doğru bu yöneliş, Türkiye'nin eninde sonunda doğru yolu görerek rotasını doğruya çevireceğinin bir işareti olacaktır. Rota düzeltilemez ise kaybedecek çok şeyimiz var demektir.

Necmi ÖZNEY

necmiozney@gmail.com

13 Eylül 2007 Perşembe

HIRİSTİYAN SİYONİZMİ ETKİSİ ALTINDA İSLAM

HIRİSTİYAN SİYONİZMİ ETKİSİ ALTINDA İSLAM

1970 li yıllarda Amerika’da Hıristiyan köktendinciler yavaş yavaş politikada etkin olmaya başladılar. ABD’nin hiçbir şeyi tesadüfe bırakmayan derin devleti, bu köktendinci politik etkinliği emperyalist planlarına alet ederek çeşitli ülkelerde ve daha da çok etkili olarak İslam ülkelerinde dini politize edecek oluşumları desteklemeye başladı. Tesadüfe bakın ki 26 Ocak 1970 tarihinde Türkiye’de milli nizam partisi kuruldu.

Evangelistler hareketlerine başlarken kürtajın yasaklanmasını ve bu konuda kanun çıkarılmasını istediler. Epey protestolar ve eylemlerden sonra 1973 yılında Yüksek Mahkeme, eyaletlerin kürtajı yasaklayan kanun yapamayacağı kararını verdi, Evangelist hareket için bir politik dönüm noktası oldu. Hareket, o tarihten sonra daha çok siyasîleşti ve Amerikan politikaları üzerinde etki yapar bir hale geldi. İlk önce laik düşüncenin karşısına çıktılar. Onların bu karşı çıkışlarından sonra çeşitli ülkelerde laiklik karşıtlığı arttı. Buna bağlı olarak misyonerlik çalışmaları hız kazandı.

Başlangıçta Yahudi karşıtı olan Hıristiyan köktendinciliği ve buna paralel olarak İslami partilerinde oluşan Yahudi düşmanlığı söylemlerini hatırlamaya çalışın. Ne zaman ki, Evangelistler işi Hıristiyan köktendinciliğinden çıkarıp Hıristiyan Siyonizm’ine dönüştürdüler ayni hareket hemen Müslüman dinci partilere yansıdı, hepsi birden çok azı hariç Yahudi dostu kesildiler. E ne diyelim politika böyle ilkesiz ve kişiliksiz. Hatta ve inançsız. İbret alınması gereken bir durum.

Benim kafamı kurcalayan bir soru var. Dünya genelinde acaba İslam yükseliyor mu? Yoksa bilinçli olarak ABD’nin emperyalist planlarının hizmetinde mi?

Necmi ÖZNEY

8 Eylül 2007 Cumartesi

KÜRESELLEŞMENİN TAŞI BÜTÜN KUŞLARI VURACAK

Küreselleşme, artık günlük konuşmamız içinde her olaya bir bağlantı yapıp fikir beyan ettiğimiz fakat ne olduğu veya nasıl olacağı sorgulanmayan bir sözcük oldu. Halkın çeşitli kesimleri bu kavramı ister istemez dâhil olacağımız teslimiyetçi bir gerçeğin ifadesi olarak kullanmaya başladılar.

Dünya çapındaki şirket yöneticilerinin ve liberal ideoloji teorisyenlerinin bir kurgusu olan küreselleşme, Dünya ekonomisinin yeni bir aşamaya girmiş olduğu fikrine ve iddiasına dayanıyor. Bu teoriye göre, artık ulus-devlet önemini yitirmiştir. Hükümetlerin veya halkların küresel ekonominin rekabeti karşısında müdahale etme veya tedbir alma şansları yoktur. Yani, uluslar arası sermayenin ve tekellerin krizsiz, grevsiz ve ucuz işgücü sağlayarak herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadan gelişmesi ve yeni bir sömürü düzeni kurması son bir aşamayla mümkün hale gelecektir.
Dünya ekonomisinin küreselleşme yönünde artık son aşamasına ulaştığını iddia edenler bazı tezler kurarak ve beyin yıkama yöntemleri ile sistemi oturtmaya ve halkları bu duruma alıştırmaya ve kabule zorlamaktadır. Emperyalizmin ve küreselleşmenin son merhalesi olarak adlandırılan bu yeni aşama, üretim ve pazarlamanın uluslar arasılaşması ile başlamıştır. Şirketler bu aşamada uluslararası piyasaya her zamankinden daha bağımlıdır. Küresel patronlara göre, milli şirketler ayakta kalabilmeleri için çok uluslu bir hale gelmeli, ulusal sınırları yok sayarak, bizzat üretimin kendisini uluslararası ölçekte örgütlemelidirler. Buradaki kasıt herhalde üretim değil montaj sanayini yaygın duruma getirmek olsa gerek.

Üretimin uluslararası örgütlenmesi, hükümetlerin, halkın ve sivil toplum kuruluşlarının milli değerleri ve milli ekonomiyi korumak için yapacakları müdahaleleri boşa çıkartacaktır. Hükümetin müdahalesiyle ya da çalışanların en basit bir ücret artışı veya sosyal iyileştirme talepleriyle karşılaşan sermaye, oradan hemen sorunsuz olan başka bir bölgeye geçecektir. Küresel bir hareket yeteneğine sahip olacak olan sermaye, hemen emeğin en ucuz olduğu yere taşınacaktır. Kısacası, en ılımlı sosyal hak taleplerini bile kazanmak artık imkânsızlaşacaktır.

Bir memlekete giren küresel sermaye üretiminin ez az yüzde 80'ini üretimin yapıldığı ülkenin iç pazarına yöneltecektir. Bu durum milli sermayenin zayıflamasına ve yok olmasına yol açacaktır. Yok olan mili sermaye ve bu süreç içinde ülke dışına çıkarılan karlar zamanla memleketteki işverenlerde dâhil olmak üzere halkın fakirleşmesine sebep olacaktır. Sermayenin yeryüzüne eşit olarak yayılacağı ve yatırım yapacağı söylemleri de tamamen yanlıştır. Alıştıra alıştıra kurulmaya çalışılan küresel Dünya düzeni, tam anlamı ile modern çağın yeni biçimli kölelik düzenini kurmaya yöneliktir.

Küreselleşme Dünya üzerinde çıkan bir ekonomik krizin etkileme çapını da genişletti. Gelir adaletsizliği son yirmi yılda korkunç bir düzeye yükseldi. Sadece gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasında değil, zengin ülkelerin kendi içlerinde de aynı adaletsizlik söz konusu. Dünyada gelir adaletsizliği konusunda birinci sırada ABD yer alıyor. Dünya barışçıl bir dönemden son derece uzaklaştı. Ekonomik rekabet, askeri rekabetle birlikte var olmaya başladı.

Hadi bakalım biz çok ithal edelim. İyice bir küreselleşelim. ABD ve AB’nin işsizlik sorununu yok edelim. Bizim işsizleri hiç kafanıza takmayın. Nasılsa pirinç, nohut, bulgur ve makarna gibi şeyler çok ucuz alt tarafı vereceğin bir oy. O da beş senede bir. Taş attın da kolun mu yoruldu?

Necmi ÖZNEY

5 Eylül 2007 Çarşamba

ARTIK AB’YE KARŞI ALTERNATİF BULMANIN ZAMANIDIR

AB konusu artık Türkiye için önemli bir şeyler gözlerden gizlenmeye çalışıldığı zaman kullanılan temcit pilavı işlevi görmeye başladı. Türkiye’de ki besleme AB Lobisi bilgi ve gerçekleri, Kayserilinin eşeği misali allayıp pullayıp halka satmaya çalışıyor. Türkiye AB dışında kalırsa savunmasız kalırmış. Amerika’nın yaptıkları malum. Yeni bir Amerikan versiyonu olmaya çalışan AB ise, ABD’nin iki katı nüfusu ve kirli geçmişi ile neler yapacaktır kim bilir. Bizim bu konuda yoğunlaşmamız gereken ana düşüncemiz, böyle bir emperyalist güce karşı Türkiye'nin kimliğinin ve ekonomisinin nasıl korunacağı olmalıdır.

Bize ılımlı İslam, Atatürk ilke ve fikirlerinden vazgeçmeyi tavsiye edenler kendi inanç birliği içinde bulundukları farklı milletleri bile hazmedemiyorlar. Hadi Katolikleri anladık Ortodokslara tahammül edemiyorlar. Ya Ortodokslara ne demeli. Daha dün Rum Ortodokslar ile Ermeni Ortodokslar beraber ayin yaparken Rum din adamları, Ermeni Din adamlarına kendi dua masalarını bile vermediler. Harfi harfine aynı mezhep ve aynı inanç inananları olsalar bile. Anladınız herhalde ılımlı İslam, dinler arası diyalog nasıl bir hikâye imiş. ABD ve AB hinliği, manen çökertme planı.

Artık İstanbul’da Bütün yolların Taksim’e çıkması gibi, başka bir derdimiz yok bütün konulardan AB çıkıyor. Her konunun sonuç bildirgesi ise, Türkiye medeni değil, her bir iyi şey AB ye mahsus.

Atatürk’ü bile bu konuya alet ediyorlar. Neymiş efendim; AB ye girmek Atamızın vasiyeti imiş. Bre dolandırıcı taifesi. Büyük Atatürk AB veya ABD dememiş Muasır medeniyet demiş. Yani çok çalışın, güzel işler yapın çağın gereklerini yapın demiş. Benliğinizi bozmadan çağı yakalayın, gerisinde kalmayın demiş.

Artık iyiden iyiye önünün açıldığını düşünen ve bu devleti sahipsiz zanneden AB Lobisi, çok yakın bir zamanda, Atatürkçüler ve AB karşıtları Türk ulusunun en büyük düşmanıdır, her görüldüğü yerde ezilmelidir diye fetva bile çıkarırsa şaşırmayın.

Besleme olmadan, avanta paralar olmadan AB’yi incelemeye başlayınca bu işin vahametinin nereye kadar gideceği artık ayan beyan görülüyor. AB Parlamentosu'nu niçin bu kadar ilgilendiriyor olmayan bir Ermeni Soykırımı. Terörist PKK niçin destekleniyor. Ve bunun gibi yüzlerce mesele.

Avrupalıların anlattığı Gerçek Avrupa Birliği ile Türkiye'de Türklerin Türklere anlattığı bilinçli olarak çarpıtılmış Avrupa Birliği'nden çok farklı bir şey olduğunu görebilmemiz lazım artık.

Avrupa’da her milletin kimliği korunacaktır. Avrupalılık bir üst kimlik olacaktır deniyor. Ama Türkiye'de oynanan büyük oyunların, söylenen büyük yalanların gizlemeye çalıştığı şey bu denilenin Türkiye için geçerli olmayacağıdır. Avrupa Birliği'ne girecek olan bir Türkiye, kendi kendisini lağvedecek, devlet ve millet olarak varlığını sona erdirecek olan bir süreci de başlatmış olacaktır.

AB ve yandaşları, AB’nin Türkiye için alternatifsiz olduğunu söyleseler de biz AB’ ye karşı alternatifler bulmaya mecburuz. Bu zibidilere karşı o kadar da çok alternatif var ki.

Necmi ÖZNEY

necmiozney@gmail.com