Türkiye’de, AB üyeliği her şeyden öncelikli bir durum gibi gösterilmiştir. Bu durum, Türkiye’nin daha önceki yıllara oranla Irak’taki gelişmeler konusunda daha gafil davranmasına ve Türkiye’nin böyle bir stratejik gaflette bulunmasına yol açmıştır. 0rdunun ve milliyetçi hareketlerin yıpratılma çalışmaları ise Türkiye’de meydana gelen bu stratejik gafletin, gaflet değil bilinçli yapılan bir hareket olması şüphesini doğuruyor.
Irak’taki gelişmelerin, özellikle de kuzey Irak’taki gelişmelerin Türkiye’nin ulusal güvenliği üzerinde yarattığı tehlike, Türk kamuoyuna yeterli şekilde anlatılmıyor. Terörizm ve ulusal güvenlik, sanki Irak’taki ABD kuvvetlerinin işi olarak yansıtılıyor.
Bölgedeki komşu devletler ve Türkiye, ABD ve AB tarafından devamlı olarak sudan şeylerle meşgul edilmesi yüzünden Irak Kürtlerinin ve ABD’nin Irak’ı bölme planları konusunda uygun bir tepki ve politika geliştiremediler.
ABD’nin yaratmaya çalıştığı düşmanlık politikaları yüzünden bölge ülkelerinin son yıllarda birbiriyle olan ilişkileri de öyle kötü şekillendi ki bu ülkeler, eski yıllardaki gibi Iraklı Kürtlerin attığı adımların bölgeye yönelik etkileri konusunda birbiriyle görüşerek ortak bir tutum belirlemelerini bile engelledi.
İran ve Arap ülkelerinin Irak konusundaki kendilerine özgü mezhep rekabetleri, Türkiye’nin ağırlıklı olarak AB’ye yönelmesi, bu doğrultuda da Batı kamuoyunda teröre destek vermekle suçlanan Araplardan ve İran’dan nispeten uzak durmaya çalışması ve bu ülkelerle müzakerelere isteksiz davranması, Iraklı Kürtlerin bağımsızlık taleplerini arttırdı. Bölge şartları, bölge ülkelerinin, kendilerine özgü iç ve dış sorunları sebebiyle Kürtlerin bağımsızlık talepleri konusunda pasif kalmalarına bir karşı politika üretememelerine sebep oldu.
Şii ve Sünni Araplar arasında siyasi ve askeri alandaki çatışmalar ve ABD’nin Irak’ta birlikte hareket edebileceği bir müttefikin varlığına duyduğu ihtiyaç ve Kürtlerin ABD ile ilişkileri, kuzey Irak ve Irak genelini ve dolayısı ile bölge ülkelerini gelecekte zor durumlara sokacaktır. Bölge ülkelerinin olabilecek gelişmeler karşısında gerekli planlamaları yapması ve savaş dâhil her duruma hazırlıklı olmaları gerekmektedir.
Ciddi bir bölgesel işbirliği yapılmalıdır. Bu bölgesel uzlaşma öyle bir şekilde gerçekleştirilmelidir ki kuzey Irak’ın İsrail, ABD ve AB tarafından bir baskı ve tehdit aracı haline getirilmesi önlenmeli ve Kürtlerin komşu ülkelere karşı kışkırtılmasının önüne geçilmelidir.
Faşist etnik tutumlar takınmak ve kendilerini bir halt sanan aşiret liderlerin ağzından komşu ülkelerin bölünmesini dile getirmek, Kürtlerin mevcut durumunun korunmasına da yardım etmediği gibi bölge ülkelerini Kürtlere karşı tavırlarının daha da daha da olumsuzlaşmasına yol açacaktır.
Kendini adam yerine koymaya çalışan bir aşiret reisinin kalkıp bölge ülkelerine “biz sizin ülkenizdeki Kürtlerin de hamisiyiz ve sizin topraklarınızı bölebiliriz. Ama sizden dostane ilişkiler geliştirmenizi bekliyoruz” demesi ne büyük bir öküzlüktür.
Ayrıca ABD ve AB’nin bölge ülkelerinin birbirleri ile olan ihtilaflarından yararlanarak bölge ülkelerinin çıkarlarına aykırı olarak kendi hedeflerine ulaşabileceklerini sanmaları da başlı başına bir sığırlıktır.
Kendini Dünya’nın jandarması zanneden güçlerin politikalarını kendi çıkarları üzerine kurduğunun artık görülmesi lazımdır. Ancak aymaz yöneticiler sayesinde şımaran kuzey Irak’ta ki aşiret reisleri bu günlerde kantarın topunu kaçırmaya başladılar. Çok yakın bir zamanda başlarına gelecek var demektir. Bölge ülkeleri için artık emperyalizme politik karşı durma zamanı gelmiştir.