Bugün Türk halkı ve Türk devleti arsız ve hayâsız emperyalizmin saldırısı altındadır. Bütün şiddeti ile Türk halkının ulusal varlığına, birliğine, bütünlüğüne ve topyekûn Türkiye Cumhuriyeti'ne saldırılıyor. Bu emperyalist saldırıya dur demesi gerekenler, ülkemizin birlik ve bütünlüğünü koruması gerekenler halkın beklediği tepkiyi veremiyorlar. İşte durum böyle olunca da Atatürkçü Türk halkı yaptığı Cumhuriyet mitingleri ile devletini savunma içgüdüsünü ortaya koyuyor.
Yurdunu seven her insan gibi, Atatürkçü düşünceye sahip ve Atatürk devrimlerine bağlı olan millet çoğunluğunun, anti-emperyalist bir tavır içinde olması normal bir sonuçtur. Dini siyasete alet etmek ve halkı etnik ayırımlara tabi tutmak ne maksatla yapılırsa yapılsın, bugünün Dünya siyaseti içinde yalnızca emperyalizme hizmet etmek demektir. Bugünün Dünyasının politik çıkar gerçeğinin ise, emperyalist devletler ve yandaşlarının kendi ulusal devletlerini ve ekonomilerini güçlendirirken, sömürgeleştirmek istediği hedef ülkelerin ulus bilincini ve ulusal devletlerini yıkmak olduğu açıkça görülür. Hedef devletlerin direniş noktası da, kanlarını ve canlarını ortaya koyarak ulusunu ve devletini savunmaktır. Emperyalizmle hiçbir konuda uzlaşma veya pazarlık olmaz. Emperyalizm şart dinlemez ve uzlaşmaz. Her türlü kahpeliği ortaya koyarak emeline ulaşmaya çalışır. Bu anti-emperyalist direniş düşüncesi içinde yer alan vatandaşların, emperyalizmin saldırısı karşısında bütün vatanseverlerin aynı cephede birleşmesi gerekliliğinin bilincinde olmaları lazımdır. İstiklal savaşına baktığınız zaman, Türkün topyekûn direnişini görürsünüz. Bu direnişin ortak noktası, anti-emperyalizm ve ulusal birliktir. Bugün şekil değiştirmiş hatta AB kılığına girmiş dahi olsa yapılan saldırının niteliği aynıdır, Haliyle gösterilecek direnişin şiddetinin de aynı olması kesin olacaktır. AB'yi, ABD'yi ve onların işbirlikçilerini korkutan da, işte bu bilincin hızla yükselişidir.
Türk halkının vatanseverleri, bunu biliyor, bunu görüyor ve bu bilinci yaygınlaştırmaya çalışıyor. İşte bazıları bu yüzden, Kemalizm ve Kuvayı Milliye düşüncesi önderliğinde gelişen Ulusalcı akımının önünü kesmeye çalışıyor ve Ulusal düşünceyi Nazi türü bir milliyetçilik ile aynı kefede tartıp, ulusal akımı kötülemeye çabalıyorlar. Bu davranışın iki açıklaması vardır.
Bunlar, artık ya kesinlikle iflah olmaz işbirlikçi taifesi, ya da, Bu durum içinde keselerini doldurmayı düşünen, benden sonra tufan diye düşünen kişilerdir. Türk halkının emperyalizm ile savaşına karşı çıkmaya çalışan, Mustafa Kemal'i ve devrimlerini unutturmaya çalışan bu kişiler tarihin çöplüğüne atılmaya mahkûmdur. Giderek daha duyarsız, daha kaba, daha dayatmacı yöntemler kullanan ve bu halkın içinden çıkan, onun fakrı zaruret içinde verdiği nimetlerden yararlanan fakat kendini bu halkın dışında ve üzerinde görenleri görüyor Türk halkı. Bu ihaneti görüyor. Ve tepkisini ortaya koyuyor.
Ne mutlu Türk'üm diyene sözü, durduk yerde ve laf olsun diye söylenmiş bir söz değildir. Türkler binlerce sene devlet yönetmişler Dünya'ya hâkim olmuşlardır. İşte psikolojik savaşın ilk adımı, Türkün kendine olan saygısını ve özgüvenini yok et, öz kimliğinden uzaklaştır ve kendine yabancılaştır. Bu duruma getir ki kendini şaşırsın. Böyle bir halkı yönetmek, bölmek, malını çalmak çırpmak daha kolay olsun. Emperyalizm ve işbirlikçileri, bu yöntemi hep uygulamışlardır ve halende uygulamaktalar. Osmanlı'nın son dönemlerinde olduğu gibi, bugün de bu politika uygulanmaktadır. Türk halkı böyle zamanlarda ıvır zıvır işlerle uğraştırılır ki olayları muhakeme edemesin. Türkiye son zamanlarda, sıcak para politikalarının, dış borçların, Batı'nın işbirlikçisi ve kendini halktan çok AB ve ABD'ye bağlı hisseden hükümetlerin eseri olmuştur. Fakat Türk milleti ve Kemalizm bunca baskıya, Maddi ve manevi zararına rağmen, dimdik ayaktadır. AB'nin, ABD'nin baskılarına ve onların Truva atlarına metelik bile vermez. AB ve ABD'nin demokrasi ve insan haklarıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığını, bu kavramların emperyalizmin hedefi olan ülkelerin dağıtılması için kullanılan araç olduğunun bilincindedir.
Demokrasi ve insan hakları, bir ülkenin öz çıkarıyla uyuştuğu zaman anlam ve değer kazanır. Türkün genlerinde zaten bu kavramlar vardır. Avrupalı ülkeler ve ABD, ne zaman, hangi milleti, hangi ülkeyi kalkındırmışlar? Nerelere demokrasi götürmüşler? Tarihte bir örnek var mı? Ama gittikleri yeri kuruttuklarının ve sömürdüklerinin bir sürü örneği verilebilir.
Türkiye Cumhuriyeti'ni parçalamaya yönelik bu emperyalist saldırıya karşı, Türk halkı bizzat ve hemen milli gururunu, milli kişiliğini, kendine olan saygısını ve yurdunu korumakla görevlidir. Bunu yapmak yerine, AB'den, ABD'den aferin almak uğruna, onların sözcülüğünü yapanları destekleme gibi bir görevi yoktur.Bütün olumsuzluklara karşı muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Necmi ÖZNEY
21 Haziran 2007 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder