Biz zannediyoruz ki Avrupa Birliğinin kapıları Türkiye'nin yüzüne kapanmadı. Aslında çoktan kapandı. Zaten aralanmasını dahi hiç düşünmemişlerdi ki. Öne sürülen bir sürü koşul Türk milletini oyalama ve kandırma senaryosunun ve Türkiye'nin iç politikasını yönetmenin ancak ufak bir parçası. Günün birinde bütün koşullar yerine getirildiğinde
Türkiye'nin gerçekten de AB ye dâhil edileceğine inanan safdiller var mı hala çok merak ediyorum. AB devletlerinin Türkiye ile ilişki kuracağına inanan bu arkadaşlarımız hakikati çok acı bir şekilde öğrenecekler ama AB tarafından atılan kazıklar meydana çıktığı zaman da çok pişmanlık duyacaklar.
Türkiye konusunun Avrupa Birliği nezdinde dondurulmuş olması, Alman Federal Başbakanı Angela Merkel liderliğindeki Alman AB dönem başkanlığının işine geliyor.
Ne de olsa çoğunlukla Türkiye'nin, liman ve havalimanlarını AB üyesi Kıbrıs'a açmak konusunda gösterdiği direnç nedeniyle Ankara ile yapılan görüşmelerde düzenli aralıklarla çok gergin anlar yaşanıyor. Herhangi bir pürüz çıktığında Türkiye'nin katılım süreci gündeme getiriliyor AB liderleri de rolleri icabı birbirleriyle ihtilafa düşüyorlar. Yani onlarda da iç politika malzemesi olarak kullanılıyor. Halkın AB'de de uyutulması lazım. Başbakan sıfatıyla, Angela Merkel bütün seçeneklerin hala mümkün olduğu görüşünü söylerken, Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri, Türkiye'ye "ayrıcalıklı ortaklık" adı altında bir formülün uygulanmasını teklif ediyor.
Bu duruma göre bu konulardaki müzakereler, sözde ancak Ankara, AB ile arasındaki gümrük birliğini her yönüyle uygulamaya koyup Türk liman ve havalimanlarını Kıbrıs gemi ve uçaklarına açtığında başlanacak.
Bu karar da Türkiye ile AB arasındaki uçurumu bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. Avrupa Birliği'nin Türkiye konusunda nasıl hareket edeceği sorusunun bırakın yanıtını her hangi bir tahmin yürütmenin bile imkânı yok.Çünkü olmayan bir olgu için düşünmek dahi gereksiz bir zaman kaybıdır.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılamayacağı gün gibi aşikâr. Bu nedenle AB ülkeleri farklı görüşlerini belli sürelerde, belli süreçlere dönüştürüp Türkiye'yi siyasi baskı altında tutmak için kullanmaya karar verdiler.
Avusturya, Fransa ya da Hollanda gibi ülkelerin yanı sıra Alman Hıristiyan Demokratlar da Türkiye'nin AB'ye üyesi olmaması konusundaki baskılarını sürdürüyor. Türkiye'nin AB'ye katılmasının en ateşli karşıtlarından, şimdi dışişleri Bakanı olan ve Fransa'nın yakın gelecekteki olası Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy'nin, Jaques Chirac başkanlığı süresince sergilenen sözde olumlu tutumunun ne yöne doğru çekileceğini de zaman gösterecek.
Ancak Türkiye'nin katılımına karşı olan ülkeler dahi, Irak, Suriye, İran ve Kafkaslarla sınır komşusu olan Türkiye'nin, güvenlik politikası açısından öneminin farkında. Bunun ötesinde görüşmelerin nihai bir "ret" yanıtıyla sonlandırılması, İslam dünyasına olumsuz sinyaller verecektir. AB tarafından reddedilmesiyle Ankara Avrupa'ya sırtını dönebilir ve kendine Rusya gibi alternatif müttefikler arayabilir. Onun için oyalama siyasetine devametmeleri gerekiyor. Ve aynen uyguluyor da.
İkinci büyük NATO ülkesi olarak Türkiye önemli bir siyasi müttefik ve AB'nin enerji güvenliği ve enerji arzı açısından giderek önem kazanan bir role sahip, ancak Türkiye "yabancı özellikler de barındıran başka bir kültür evresinden geliyor". Bu nedenle bu ülkeyi AB üyesinden ziyade bir özel ortak olarak görmek istedikleri görünüyor. Bu nasıl bir siyasi müttefiklik se, ekonomi ve politika kullanılarak her yönden gardı düşürülmeye çalışılıyor.
Türkiye'nin, AB üyeliği için yerine getirmesi gereken kriterlerin, artık salt teknik konular olmadığını, aynı zaman siyasi bir baskı aracı anlamında da kullanıldığını gösteriyor. AB içinde birçok kişi için Kıbrıs meselesi,artık katılım karşıtı görüşlerine dayanak ve desteklemek için kullandıkları bir bahane.
Necmi ÖZNEY
05.03.2007 Memleket haber
13 Haziran 2007 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder