22 Eylül 2008 Pazartesi

ABD’NİN KARADENİZ, HAZAR VE ORTA ASYA’YA OLAN İLGİSİ

Karadeniz, Kafkasya, Hazar denizi ve Orta Asya coğrafyası, bugün ve gelecekte milletlerarası politikada tüm dengeleri etkileyebilecek merkez konumundadır.

Bu coğrafya içinde, ABD Planına göre hangi devletlerin yer aldığının tespiti imkânsız gibidir. Aslında bölgeye coğrafi bir bölge olarak bakmak yerine, politik ve ekonomik bir bakışla bakmak daha mantıklıdır. Emperyalizmin bu geniş bölgeye, ekonomik ve politik amaçlarla yaklaşması, bu coğrafyada her an güvenlik sorunu ve savaş olasılığının varlığı demektir. Emperyalizm denen sülük, küreselleşme adı altında ulus devlet sınırlarını tanımama eğilimindedir ve her ülkeye üstü örtülü düşmanca amaçlar gütmektedir.

Örnek olarak Büyük Ortadoğu Projesi kapsamına kuzey Afrika’nın da dâhil edilmesi İrdelendiğinde, ABD’nin diğer amaçları dışında, Avrupa’yı da güneyden kontrol altına almak istediğini görürüz.

ABD Avrupa’nın kendi bloğunu oluşturmasını kesinlikle istememektedir. AB, ABD’nin çıkarlarına ters düşecek bir oluşum içine girerse ki, bu ABD’yi, hem Avrupa’nın gücünden mahrum bırakacak hem de Amerika’nın dünya politikasının iflas edeceği anlamına gelecektir. Bundan korkmaktadır.

İşte, Büyük Ortadoğu Projesi’nin ne olduğunu Irak’ta görüyoruz. Irak’a ne demokrasi, ne istikrar, ne güvenlik, ne de refah getirmiştir. Irak halkına getirdiği şey, maddi ve manevi kayıplar, ölümler ve hüsrandır. Irak’ta petrol üretiminde bir düşüş olmamasına rağmen, Irak halkının Saddam döneminden daha kötü yaşam şartlarında yaşıyor olmaları ve neredeyse Saddam dönemini arar hale gelmeleri yaşanan bir durumdur. Bu durum, Irak’ın petrolünün Irak halkı için kullanılmadığı ve ABD tarafından çalındığı anlamına gelir.

İşte ABD’nin Karadeniz, Hazar ve Orta Asya ilgisi, BOP gerçekleri içinde düşünülmelidir. Yani ABD’nin bölgeye yerleşmesi halinde politik, ekonomik ve güvenlik açılarından bölgede neler olabileceğinin şimdiden görülmesinde bölge ülkeleri için yarar vardır.

Türkiye, Kafkas, Hazar ve Orta Asya için kilit bir ülkedir ve bu da tarihi ve jeopolitik konumundan ileri gelmektedir. Türkiye’de yaşayan insanlarla Karadeniz çevresinde ve Hazar bölgesinde yaşayan insanlar arasında güçlü ortak bağlar vardır. Bölgeye ilgisiz kalmaması ve bu coğrafyada güdüm altında olmaması gerekir.

ABD tarafından planlanan ve enerji kaynaklarının yağmalanması amacını güden projeler sadece işbirlikçi iktidarlar tarafından kabul edilmektedir. Halkın malı halka sorulmadan emperyalizme peşkeş çekilmektedir. Durumu daha iyi tahlil etmek için Türkmenistan’da yaşanan ve yaşanacak olan olayları iyi takip etmek gerekir.

Amerika tarafından yazılan bütün senaryolar dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun Türkiye tarafından titizlikle incelenmeli ve bütün bunlara karşı milli bir duruş sergilenmelidir. Çünkü ABD ve AB tarafından yapılan her planın arka sayfasında Türkiye’nin gardının biraz daha düşürülmesi yazar.

Türkiye için bu sarmaldan kurtulmanın tek çıkış noktası vardır, o da Kemalizm’dir.

Necmi ÖZNEY

14 Eylül 2008 Pazar

SAYGIN, BÜYÜK TÜRKİYE OLMA FIRSATI VE BOĞAZLAR

Rus Gürcü savaşının yakın gelecekteki sonuçlarını incelersek, durumun bölgesel değil, dünya genelinde oldukça önemli olaylar dizisinin başlangıç noktası olacağını görürüz.

Gürcistan, jeopolitik olarak, ABD emperyalizminin, öncelikle bölgedeki enerji kaynaklarının kontrolünü ele geçirmesine ve petrolün dünyanın en büyük pazarı konumundaki Çin’e kadar ulaşımını denetleyebilecek bir ülkedir.

Gürcistan’ın ABD için yapması istenen görev, Amerika’nın Karadeniz’i ve Kafkasya’yı kontrol altında tutmasını sağlamak için bölgede karışıklık yaratmaktır. Irak, Ortadoğu ve Suudi Arabistan’ı kontrol altında tutan ABD’nin, Karadeniz ve Kafkasya’yı da denetim altına almak niyeti, dünya genelini de kontrol etmek istemesi demektir.

Böyle büyük bir coğrafyayı kontrol edecek bir ABD, uluslar arası politikadaki konumunu kuvvetlendirecek ve en önemlisi Çin karşısında da ekonomik ve politik olarak güçlenmiş olacaktır. Bu durum aynı zamanda ABD’nin Rusya’yı ve Rusya’ya ait enerji bölgelerini, doğalgaz ve petrol taşıma yollarını da kontrol etmesi anlamına gelmektedir.

Rusya aslında bölgede rahattır. Çünkü Rusya şu veya bu şekilde bölgeyi kontrol etmektedir. Çıbanbaşı olan Amerika’dır ve ABD, uluslar arası politikadaki konumunu sürdürebilmek ve ilerde ayakta kalabilmek için bölgeye girmek ve buraya yerleşmek istemektedir. Rusya’nın yaptığı ise, bölgenin mevcut durumunu korumak, düşmanca girişimler artarsa bu coğrafyada milli çıkarlarını korumak için kararlı olduğunu ortaya koymaktır.

Uluslar arası hukuk gereği, taraflardan birine yardım etmek demek, taraf olmak anlamına geleceği için, Türkiye’nin Rusya’yı karşısına almak gibi bir yanlış içine girmesi büyük hatadır ve bölgeye huzursuzluk getirir.

Montrö sözleşmesi yok gibi davranan ABD savaş gemilerinin insani yardım adı altında Türk Boğazları’ndan geçişine izin verilmesi yanlıştı. Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler bu taşımayı yapamazlar mıydı? ABD askeri gemilerinin Türk Boğazları’ndan geçip Karadeniz’e çıkmaları, Türk Dış Politikasının geleceği açısından içinden çıkılamaz durumların habercisidir. Türkiye’nin en azından dünya barışını bahane ederek insani yardım için başka yollar bulması gerekirken boğazlardan geçişe hemen evet demesinin sorgulanması gerekir.

ABD’nin ulusal çıkarları için NATO’yu kullandığı bilinen bir gerçektir. Irak’taki durum ibret almamız gereken bir olaydır.

İşin en korkulan tarafı ise ABD’nin ekonomik ihtiyaçları için Karadeniz bölgesine girmek ve bu coğrafyada kalıcı olmak zorunda olduğudur.

ABD Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni aşındırmak için bundan sonra elinden geleni yapacaktır ve aşındırma başlamıştır. Çanakkale Boğazından Ege denizine çıkan gemiler yüz metre sonra dönerek tekrar Karadeniz yoluna revan oluyor. ABD’nin Karadeniz’e ilişkin senaryosunun sinir bozucu gösterimi başlamıştır.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, özellikle Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin güvenliğini ön plana çıkaran bir düzenlemedir. Türkiye, Türk Boğazları’ndan geçiş konusunda tam yetkili karar alıcıdır. Türkiye açısından, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin titizlikle uygulanması, devlet ciddiyetinin ve saygınlığının gereğidir. Bu konu Rusya için de aynen geçerlidir. Yani Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin titizlikle uygulanmasını istemek taraf olarak Rusya’nın en tabii hakkıdır. Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesini sulandırırsa, bu hem Türkiye için, hem de bölge için çok ağır sonuçlar verebilir.

Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak kendisini saydıracağı barışçı bir durum yaratmak varken, ABD’nin dümen suyunda hareket etmesi, Türkiye’nin bölgedeki saygınlığına zarar verir. Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerden çok, ABD’yi dikkate alacak ve ABD’nin bölgeye girişine yardakçılık sayılabilecek girişim ve projelerin Rusya faktörü varken tutmayacağı, görülmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken bir hakikattir.

Necmi ÖZNEY

7 Eylül 2008 Pazar

BİLİYOR MUSUNUZ? BİR ZAMANLAR HİLTON OTELİ BENİMDİ

Türkiye son yıllarını devamlı büyüyen ve toplumun önemli bir bölümünün cebindeki paranın önemli bir kısmını istikrarlı bir şekilde yutan ekonomik planın pençesinde geçirmektedir.

Batı tarafından Türkiye’ye dayatılan ekonomik ve sosyal uyum programları ülkeyi yönetenler tarafından hiçbir sorgulamaya dahi tutulmadan aynen uygulanıyor. Türkiye’nin küresel kapitalizme uyum sürecinde ve sömürüyü derinleştiren politikalarının uygulanmasında, Batı hata istemiyor. Uygulanan ekonomik programların kısır sonuçlar vermesi yüzünden ülkemiz borç batağında yüzüyor.

Yabancı sermayenin üretmeye değil, Türkiye’nin söğüşlenmesini sağlamaya yönelik ekonomik projesini destekleyenler, sıra işçinin, memurun ücret ve haklarına gelince kısıtlama yolunu seçiyorlar. Maaşlar, uydurma enflasyon rakamları üreterek, reel enflasyon dikkate alınmadan belirlenerek halk sefalete itiliyor.

Uygulanan politikalarla, sosyal devlet olmanın en birinci gereğinin, en yoksul olan ve en ücra yerde yaşayan insanı da dâhil olmak üzere, tüm halkına temel yaşam standartlarını sağlamak olduğu gerçeği ortadan kalkmış durumda.

Devletin asli işi olan kamusal hizmetler özelleştirme yoluyla tasfiye edildi, oluşan boşluğun özel sermaye tarafından doldurulması sağlanarak yandaşlara yeni kar alanları yaratıldı.

Özelleşince hizmetlerin ucuzlayacağı şeklindeki propagandaların, telefon şirketlerini işleten firmalar arasındaki danışıklı rekabetle ne büyük bir yalan olduğunu yaşayarak görüyoruz.

Kurumlar özelleştirilince daha verimli ve hızlı hizmet alınacağı şeklindeki yalanları, hizmet alınması bir yana, ölmek üzere olan yoksul vatandaşın hastane kapısından kovuluşundan sonra ancak anlayabiliyoruz.

Neyse boşverin bütün bunları. Şimdi çok önemli bir çıkar hesaplaşması var. Harp meydanı, Hilton oteli. İbret ve dehşetle diziyi izliyorum. Beni nasıl yolduklarını şimdi daha iyi anlıyorum.

Biliyor musunuz? Bir zamanlar Hilton oteli benimdi. Arada bir gider, çaktırmadan kontrol ederdim yerinde duruyor mu diye. Ütülmüşüm, şimdi kalbim kırık, kendimi çok kötü hissediyorum, artık aynaya baktığımda, karşımda bir enayi, bir salak görüyorum ve artık tıraş olmak dahi istemiyorum.

Necmi ÖZNEY

1 Eylül 2008 Pazartesi

KÖLE RUHLAR VE KEMALİZM

Bu dünyada yaşayan her insanın, diğer insanları aşağılayan, köle gözüyle bakan, sömürmeye çalışan emperyalizme karşı tahammülü olmaması gerekir. Fakat ne yazık ki, bazı soysuz ve karaktersiz kişilere namus kavramı bir şey ifade etmediği için, özgürlük ve bağımsızlık duygusunu da pek anlayamazlar.

Kölelik ve uşaklık etme ihtiyacı, bu soysuz kişiler için sosyal düzeyi, tahsili ve cinsiyeti ne olursa olsun genlerine işlemiş kalıtımsal bir ruhsal hastalıktır. Böyle tipler dün vardılar, şimdide varlar ve yarında hep olacaklar. Kimsenin kuşkusu olmasın.

Bunlar düşman bayrağından, namusuna uzanan tacizci elden rahatsız olmazlar. Onları kimin nasıl yönettiği önemli değildir, sadece önlerine atılacak kemiktir onlar için önemli olan.

Bunlar; çağ küreselleşme çağı, küreselleşmenin önüne geçemezsiniz diyerek küresel emperyalizmi meşrulaştırmaya çalışırlar. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıkan İslamiyet’i bile ılımlı İslam kılığına sokarak, başımızda İngiliz olsa Müslümanlığımızı daha iyi yaşardık diyebilecek kadar da soysuzdurlar.

Bugün milli kimliğinden ve ulusal değerlerinden rahatsız olanlar var. Halkına ihanet edenler, vatanı satanlar, hainler, mandacılar hep bunların arasından çıkar.

Ama Türkiye’de emperyalizme karşı çıkanlar, yeter artık diyen onurlu Atatürkçüler de var. Emperyalizme karşı ulusal duruş ve milli namusu korumak için de hep var olacaklardır. Kemalist duruş ülkemizin bağımsızlığı ve özgürlüğünün teminatıdır. Uşaklığı, yumuşak başlılığı, adam sendeciliği, emperyalizme kulluğu reddeder. Kemalizm insan olmanın ve insanlık şerefinin bilincidir.

Türk’ü, Türkiye’yi ve Kemalizmi anlamak için, öncelikle ulusal devletin, milli duruşun, bağımsızlık ve egemenliğin ne demek olduğunu anlamak lazımdır. Atatürk’ü anlamak çağdaş olmanın, çağdaş kalmanın vazgeçilmez şartıdır.

Kemalizm, halkın ve köylünün efendiliği demektir. Kemalizm, demokrasi, hukuka saygı, adalet, fikir özgürlüğünü Batı’dan emir bekleyerek düzenlemeye çalışanları reddeden bir ruhtur, bir ışıktır.

Ruhsuz vatan hainleri Atatürk’ten rahatsız olurlar. Bu tipler, Türk halkı arasına kalın duvarlar örmeye çalışırlar ki, Gazi’nin ışığı yandaşlarını uyandırmasın.

Ben bir Atatürkçü olarak Türkiye’m için hep doğruyu ve iyiyi arayacağım. Bazen yüksek sesle, bazen de sessiz çığlıklar atacağım.

Ama bilin ki ölümsüz olan Atatürkçü ruhtur. Bu demektir ki ölümsüz olan bizleriz. Biz Kemalist’iz ve biliyoruz ki, devletimizin ve millet olarak geleceğimizin teminatı için bu ruha her an gereksinimimiz var.

Necmi ÖZNEY