27 Kasım 2007 Salı

DTP’NİN DÜŞÜNDÜĞÜ ŞEYTANİ PLAN

DTP ve PKK’da bir şeyler oluyor ama sonuç tahminine başladığımız zaman anlıyoruz ki ikisi de eş zamanlı ve beraber olarak bir yol ayırımı tercihi yapmak üzereler. PKK’yı biraz kurcalayacak olsanız altından ABD ve AB çıkıyor. Barzani, Talabani deseniz keza aynı etki burada da görülüyor. Bu günlerde yaşanan süreçte anlatılan komik masallar serisi benim çok ilgimi çekiyor ve epeyce olayı çözebiliyorum. Neymiş efendim sahip oldukları halk tabanını koruyabilmek için, ellerinden geleni yapacaklarmış. Özgürlük ortamı PKK’yı bitirirmiş. Dağdakilere siyaset imkânı verilmeliymiş. Geçin efendim bu masalları, artık masal dinlemekten, dinlerken de uyutulmaktan bıktık.

Asıl gaye, Amerikan emperyalizminin Irak’taki işgali sürerken, onun bölgedeki varlığından istifade ederek her ne şekilde olursa olsun kendileri için bazı kazançlar elde edebilmeyi umuyorlar. Talabani, Barzani, PKK ve kendilerini PKK’nın kardeşi sayan kediden bozma aslanların son günlerdeki söylem ve eylemlerini, Türk halkının sabrını taşırma senaryosu üzerine kurduklarını fark ediyoruz. Diyarbakır’da yapılan mitingin amacı, güvenlik güçlerinin halkın üzerine sert tedbirlerle gitmesini sağlayacak bir şekilde daha çok tahrik edici olaylar meydana getirmektir. Güneydoğu’da çeşitli şehirlerde, şu son günlerde, halkı meydanlara toplayıp Öcalan posterleriyle ve yaşasın PKK, kahrolsun TSK, barışsa barış savaşsa savaş, gibi sloganlarla gösteri yaptırmaları, orduyu ve hatta halkı kendi üzerlerine saldırtmayı amaçlayan tahriklerdir.

Türk halkı ile asırlardır kardeşçe yaşamış bir halkı koyun güder gibi gütmenin her zaman mümkün olamayacağı’nın bizzat Kürt vatandaşlarımız tarafından ayrılıkçı ve işbirlikçilere anlatılması gerekir. Feodal yapı içinde dahi olsa bizzat Kürt vatandaşlarımız tarafından yapılacak bir yeter artık tepkisi kesinlikle hayal değildir.

DTP, yaklaşık iki milyon oy almış bir parti ve bu durumunun kendisine uluslararası arenada bir avantaj sağlayacağını düşünüyor. Kaybedecek bir şeyi yok. Türkiye’yi karıştırmak isteyen emperyalistlerin teşviki ile kazanacak birçok şeyler olduğunu da zannediyor. Bu planın ana hedefinde Türk ve Kürt halkı arasına nifak sokup iki halkı kapıştırıp sonunda bölgeye uluslar arası barış gücü adı altında silahlı kuvvet çağrılması yatmaktadır. DTP’nin Diyarbakır’da ki en son mitingi ise bütün köprüleri atma hazırlığı ve girişimidir. DTP Sadece bir siyasî parti değildir, Kendilerinin de açıkça ifade ettiği gibi PKK’nın yandaşıdır. ABD ve AB planlanan bu duruma müdahil olmak için salyalarını akıtarak beklemektedir.

Avrupa’da yaşayan PKK’lılar, geçtiğimiz günlerde, Papa’ya bir mektup göndererek bu planı el altından uygulamaya koymaya çalışmışlardır. O Papa’ki, İslam’a karşı takındığı düşmanca tavır ortadadır. Papa’nın bariz Türk ve İslam düşmanlığı göz önüne alındığında, en ufak bir şeytani iması bile Türkiye’de çıkacak bir kargaşaya elini bulaştırmak isteyen güçler için, bulunmaz fırsat sayılır.

Müslüman Kürt halkının nasıl bir oyuna getirilmeye çalışıldığını anlayabiliyoruz ama Avrupa’daki bu Kürtçü kuruluşların, Papa’ya Müslüman Kürt halkı adına müracaatları Türk vatandaşı Kürt halkına hakaret anlamına geldiğini acaba Kürt vatandaşlarımız anlayacaklar mıdır?

Sonuç olarak, ABD ve AB’nin Türkiye’de Atatürk sevgisine niçin karşı olduklarını, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerin Ata’nın Ordusuna karşı niçin cephe aldıklarını acaba biz anlayabiliyor muyuz?

Necmi ÖZNEY

22 Kasım 2007 Perşembe

BEDEVİLİK BÖYLE BİR ŞEY HERHALDE

Türkiye Irak’ta ki Türkmenlerin haklarını korumakla yükümlüdür. Bu hem milli ve hem de tarihten gelen bir hakkımızdır. Tapu dairesi kayıtları talan edilirken Türkmenler göçe zorlanırken kimse kafasını çevirip neler oluyor diye niçin ilgilenmez.

İran, Irak’taki Şiiler ile ilişki kurmaya onları korumaya çalışırken veya Arap ülkeleri Irak’ta ki Sünni Araplar ile ilgili bir görüş belirttiğinde hemen, ya kukla Irak Hükümetinden veya kuzey Iraklı Aşiret reislerinden ABD destekli parazit sesler yayılıyor. Irak’ın ulusal egemenliğini ihlal etmeyin ve Irak’ın iç işlerine karışmayın diye.

PKK ve Iraklı Kürtler, Türk sınırını yolgeçen hanı yapmışlar ülkemiz topraklarında, yollara istedikleri gibi mayın döşüyorlar. Karakollarımıza saldırıyorlar, askerlerimizi şehit ediyorlar, bizi alenen tehdit ediyorlar ve ülkemizi bölmeyi açık açık dile getirdikleri halde verilen tepkiler çok cılız kalıyor ve yalnızca defi hacet kabilinden birkaç politik kelam sarf ediliyor. Siz zannediyor musunuz ki yalnızca PKK sınırı geçiyor ve katliam yapıyor. Peşmerge itleri de onlarla beraber ayni düşmanlıkları yapıyor. Hem yenilerde değil 1984 lerden beri bu böyle. Laf olsun sayfa dolsun diye değil bire bir tarafımdan yaşanmış olaylara dayanarak bunları yazıyorum.

Genel olarak Irak’taki gelişmelerin, özellikle de Kuzey Iraktaki gelişmelerin Türkiye’nin ulusal güvenliği üzerinde yarattığı tehlike hafife alınıyor hatta görmemezlikten geliniyor. Türk kamuoyunun talepleri ve endişeleri, yöneticilerin davranışları ve kararları üzerinde etkili olamıyor. Terörizme karşı ulusal güvenlik Türkiye için gereksiz bir şey gibi algılanıyor sanki ama ABD veya İsrail bahis mevzuu olunca kıyametler kopuyor ve karşı saldırılar yapılıyor ve yapılanların hesabı kat ve kat soruluyor. ABD ve Bush hükümeti, uluslar arası muhalefete rağmen Irak’a saldırıp bir milyona yakın kişiyi katletti bu da yetmedi Irak’ı işgal etti. İsrail bir askeri kaçırıldı rehin alındı diye Filistin’de bombalamadık yer bırakmadı.

Öyle tuhaf bir durum ki Barzani ve Talabani, ABD ve el altından AB’nin kışkırtıcı desteklerine güveniyor. Bunların gücünde olsun, kültürlerinde olsun, onları bu tür densiz tutumlara itecek cesaretleri nereden gelir ki? Bırakın devlet olmayı feodal aşiret yapıları bile sağlıklı çalışmaz. Kuzey Irak bölgesini Irak’tan ayırmaya hatta tüm komşu ülkelerdeki yaşayan Kürtlerin hamiliğine soyunup onlar adına bağımsızlık isteyecek havalara girmesine kim fırsat verdi. Hemen düşman aramayın. Bu durum bizim sünepeliğimiz yüzünden karşı taraf için fırsat oldu.

Orta doğudaki Arap şeyhleri kendi şahsi ikballeri yüzünden, ABD’nin bölgedeki bir sonraki hedefi durumunda olmamak için seslerini çıkaramıyorlar. ABD’nin Irak’ta başarısız olmaya başlamasından sonra bile yaptıkları iş İran karşıtlığı oldu. Her an emperyalist yalakalığı yapılması lazım çünkü onların ve bölgesel işbirlikçilerin cepleri böyle doluyor ve gemileri böyle yol alıyor. Ürdün Kralı Abdullah bölgede Şii hilali meselesinden şikâyet ediyor. Hüsnü Mübarek, Irak Şiilerinin kazancıyla İran’ın zafer kazandığını söylüyor. Suudi Arabistan Kralı Abdullah da ABD’nin Irak’a saldırısından kazançlı çıkanın İran olduğunu söyleyerek endişeleniyor.

Hiçbir Arap lideri, Irak gibi bir Arap ülkesinin ABD, AB ve Bush destekli Kürtler tarafından bölünmeye çalışılmasından şikâyetçi olamıyor. O kadar şerefsiz ve ırklarına karşı o kadar hainler ki ABD’nin Bush’u şeyim Çengelköy mamulü dese, benim şeyimde tuz diye koşturuyorlar. Aslında Dünya’nın ABD emperyalizminden önce, bunlar gibi yalaka despotlardan kurtarılması gerekiyor.

Nasıl olsa madalya verdik. Bunların saraylarına birer Atatürk büstü de hediye etsek mi acaba? Yanına birde Arapçaya çevirip nutuk koyalım. Bakar, okur hem insanlık ve hem de devlet adamlığı öğrenirler belki.

Necmi ÖZNEY

19 Kasım 2007 Pazartesi

KÜRESEL EMPERYALİZMİN KİLİT TAŞI PAKİSTAN

Pakistan'da yaşanan son gelişmeler Bush yönetiminin yeni bir başarısızlığıdır. 2008 senesi 1. Dünya Savaşı'ndan bu yana bölge için çok tehlikeli bir dönem olacaktır. ABD halen devam ede geldiği gibi Dünya politikasında insani değerleri bir kenara iterek siyaset yapmaya devam ederse, bu sürecin sonunda Amerika için sonun başlangıcı yaklaşıyor demektir.

Pakistan'da sıkıyönetim ilan ederek anayasayı askıya alan Pervez Müşerref, Bush yönetiminin teröre karşı küresel savaşında yeni bir başarısızlığının temeline de taşı koymuş oldu. Müşerref yönetimi içinde geri sayımın başladığını bu hesabın içinde ele almak gerekir.

Pakistan'da yaşananların Dünya kamuoyunda, ABD yönetimi içinde ciddi bir sınav olacağı kesindir. Müşerref liderliğinde kurulan diktatörlüğün, ABD’nin sözde teröre karşı savaşında merkez üs görevi gördüğü göz önüne alınırsa, Yakın bir zamanda Müşerref'in alaşağı edilmesinde, terörle savaş adı altındaki küreselleşme görüntülü emperyalizmde bir miktar çökecektir.

2001'deki saldırıların ardından Müşerref’in, terör tehdidini, Batı'nın ve bilhassa ABD'nin desteğini almak ve kendi diktatöryasının sağlamlaşması için kullandığını ve bu yöntemin iyi sonuç verdiğini ve ABD tarafından desteklendiğini görüyoruz. Müşerref terör ve karışıklık tehdidini bahane ederek orduyu halka karşı sokağa döktü. Pakistan'ın anarşi ve kargaşaya sürüklenmesinde, ağza almaya bile değmeyecek yapılan bir maddi yardım karşısında Pakistan’ı, Afganistan ve diğer İslam ülkelerine yönelecek bir savaşta ABD'nin askeri üssü haline getiren Müşerrefin nasıl bir payı olduğunu anlayın. 10 – 15 milyar dolar civarında olan ve yardım altında gelen bu para ise ABD şirketleri ve Müşerrefin rüşvet ve yolsuzluk batağındaki yandaşlarının cebine aktarıldı.

ABD dikta yanlısı politikacıları cesaretlendiriyor ve halklarına karşı kullanılan şiddetin sınırlarını genişlettiriyor. Pakistan kamuoyunda sevilmediğinin bilinmesine rağmen Müşerref Bush'tan destek bulabiliyor. ABD’nin, Müşerref yönetiminin imajını düzeltmek için çalışmasına rağmen göreceksiniz sonuç Pakistan ve Müşerref için hiçte iyi olmayacak. Bu sonucu acı bir şekilde kavrayan Müşerref ABD'nin, sağı solu karıştırma planlarından biraz olsun kurtulmak ve kamuoyuna kendini ABD’den bağımsızmış gibi göstermek niyetiyle sıkıyönetim ilan etti ama bitti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye lafı geçerli artık.

ABD'nin Pakistan politikası hiç iyi bir sonuç vermeyecek. Batı'nın desteği ve büyük can kaybı ve mal kaybına rağmen, böyle bir politikanın uygulandığı Irak ve Afganistan'daki sonuçlarına bakın. Pakistan ABD'nin dümen suyundaki diğer ülkeler gibi, mezhep ve ırk çatışmaları ile kaosa doğru gidiyor. Bangladeş ayrılması ile daha önce bölünen Pakistan ikinci defa bir bölünme ihtimaliyle yüz yüze gelmek üzere.

Bu olayların Türk milletine bir şeyler anlatmaya çalıştığını hissedebiliyor musunuz? Hadi biraz inceleyin bu konuyu. ABD’nin bushluklarını çözün, anlatın ve aydınlatın bu planet üzerinde yaşayan insanları.

Necmi ÖZNEY

necmiozney@gmail.com

15 Kasım 2007 Perşembe

MOLLALAR EMPERYALİST TUZAĞA DÜŞMEK ÜZERELER

Ekonomik yaptırımlar veya askeri saldırı tehdidi, İran’ın mollalar rejimini ılımlı İslam deyiminden duyduğu korku kadar korkutmuyor. Molla rejimi, altını oymaya yönelik ılımlı İslam’ı duyduğu zaman panik içinde eli ayağına dolaşıyor.

Tahran Üniversitesi öğrencilerinin Ahmedinejad’a karşı protesto eylemi, molla yönetimini yumuşak devrim olasılığı ve ılımlı İslam korkusuna saldı. Hem mollalarda hem de İran kamuoyunda, ABD'nin İran'a karşı bir askeri saldırı planını şimdilik rafa kaldırdığı, ama bir rejim değişikliğini teşvik ederek kaos yaratma niyetinden vazgeçmediği görülüyor.

Amerikan kamuoyunun, Irak savaşı karşısındaki tutumunun Bush’un aleyhine değişmiş olmasının, ABD hükümetini, İran'a karşı girişilecek bir savaşın, Irak'takinden daha korkunç sonuçları olacağı hakikatini görmesine yol açtı. Bu yüzden ABD’nin İran’da ki rejimi devirmek için silahlara değil ama ellerinden gelen her türlü bushluğa başvuracağına inanmak lazım.

Düşündükleri entrikalar arasında, İran'da egemen olan Şiilere karşı bir Sünni cephesinin kurulması, ülke içinde etnik ve mezhepsel çatışmaların körüklenip başlatılma entrikaları ve genel olarak Asıl olarak LAİK EĞİLİMLİ olan İran halkının mollalı İslam yönetimine karşı ayaklandırılması yer alıyor.

Mollaların internet üzerindeki sansürüne rağmen, İran’da ülke içine gizlice sokulan video filmleri ve diğer yayınlar ile yapılan beyin yıkama teknikleri ile kültürel yozlaştırma propagandaları gibi yöntemlere olumlu cevap verenler çıkacaktır. Halk şu andaki mollalar rejimine karşı gelmek için yavaş yavaş uyanacaktır. Halk ne yaparsa yapsın İran’ın bütünlüğüne sahip çıkarak yapacağını yapması lazım.

Dışarıdan gelen bu yoğun baskı, molla rejimi için bir tehdit oluşturmakla kalmayacak, İran sivil toplumunu olduğu gibi, Politik aktif muhalefeti de zor bir duruma sokacaktır.

Mollalar rejimi ise ülke içindeki rejimi samimiyetle eleştiren yurttaşların etkinliklerini, politik kökü dışarıda olarak algılayacak, kişileri suçlamak için bir bahane yaratacak ve baskı aracı olarak kullanılacaktır. Bu da İran ve halkı için başka bir zor durum.

Artık en ufak bir eleştiri bile, Devlet düzenine ve ulusal güvenliğe karşı faaliyet yürütme ve yabancı gizli servislere ve elçiliklere bilgi sızdırmalar olarak mimlenecektir. İran basını da, devlete karşı sinsice yaklaşan bir darbenin belirtileri var, gibi haber ve yorumlarına başladılar bile.

Komplo teorilerinin, ithamların ve ihbarların zehri etrafa, giderek daha fazla yayılıyor. Muhalefet için zor bir durum ancak, radikal İslamcıları tuzağa çekerek yapılan ve yapılacak baskıları kullanarak, mollalar ile halkı karşı karşıya getirmek için ABD’nin İran’a karşı kullanacağı en iyi silah olacağı kesin.

İran’ın bu şekilde zayıflatılması bölge içinde bulunan dengeleri olumsuz etkileyeceği kesindir. Türkiye açısından ise, İran’ın güçlenmesinden çok zayıflatılması, olumlu sonuç vermeyecektir. Türkiye ve İran asla müttefik olamaz ama birbirlerine karşıda açık bir şekilde düşmanca tutum içine giremezler. Bu durum ne olursa olsun değişmez. İran’ın kötü duruma düşmesi Türkiye’yi ve bölgeyi emperyalizmin kucağına atar. Yani İran Türkiye için kötü dosttur ve şimdiye kadar kurulmuş olan dengenin korunması lazımdır.

Amerikan emperyalist planı, şimdilik yan ürün olarak, Azerbaycan’ın da bölgede yaratılan kargaşanın içine çekilmesini sağlayacak gibi görünüyor. Sonuç olarak BOP denilen herzenin henüz ilk sahneleri oynanıyor gibi.

1.Dünya savaşı Osmanlı’yı çökertip parçalamıştı. 2. Dünya savaşı küllenmiş gibi görünerek orda burada halen devam etmekte. Çıkacak bir 3.Dünya savaşı ise ABD’yi ve ortağı AB yi aşılması zor durumlara sokacak gibi görünüyor. Çünkü çok gezen pabuç eve pislik, çok uluyan it de ağıla kurt getirirmiş.

Bu kötü gidişatı düzeltmek için bilge ve iyi niyetli bir kişiler bulunsa ve bu kişiler insanlık ve barış için iyi ve güzel fikirler üretmeye memur edilse, sonuç ne olur biliyor musunuz? Dünya ve insanlık için ortaya konan fikirlerin Atatürk ilke ve düşünceleri ile bire bir eş olduğu gözlenir. Mevlana’yı Dünya’ya nasıl tanıtmaya çalışıyorsak. Atatürk ve düşüncelerini Dünya’ya yaymaya başlamalıyız bugünden tezi yok. Hem de kendimizden başlamak şartı ile.

Necmi ÖZNEY

12 Kasım 2007 Pazartesi

BOP ÖNCELİKLE AMERİKA’NIN BÖLGEYE YERLEŞME PLANIDIR

ABD başkanı Minik Bush’un çok büyük emperyalist arzuları var. Fakat Bush bu arzularının çoğunu artık mezara götürmek zorunda kalacak.Bush BOP projesi çerçevesinde demokrasiyi
tarif ederken, İsrail, başarılı bir demokrasi rejimidir ve Ortadoğu ülkeleri için uygun bir modeldir diyor. İsrail’in bu sözde demokrasi modeli, Amerika’nın Irak’ta ve Ortadoğu’da gerçekleştirmek istediği modelin biçimlendirme isteğidir.

Bush İsrail’in (bazılarına göre de gayri meşru) oluşum sürecini uygun bir model olarak gündeme getiriyor ve Amerika’nın Irak için düşündüğü demokrasi modeli için ideal bir model olarak gösteriyor.

Bölgenin yakın tarihini izlediğimiz zaman İsrail’in petrol kaynaklarının merkezinde ve İslam dünyası ile çevrili bir denizin ortasında nasıl kurulduğunu çok güzel anlayabiliriz. Yakın tarihte İsrail rejiminin oluşum sürecinde Hagana ve İrgon gibi Siyonist terör örgütlerinin ne denli etkili olduğunu görebiliriz. Bu Siyonist terör örgütleri ölüm mangaları kurarak ve çeşitli baskı yöntemleri ile Filistinliler arasında panik ve kaos ortamı yaratarak onları zorunlu göçe zorlamış, yurtlarından, evlerinden etmişti.

Zorunlu göç ettirme ve Filistin topraklarına musallat olmak, Siyonist terör örgütlerinin işgal altındaki Filistin topraklarında izlediği temel siyasetlerdi ki zaman sürecinde gelişti ve Siyonist İsrail rejiminin varlığı ile sonuçlandı ki, Bush için bu demokrasi sayılıyor. Aslında bu hareket devlet teröründen başkası değildir.

Bush’un İsrail rejiminden Ortadoğu için uygun bir demokrasi modeli olarak söz etmesi ve bu rejimin de Irak için örnek alınması gerektiğini vurgulaması rasgele söylenmiş bir söz değildir. Irak’taki PKK teröristlerinin gerçekte Amerika’nın bölgeye ve bu ülkeye yönelik uzun vadeli amaçları doğrultusunda hareket ettiği CIA ve İsrail’e verilen görevin bir bölümünü yerine getirmekle meşgul oldukları açıkça ortadadır.

İşgal altındaki Filistin topraklarında Siyonist terör örgütleri cinayet işler, terör yapar ve bu olayların haberlerini Filistinlilerin yaşadığı bölgelere yaymak suretiyle izledikleri korku yayma hedeflerine ulaşmaya çalışırlardı. Bu gün aynı yöntem ve vahşi uygulamalar daha geniş boyutlarda tüm Irak genelinde uygulanıyor ve böylece Irak halkı zorunlu göçe ve sonu bilinmeyen bir kadere doğru itiliyor. Son verilere göre en az 4 milyon Iraklı bu ülkede devam eden şiddet ve terör olayları yüzünden evini barkını bırakmış bulunuyor ve bu sayıdan 2 milyonu Irak topraklarını terk ettiği ve canını kurtarmak için başka ülkelere sığındığı gözleniyor.

Burada doğal olarak akla gelen ilk soru, Bush’un Irak yapılanmasında İsrail rejimini model olarak kullanacağı ile neyi kastettiğidir. Acaba Bush bu açıklamayı yaparak gerçekte Irak’tan daha fazla halkın göç etmesinin gerçekleşmesini mi amaçlıyor? Çünkü doğal olarak Irak’ta birçok insan böyle bir baskı karşısında panik ve dehşete kapılacaktır ve bu yüzden yaşamlarını ve geleceklerini kurtarmak ve ABD’nin hain saldırılarından etkilenmemek için başka yerlere göç etmeyi düşünecektir.

Bush bu sürecin aynen Irak için de uygulanmasını istedi ve bu yüzden bu işlerde tecrübe kazanmış İsrail’i Irak kaosu için organizatör yaptı. Planda çok ufak bir değişiklik yapıldı o da şu; Hagana ve İrgon örgütlerinin yaptığı terörizm ve kaos yaratma işi Talabani, Barzani ve PKK’ya verildi.

Şu anda Amerika ordusu Irak’ta 4 büyük askeri üs ve radar ve dinleme üssü kuruyor ve ayrıca Amerika’nın şu an 1000 görevliyi barındıran ve acil durumlarda 4000 kişiyi barındırabilecek kapasitedeki en büyük büyükelçiliği de Irak’ta bulunuyor. Bu bir nevi garnizon veya kale işlevi görebilecek. Çünkü Irak Filistin değil. ne olur ne olmaz. ABD’nin ve işbirlikçi peşmergenin saldırıya uğraması ve kötü duruma düşmesi halinde belli bir süre kaçacak ve korunacak yeri olsun.

ABD Irak’tan çıkmaz. Çünkü burasını, dünyanın en mühim petrol kaynakları bulunan bölgesinde bir komuta merkezi olarak kullanılacaktır. İsrail’in terörist yöntemlerinden yararlanmak suretiyle Hıristiyan batının İslam dünyasına yönelik geniş çaplı taarruzu da buradan yönetilecektir. Bu yerleşim gerçekte yeni bir haçlı seferinin bir parçasıdır. Bu büyükelçilik Ortadoğu’nun göbeğinde ileri teknoloji iletişim sistemlerinden yararlanarak casusluk işlerini yürütecek ve bölgenin iletişim ve hatta ulaşım sistemlerini aksatarak ABD’nin hedeflerine hizmet edecektir. Tabii olarak, Türkiye ve Türk ordusu buradan hiçbir surette istihbarat filan alamaz.Vermezler.

Gerçekte Amerikalılar Irak işgalinden doğan ve evangelistler için bulunmaz fırsatı değerlendiriyor ve böylece Ortadoğu’da ve İslam dünyasının göbeğinde yuvalanmak ve bölgede yeni ortaklar ve işbirlikçiler bulmak suretiyle bölgenin stratejik yapısında yeni bir durum oluşturmaya çalışıyor.Bölgenin stratejik konumunu değiştiriyorlar.

8 Kasım 2007 Perşembe

2.DÜNYA SAVAŞI’NIN GİZLENMİŞ SÜRECİNDEYİZ

Ortadoğu bölgesi, tarihin derinliklerinde bu yana tüm Dünya için önemli bir coğrafyadır. Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’ya bir bakın, enerji bakımından dünya’nın hayat merkezleridir.

Bu bölge üçgeni içinde kalan topraklar, dünyaya hâkim olma veya üstünlük sağlama mücadelelerinde daima göz önünde bulundurulan bir bölgedir. Bu coğrafyada jeopolitik etkenleri de reddedemeyiz, ama konuyu sadece petrol, su, enerji kaynakları ve diğer yeraltı ve üstü maddî zenginliklerle izaha kalkışmak, gerçeğin tamamını göremememiz demektir.

Gerçeğin iyice kavranması için, bölgenin ekonomik ve dinsel bütün öğe ve etkenlerini göz önünde bulundurmamız gerekir. Bu bölge, dinsel olarak ta bu topraklara direkt veya dolaylı olarak hâkim olanlar açısından, Dünya’nın, olmazsa olmaz dediğimiz türden, önemli bir noktasıdır.

İnsanlık tarihi bunun en iyi şahididir. İslamiyet’in ortaya çıkmasından sonra, bu bölge daha da bir önemlidir. Hıristiyanlar ve Yahudiler yönünden dinlerinin ve inaçlarının hâkim kılınabilmesi için, kendilerinden olmayanların bu bölgede kırılmaları şarttır. Buna karşılık, hayatta var olma mücadelesine girenler, düşmanlarından, lütuf ve hayat hakkı dilenmemek, kendi hayatlarını kendi güçleriyle sağlamak ve korumak zorundadırlar. Bunun için de, hemen her gücün, kendi konumunu ve gücünü göz önünde bulundurarak bir planı, bir hesabı vardır ve bunun da olması şarttır.

Amerikan emperyalizmi ve Siyonist İsrail rejimi’nin Ortadoğu için son birkaç senedir düşündükleri bir büyük plan var. Büyük Ortadoğu Projesi, Onlara göre, yani kendi çıkarları için düşündükleri bu plan, yüzlerce senedir yapıla gelen daha önceki planların aşınması veya etkisiz kalması sonucunda, ortaya çıkan yeni gerçeklere karşı olan ihtiyaçtan kaynaklandı. Bizlere sorulsa bütün bunlar nedir diye, düşünmeye bile gerek duymayız, Cevap hazır. “Bırakın bunları yahu hepsi bir entrika yumağı.” Dedik mi sorun çözülmüş olur. Hatta proje içinde bir yer edinmeye çalışanlarımız bile vardır.

Bu proje, Kuzey Afrika’dan Güney Asya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada, emperyalizmin uzun vadeli hedeflerini sağlamak için her ne gerekirse ve bunlara karşı çıkacak ülkeleri kontrol ve boyunduruk altına almayı hedefleyen yeni bir dünya düzeni oluşturmayı ortaya koyar. Bu projenin diğer ayağı ise küreselleşmedir.

Bunun için de, geniş halk kitlelerini, ülkeleri çeşitli oyunlarla borçlandırmak ve yaşamsal olarak kendilerine muhtaç etmek, emperyalist değirmenlere su sağlayan köleler durumuna getirmek istiyorlar.

Emperyalist güçler bu veya buna benzer planlar yapacaklardır, normal olarak. Böyle planlar yapmayan zaten emperyalist değildir. Böyle oyunlar, biz istesek de, istemesek de oynanacak. Bunlara karşı ya direneceğiz, mücadele edeceğiz, engellemeye çalışacağız. Ya da, kaderci bir tavırla başımıza gelecekleri bekleyeceğiz.

Bu bakımdan, BOP üzerine korkular üretmek yerine, insani olduğuna inandığımız değerler içeren barış dolu bir dünya için, sloganlarda ve havada kalmayan, planlarımız var mı, onu düşünmeliyiz, bunun endişesini taşımalıyız. Başkaları kendilerine göre, yapmaları gereken kendi işlerini yaparlarken, biz kendi yapmamız gereken işleri ve planları yapıyor muyuz?

Biz, genelde, Amerikan emperyalizminin Türkiye’de oynadığı oyunların o andaki durumuna göre Amerika veya AB’ye hemen bir dostluk veya düşmanlık hisleri besliyoruz. ABD ve Siyonist İsrail rejimlerinin orta doğuda ki oyunlarının direkt olarak Türkiye’yi ilgilendirmediğini zannettiğimiz zaman kafamızı çevirip şöyle bir bakmıyoruz. İlgilenmiyoruz bile. Onlarla zaten stratejik müttefik olan işbirlikçilerini, satılmış medyada açıkça destekliyor.

Şimdi, Amerika ve Siyonist İsrail, elbette ki kendi çıkarlarını korumak için, entrika üstüne entrikalar hazırlıyor olacak. Hazırlaması da kendi açısından normal görülmeli. Biz ise, özellikle Irak’ta yapılan entrikaların Türkiye aleyhine olup olmadığına dair yorumlarla meşgulüz. Bu coğrafyadaki halkların ve topraklarının aleyhindeki her emperyalist plan ister istemez bizim de aleyhimizde olacak demektir. Gayet açık bir şekilde bunun anlaşılması ve tarafımızdan bilinmesi gerektir. Bizim için normal olmayan şey, böyle bir emperyalist gücü stratejik müttefik zannetmemiz ve onları dost görmemizdir.

Şimdi, görüyoruz ki, ABD emperyalizmi ve Siyonist İsrail rejimi, bölgedeki tahakkümünü sürdürebilmek için, bölgeyle kedinin fareyle oynaması gibi oynuyor, yine. Ülkeleri, birbirine karşı savaştıracak milyarlarca dolarlık yeni silah satışları yapıyor. Özellikle, Sünnileri şia İslam olan İran’a karşı kullanmak istiyor. Irak’ta istediği yeni düzenlemeler için, eski planları tutmayan Amerikan İsrail rejimleri yeni planlar yapıyor. Ve bunların Türkiye aleyhine de olacağı ortada. Ülkemizin teminatı ordumuz ise hâlâ, Amerika’nın ve dolayısıyla İsrail’in uyutma ve lafebeliği ile önlenmesi kıskacında.

Bizi uyandıracak ve kendimize getirecek tek şey Atatürk’ün ilkeleri, inkılâpları ve davranışlarıdır. Rehberimiz olmalı. Bölge ülkelerine de ilham vermeli. İşte bu nedenle devlet adamlığı olsun, insanlığı olsun Büyük Atatürk’ü her an büyük bir sevgiyle ve gururla hatırlarız. Atatürk ışığı altında, Atatürk bir sevdadır içimizde.

Necmi ÖZNEY

3 Kasım 2007 Cumartesi

BATIYI ANLAMAK İÇİN ÇALIŞALIM

Türkiye Cumhuriyeti terör’e son vermek adına, gerekirse sınır ötesi bir harekâta hazırlanmasıyla, aslında, Irak’ta, Amerikan işgali sonrasında oluşturulmaya çalışılan sözde Kürt bölgesi feodal ağaları ve kukla hükümetin değil, doğrudan, işgalci bir güç olan Amerikan emperyalizmiyle ve onun şerefsiz ve haysiyetsiz entrikalarıyla karşı karşıya gelebilecektir.

Irak’ta ve kuzey Irakta, kendilerine yasal Irak hükümeti diyen ve oluşma aşamasında imiş gibi gösterilmeye çalışılan sözde Kürt bölgesi yöneticileri aslen otorite sahibi değildir. Irak’ta şu anda söz sahipleri, doğrudan doğruya Amerikan ve İsrail yöneticileridir. Irak’taki asıl söz sahibi irade, bu iki şer merkezidir.

Türkiye gibi bir ülke, kendi varlığını ciddi surette tehdit altında görüyorsa, elbette ki, o şer odaklarıyla karşı karşıya gelmeyi de göze almalıdır. Bu da yaltaklanmayla değil, milli şuur ile olur.

Ortadoğu’da asırlarca bir arada ve kardeşçe yaşamış olan halkların hak ve ortak çıkarları göz önüne alınmadan, sadece ABD ve yandaşı İsrail menfaatleri göz önünde tutularak bir çözüm yolu bulunamaz. Kaldı ki, o ortak çıkarların hangi güç odaklarına göre belirlendiği ve hangi stratejik yalanlarla düşmanlıklar yaratılmaya çalışıldığı da ayrı bir konudur.

PKK teröristleri ile gizlemeye bile gerek duymadıkları ilişki ve yönlendirmeleri ortadayken, emperyalistlerin her hangi bir hareket ve sözüne inanmak bir yana, Bizim yapmamız gereken asıl şey Ortadoğu’nun geleceği üzerine yığınla planlar, projeler hazırlamakla meşgul olan emperyalist şeytani güç odaklarının etkilerinin nasıl kırılacağını düşünmek olmalıdır.

Amerikan emperyalizmi, Osmanlı’nın geleceğine dair projelere, hem kültürel hem de askeri açıdan 1900’lerden itibaren daha özel bir ilgi göstermişti. Türkiye Cumhuriyeti’ne vücut veren Lozan Antlaşması ABD Hükümeti’nce de imzalandığı halde, Amerikan Kongresi, zamanı gelince Ortadoğu da yapacağı düzenlemeler için ellerinin kuvvetli olması hesabıyla bu antlaşmayı onaylamamıştı. Amerikan Hükümeti ise, bu danışıklı dövüşü, Kongrenin işleri diye göz ardı etmişti.

Aynı oyun, şimdi de tekrarlanıyor ve Amerikan kongresi’nin temsilciler meclisi, ABD Hükümetinin karşı çıktığı yalanlarına rağmen, Ermeni soykırımı iddiası adı altında 1915 i tekrar kaşıyor, tekrar tekrar ortaya sürüyor ve bu durumu ABD hükümeti, aynı şekilde kongrenin işleri, hiç bir şey yapamıyoruz diye bizlere yutturmaya çalışıyor.

Bu pis ve insanlık dışı yalanın başlıca amacının, 1915 lerde Almanya ve Türkiye aleyhinde bir kamuoyu oluşturmak için kendileri tarafından çıkarıldığını niçin itiraf edemiyorlar.

Ermeni katliamı dedikleri olayın belki de o zamanlar Amerikan parmağı ile kurdurulan ve şu anda adına Talabani, Barzani aşireti denilen çetelerin dedelerine yaptırılmadığı ve Türk’ün üzerine atılmadığı ne malum. Çünkü o sıralar Anadolu da Amerikan misyonerlerinin ve casuslarının fink attığını bütün dünya biliyor.

ABD emperyalizmi, 2. Dünya Savaşı ve sonrasında da 50 yıl süren, kapitalist Batı ve Komünist Doğu arasındaki Soğuk Savaşta, Türkiye’ye verilen emperyalist uşaklığı rolü sebebiyle, böyle meseleleri rafta bekletiyorlardı. İşte 90 yıl sonra gündeme getirme fırsatını yakaladılar Türkiye’yi bunaltmak ve meşgul etmek için hemen kullanıma soktular. ABD’de şu anda büyük bir kadronun 100 sene sonra yapacakları pis işleri planladıklarına adım gibi eminim.

Haberler havalarda uçuşuyor. “Musul vilayet konseyi'nin BM daimi temsilcisi İsviçreli hukukçu Keller, Türkiye'nin Musul ve Kerkük’e müdahale hakkı bulunduğunu ve kendini bilen kuzey Iraklı Kürt aşiret liderlerinin Türkiye'ye bağlanmak istediğini söyledi. “ İşte aslında doğru haber budur. Balkanlardan tutunda tüm orta doğuyu içine alan bir coğrafyada Türk insanlığı, Türk medeniyeti ne demekmiş her fert gayet iyi bilir ve Türk’ü severdi. İşte kahpe emperyalist ve artık insanlıklarından dahi şüphe ettiğim bu vahşet yanlılarının dünya da barışı istemeyen politikaları sonucu her devlet bir diğerine düşman oldu.

Kuzey Irak meselesine gelince bakın görün kimlerden icazet bekliyoruz. Dünya güzelimiz Rice geldi ya, artık her şey yoluna girer, hiç merak etmeyin. Yazık oluyor bu milletin onuruna yazık.

Necmi ÖZNEY

necmiozney@gmail.com