21 Haziran 2007 Perşembe

Güneş ufuktan şimdi doğacak

Cumhurbaşkanlığı makamı Türkiye için çok önemli bir makamdır. Osmanlıdan sonra yeni Türkiye'nin verdiği kurtuluş savaşı ve kuruluş yılları süreci göz önüne getirilince bu önem kat ve kat artar. Türkiye Cumhuriyetinin gözle görülemeyen fakat cumhuriyet değerlerinin tehlikeye düştüğü an harekete geçen çok hassas bir terazisi vardır. 14 Nisan, 29 Nisan cumhuriyet yürüyüşleri halkın bu teraziye meşru olarak ağırlığını koyması demektir. Halk bu dengeyi kurarken bir şahıs ve makamı desteklemeyi düşünmez. Cumhuriyeti ve ilkelerini korumaya çalışan taraf doğal olarak halkın yanında demektir. Halkın ve cumhuriyetin değerlerine Cumhurbaşkanlığı makamı dahi ters davranmaya kalksa, halkın ibresi yine cumhuriyet ve Atatürk ilkeleri tarafına ağırlık koyar.

Son zamanlarda cumhurbaşkanlığı için oynanan oyunlar iyi ki sahneye kondu da halkın gözü açıldı. Halk üstü kapalı tehdit ediliyor. Efendim borsa çökermiş, ekonomi dibe vururmuş. Borsa kesinlikle çökmez. Çünkü borsanın % 70 i ve ekonominin de yaklaşık % 70 i % 20 lere varan faiz kazançları ile yabancıların elinde. Adamlar enayimi böyle tatlı avantalı kazançları bırakacak, kendi varlık ve sermayelerini tehlikeye atacak. Geçiniz onu bir kalem. Beklenen çökme olmadığı zaman ise halkı kandırmak için söylenecek sözde hazır " Ekonominin temellerini biz çok sağlam atmışız " bunu da geçiniz bir kalem. Türkiye ekonomisin temelleri IMF tarafından, Türkiye dışından gelen ve iç yardakçıları tarafından Türk halkını sömürmek ve ütmek için atılmıştır.
200 e varan yazılı ve görsel basın tarafından % 95 oranında desteklenen bir iktidar düşününki halkı sokağa döküyor. Sokaklara dökülen ve dertlerini anlatmak isteyen halkın bu hareketi adi bir haber muamelesi bile görmüyor. Yalakalar için gizlenilmesi gereken bir olay. Yani artık anlamaları gerekiyor ki, düzmece parlak nutuklar ve basın haberlerini halk yemiyor.
Efendim cumhurbaşkanını halk seçsin. Şu an için bu söz laubali ve samimiyetsiz kişilerin söylemi. Eğer böyle bir sistem gelecekse bazı düzenlemeler gerekir. Bu da hemen mümkün değil.

Dolayısıyla anayasal sistem olarak Cumhurbaşkanlığı sisteminin ve hükümet sisteminin toptan değiştirilmesi gerekir. Yürütme gücünün çok güçlü bir parlamenter sistem, çok güçlü bir yasama ve yargıyla dengelenmesi lazım. Bu işler de aceleye gelmez, demokratik olarak halkın düşüncelerini de hesaba katmak lazım. Yani bir oldubittiye getirilecek bir iş değil.

Bundan evvelki genel seçimleri aklımıza getirecek olursak. Bugünkü parlamento aslında adil bir seçimle oluşmuş olsaydı ki o da 12 Eylül'le gelen yasalarla ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi bugün sahip olduğu çoğunluğa sahip olabilecek miydi .?

Bir sayın yönetici tek bir cümle ile cumhurbaşkanı tarifi veriyor. "Bizim partiden ve dindar bir cumhurbaşkanı" Böyle talihsiz ve cahilce sözler sarf etmeseler bari. Söz gümüşse sükût altındır veya ağır olda molla desinler gibi atasözlerine uysalar. Bakın bu sözü söylediler hemen aklıma neler geldi. Eğer cumhurbaşkanlığı gibi bir makama getirilecek kişide aranan kriter bu ise büyüğünden küçüğüne yapılan memur tayinlerinde liyakat filan gibi değerler aranmıyor demektir. Yani insanın aklına tek bir şey geliyor. Bağnaz bir parti faşizmi.

İçim ümit dolu sımsıcacık, içim. Hele cumhuriyet mitinglerinde ki gelincik tarlaları doğacak Güneşin müjdecisi. Güneş ufuktan şimdi doğuyor arkadaşlar.

Necmi ÖZNEY

Hiç yorum yok: