28 Nisan 2007 Cumartesi

SADDAMIN İDAMI VE ARAP DEVLETLERİNİN DURUMU

Saddam dün 04.55'te idam edildi.

Amerika’nın Irak’ı işgal etmek için uydurduğu senaryoların sonucu başlayan işgal. Bush ailesinin, Saddam’a olan şahsi kini dolayısı ile (bence sebeplerden biride buydu) yapılmıştı.
Hatırlayın baba Bush’un fotoğrafı yerde idi ve gelen geçen onun fotoğrafının üzerine basıyordu ve hatta Saddam’ın fotoğrafı çiğnerken çekilmiş bir fotoğrafı da bir zamanlar gazetelerde yayınlanmıştı. Tabii Amerika’nın gayri meşru petrole el koyma, yeni Dünya düzeni gibi uydurmalarını ve bir sürü düzenbazlıklarını bir kenarda tutarsak.

İdam cezasını, ancak hüküm sürdüğü sınırlar dâhilinde, bağımsız ve meşru devletler verir. Irak için şu an bunu söyleyemeyiz. Amerika ve işbirlikçilerinin güdümündeki bir mahkemenin verdiği bu idam kararının ne ölçüde geçerli olduğunu ilerde tarih yazacaktır. Fakat şu andan itibaren Irak’ta bir de yıllar sürecek bir kan davasının temeli atılmıştır. Zaten emperyalistlerin isteği de budur. İç savaşı daha da körüklemek kaosu daha da şiddetlendirmek.
Saddam halkı için iyi bir yönetici değildi zaten. Kürtlere, Şiilere ve Türkmenlere yaptığı kırım ve eziyetler malum. Ve gayet iyi bilirim ki, azılı bir Arap milliyetçiliği yanında, azılı bir Türk düşmanı idi. Zamanın da, şimdiki cellâttı olan Amerika’nın en büyük yardımcısı olarak ta İran’la savaşmıştı. Bir milyon kişi ölmüş bir o kadar kişi de sakat kalmıştı. Ne yazık ki, inşallah ben yanlış düşünüyor olayım. Bundan sonra Irak’ta ölecek masum sivil insanların hesabı bile tutulmayacak. Irak’ta kimse bir şey kazanmayacak ve çok şey kaybedecek.

Krallıkla idare edilen Arap ülkelerindeki insanların yavaş, yavaş bazı şeyleri düşünmeye başlayacaklarını da beklemek gerekiyor. Her halde takke ve maşlahlarını çıkarıp önlerine koyacaklardır. Buyurun Arap ülkeleri için kısa bir değerlendirme yapalım.
Bugün dünyanın neresinde olursa olsun, hangi dine, ırka veya düşünceye sahip olursa olsun, insanlara "emperyalizmin gönüllü hizmetçileri olan en gerici devletler hangileridir?" diye sorsanız, bence "aklın yolu birdir" sözüne dayanarak "Arap devletleri" cevabını alırsınız. Neden? Gerçekten de öyledir de ondan. Hakikaten Arap devletlerinin emperyalizm güdümündeki siyasi yapıları ve gerici duruşları, ister "Müslüman" olarak bakın, ister "Ortadoğulu" veya "devrimci", hangi gözlükle bakarsanız bakın, utanç vericidir.

Özellikle son Lübnan olaylarında Arap devletlerinin ortaya koyduğu "İsrail dostluğu" ve "Mazlum Arap düşmanlığı", bu ülkelerde yaşayan ve gerici devletlerine bağlı olan Arap vatandaşlarının dahi tepkisini çekmiştir. Öyle ki dünya medyasında, Lübnan savaşının daha da uzaması halinde, bir – iki Arap devletindeki rejimin yıkılabileceğine dair yorum ve analizler bile yapıldı. Oysa bu Arap ülkelerinde dalgalanan bayraklar, devletlerin yapısı ve politikasıyla taban tabana zıt bir durum arz ediyor.

Nasıl ki Avrupa ülkelerinin bazılarının bayraklarında hep "haç" işareti varsa, bırakın İslâm'ı yaşayıp O'nun emirleriyle hükmetmeyi, İslâm'a bizzat savaş açmış olan Arap devletlerinin bayraklarında da genelde İslâmi öğelerin göze çarptığını görüyoruz. Hâlbuki bayrak, o topraklardaki üç unsurun, halk, ülke ve devlet unsurlarının sembolize edilmiş ve kutsal olan, saygı duyulan, hatta uğrunda ölmenin bile göze alındığı "ortak değeri" olmalı değil midir?

Mehmet Akif Ersoy, yazdığı o güzel şiirlerinden birinde, "bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır" diyordu. Ancak bugünkü Arap devletlerine baktığımız zaman görüyoruz ki, bayrağın üstünde kan olması tek başına bir anlam ifade etmiyor. Önemli olan, insanın kendisinde de kan olmasıdır.

İnsanlarda kan olmadıktan sonra, bayraklarında değil Kurtuluş Savaşı şehitlerinin, isterse Uhud ve Kerbela şehitlerinin kanları olsun. Kudüs'ün ve Filistin'in kurtuluşu deyince ilk aklımıza gelen isim olan Selahaddin Eyyubi’nin kartalına bayrağında yer veren Mısır'ın bugün İsrail'in bölgedeki en yakın Arap müttefiki olması, İsrail isimli yasadışı terör örgütüyle Camp Dawid Antlaşması'nı imzalaması. Osmanlı sancağını kendilerine ülke bayrağı olarak seçen Tunus'un bugün Müslümanlar için bir açık hava hapishanesine dönüşmesi.
Fransız emperyalizmine karşı verdikleri Kurtuluş Savaşı'ndaki şehitlerin kanlarını temsil eden bayrağına kırmızı renkte ay – yıldız işleyen Cezayir'in Fransa'dan aldığı emirle 1992 'de askeri darbe yapması.

Bayrağının üzerinde kocaman harflerle "La İlahe İllallah – Muhammeden Resulullah" yazan Suudi Arabistan'ın, petrol ve benzeri tüm zenginlikleri ABD emperyalizmine peşkeş çekmesi, 1987'de Hac'da, Allah'ın evinde "müşriklerden beraat" yürüyüşü yapan İranlı hacıları katletmesi, son Lübnan olaylarında "Filistinlilerin başarısı için dua etmek haramdır" diye fetvalar yayınlaması.

Bayrağının üzerinde, içinde "yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz" ayetinin de bulunduğu Fatiha suresini temsil eden yedi köşeli yıldız bulunan Ürdün'ün, bugün İsrail'e kulluk etmesi ve ayakta kalabilmek için sadece ABD'nin yardımına muhtaç olması. Demek ki bayrakların üzerinde kan olması tek başına bir anlam ifade etmiyor. Önemli olan insanların kendisinde de kan olması. Olaylara, insanlara, dünyaya ve hayata bu yönden baktığınız zaman, bu gerçeğin nedenini kavramakta zorlanırsınız.

Hizbullah da Arap'tır, Suudi Krallığı da, Mısır rejimi de. Ama kesinlikle aynı kanı taşımıyorlar. Arap’ın Türk düşmanlığını ise hiç yazmayayım artık Yakın zamanlarda, Arap size ne yaptı diyen bir yöneticimize de, İngiliz’le anlaşarak Türk’ü arkadan hançerleyen kalleşlikleri de, bir tarih kitabı açarak öğrenmesini tavsiye ederim. Farkındayım, zaten Arap yöneticiler ufak, ufak buraya kapağı atıyorlar. Buyursunlar biraz da buradan yesinler.
Tüm vatandaşlarımın kurban bayramlarını kutlar iyi seneler dilerim.Necmi Özney
31.12.2006 Memleket haber

Hiç yorum yok: