28 Nisan 2007 Cumartesi

BRÜKSEL LAHANASI AB, KIBRIS,TARİH BİLİNCİ

Üye ülkeler ne kadar iyi hazırlanırlarsa, Avrupa Birliği genişleme sonrasında o kadar iyi işler. Avrupa Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada böyle diyordu. 2004 yılında, bölünmüş bir Kıbrıs'ı üyeliğe kabul eden bir birlik için, Bu nasıl bir ifade, nasıl bir iki yüzlülük. O zaman yapılan organizasyonu, yapılan planları bir düşünün.

Kıbrıs'ın AB üyeliği, Ada'nın gevşek bir federal yapıda birleşmesini öngören Birleşmiş Milletler planını, güneydeki Rumların ezici bir çoğunlukla reddetmesinden sekiz gün sonra gerçekleşti. Oylamanın yapıldığı tarihlerde oy kullananlar arasında Türkiye'den giden Rumlar dahi vardı. Oylama zamanı Türkiye-Güney Kıbrıs yolcu trafiğini bir inceleyin göreceksiniz. Biz hala anlayamıyoruz veya anlamak istemiyoruz ama, benim bildiklerim arasında yaşlı bir kadın dahi vardı Güney Kıbrıs’a gidip " Ohi " demek için.Hem de nasıl bir telaş bir görseydiniz.Sanki Kıbrıs kaçacak.Bütün ilişkilerini hep kahpe Bizans entrikaları şeklinde kuran Rum tarafının,böyle planlı bir oylamayı yalnız başına planladığını söylemek biraz değil fazlaca safdillik olur.Hala biz anlamamakta ısrar edelim.Adamlar açık,açık söylemediler mi ? Hepimiz Bizans’ın çocuklarıyız diye. Genel Sekreter Kofi Annan o günlerde, Kıbrıs'ın tarihi bir fırsatı kaçırdığı, Avrupa Birliği'nin bölünmüş ve militarize olmuş bir ülkeyi üyeliğe kabul ettiği uyarısında bulunmuştu. Demek ki o bile bazı şeyleri hazmedememiş. Uyarısı haklı çıktı. Üye olduktan itibaren, son derece kavgacı ve popülist bir milliyetçi olan Tasos Papadopulos liderliğindeki Kıbrıs, bildiğini okumaya devam etti ve bunun için hiçbir zaman cezalandırılmadı. Kıbrıs'ın bölünmüşlüğü, Avrupa Birliği'nin en uzun süredir devam eden krizlerinden biri. Annan Planı'nı reddeden Rumları üyeliğe kabul ederek,

Avrupa Birliği sorunun devamını sağladı. Maksat gayet açık Rumları Kıbrıs davasında yalnız bırakmamak. AB bu tavrıyla Kıbrıslı Türklere alçaklık ederken, stratejik kavrayışının da bir Bizans oyunundan daha fazla olmadığını göstermiş oldu. Bu çerçevede, Olli Rehn’in üyeliğe iyi hazırlanma hakkındaki sözlerinden, berbat bir ikiyüzlülük kokusu nasıl yayılıyor değil mi?
Genel olarak şöyle cümleler duyarız "Biz Türklerin hafızası zayıftır. Hemen unuturuz" . Acaba öylemi? Yoksa bilinçli olarak mı, birileri tarafından hafızamız yok ediliyor. Birileri ne yaparlarsa yapsınlar, Güneş değil, Türk'ün güneşlerini balçıkla sıvayamazlar.1839 yılındaki, Gülhane Hattı Şerifi adı ile imzalanan antlaşmayı unutturamazlar.1856 yılındaki hattı hümayunu ise hiç. Ne idi bunlar kısaca hatırlayalım.Yabancılara toprak sahibi olma izni verilecektir ama ( Ta o zamanlardan kalan bir istek) Türk milletinin ne yapacağı belli olmaz kuşkusuda vardır içlerinde.O zamanki yöneticilerin beyinlerine maya çaldılar ama,beyinleri maya tutmayan, vatanını milletini seven yöneticiler yüzünden, çalınan mayalar etkisiz kaldı.Anladılar ki ,Osmanlı İmparatorluğu'nun maya tutması uzun ve zahmetli olacak.O zaman karar verildi Tanzimat yavaş,yavaş ve azar,azar sızılarak yapılacaktır.Tarihte açıkça görülüyor ki, o zaman adı Osmanlı olan Türkiye'nin yer altı ve yer üstü zenginlikleri iç ve dış entrikalar yüzünden geri bırakılmaya çalışıldı.Hatta o zamanlar Osmanlı ordusunu yenilemeye ve modernleştirmeye karar veren Padişah, bir heyet kurmuş ve yalnızca ordunun giyim ihtiyacının yurt içinde sağlanması ve incelemelerde bulunması için İngiltere'ye yollamıştı . İngilizler ise, büyük Osmanlı İmparatorluğu çulla çaputla mı uğraşır padişahım, diyerek maliyetinin yarısı ile Osmanlıya kumaş satmışlardı. Buyurun buradan otlayın. Kumaş üretmek, sanayileşmek ne gerek bize. Entrikayı görüyor musunuz? Lazımsa bir şey, var bizde her şey. Haydi, gelin pazarcılık oynayalım. Bu oyun 75 yıl devam etti.Şimdi AB,o zamanlar yedi düvel dediğimiz topluluk baktı ki bu uyum ve düzene koyma işi Osmanlı Hükümetleri ile uyum içinde çalışıyor olsalar dahi çok uzadı.Ne yaptılar hepimiz gördük .1914 yılında Çanakkale'yi geçemediler.Fakat çok uyum içinde çalıştıkları Osmanlı hükümetleri ile el ele vererek ve tek kurşun atmadan 1919 yılında bütün ülkeyi işgal ettiler.Önümüze Sevr’i getirdiler. İşte o zaman Osmanlılık vatanını, milletini sevenlerin kafasında bitti. Gazi Paşa’nın, Mustafa Kemal Atatürk' ün önderliğinde, Türk milleti bu sefil planı yerle bir etti. Yıktı geçti ama bedeli ağır oldu. Bedel can oldu. Bedel kan oldu.
Ama ne gariptir ki. Büyük Ata'nın ölümünün hemen ardından, 1939 yılında ilişkiler yine eskiye döndü. Yani içten veya dıştan birileri, tam çark dönmeye ve hız almaya başlar başlamaz çomağı çarka sokuverdi.

Efendim montaj sanayii ! "yahu de get" montajın sanayisi mi olurmuş derken oda bitti gibi. Şimdi ithal ediveriyoruz ne güzel. Hayvancılık deseniz bitik vaziyette. Eskilerde, Sivas için, Türkiye’nin texsası derlerdi. Tarım şimdilerde can çekişmekte. Dünya'da kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olan ülkemiz, bilinçli bir şekilde batırılmaya çalışıldı. Şu anda yanlış tarım politikaları ve önem vermemeden ötürü, tahıl ambarı Konya ovası çölleşme tehlikesi altında. Toprak tuzla kaplanıyor ne yazık ki. Ekonominin can damarı bankalar Yunana emanet artık. Haberleşmede keza öyle. Liste uzayıp gider yazdırmayın artık, yükseltmeyin tansiyonumu benim. Alın elinize birer tarih kitabı okuyun Tanzimat fermanıymış, AB uyum yasalarıymış hepsi birbirinin aynısı. Okuyun göreceksiniz. Pırıl pırıl gençler yetişiyor hepsi işsiz moralsiz. Amerika gibi yerde aslanlar gibi Türk doktorları harikalar yaratıyor. Biz doktoru dahi ithal etmeye çalışıyoruz. Bana öyle geliyor ki, bundan sonra milletimin yapacağı her şey bir İSTİKLAL SAVAŞI olacaktır.

Necmi Özney 19.12.2006 Memleket Haber

Hiç yorum yok: