28 Nisan 2007 Cumartesi

AMERİKA AHLAK VE ÇÖKÜŞ

Amerika, bence çökmekte olan bir imparatorluktur. Her imparatorluk veya güçlü ülke genellikle yaşamı boyunca 3 devreyi geride bırakır. Birinci devre ortaya çıkış ve gelişme sürecidir ki bu aşamada söz konusu devlet güç kazanır. İkinci devre devletin güç ve iktidarının doruğa ulaşması ve son devre de devletin çöküş devresidir.

Ekonomisi her ne kadar büyük ve yaygın görünse de ¾ gibi bir oranda kapalı bir ekonomidir. İhraç ettiği mallar ise insanlığın mutluluğuna katkı sağlamaz. Silah sahibi olmak, bunları savaşlarda kullanmak, şiddet kime umut ve mutluluk verir ki. Kısacası Amerikanın ihraç gelirleri kan, barut ve gözyaşından ibarettir.
Fakat bazı Dünya devi olan şirketlerin çıkar hesapları, bu gün büyük bir güç olarak birinci ve ikinci devresini geride bırakmış ve birçok kişiye artık bu modern sömürgeci imparatorluğun çöküş devresi başlamıştır dedirtse de çöküş evresine büyük bir direniş yaratıyor. Ama nereye kadar direnme sürecek. Daha kaç milyon kişi bu şirketler için can verecek. Amerika dünya genelinde birçok sorunla karşı karşıya bulunuyor. Gerçi Amerika'nın en büyük rakibi sayılan Sovyetler birliği 1991 yılında resmen çöktü. İşte size yukarıda bahsedilen evreleri tamamlamış başka bir emperyalist güç. Dünya sahnesine yepyeni güçlerin ortaya çıktığı gözleniyor. Çin gibi devasa nüfuslu bir devletin dünya çapındaki siyasi ve iktisadi etkinliği her geçen gün daha da artıyor. Öte yandan Rusya da özellikle askeri alan başta olmak üzere eski gücünü yeniden kurmaya çalışıyor. Bu arada Avrupa birliği de Amerika'nın en büyük iktisadi rakibi olarak yerini koruyor. Avrupa, Amerika’ya karşı kendini savunmaya çalışıyor.Ancak Washington'un sorunu sadece yeni büyük güçlerin ortaya çıkması değil, aynı zamanda dünyanın çeşitli bölgelerindeki etkinliğini de kaybediyor ve artık sevilmeyen bir ülke olarak tanınıyor olması. Bu gün Amerika'nın dünyanın çeşitli bölgelerine yaptığı müdahalelerin kendisi için de bir sorun haline geldiği gözleniyor. Örneğin son yıllarda Afganistan ve Irak işgali, Amerikan dış politikasının adeta bir çıkmaz haline geldiği görülüyor. Çünkü Amerikalı askerler işgalci sayılarak, sürekli direnişçilerin saldırılarına maruz kalıyor. Ayrıca Amerika'nın bu işgallerden de umduğunu bulamadığı anlaşılıyor. Irak’ta yandaş yöneticilerin çıkarttığı bir kanunla Amerikan ve İngiliz şirketlerine bırakılan petrol işletmesi örneğini ele alırsak, millet malını bunların eline bırakacak mı acaba. Genel olarak Vietnam savaşından sonra Amerika'nın gerilla savaşlarını kazanamayacağı açık bir şekilde ortaya çıktı, çünkü Amerikan ordusu bir bölgede uzun süre kalıp ağır kayıplar vermeye katlanamıyor. Oysa işgalcilerle savaşan direniş güçleri verdikleri mücadele ile canlarını, mallarını ve namuslarını koruyorlar ve bu yüzden canlarını feda etmekten sakınmıyor. Artık terör estirmek veya askeri darbe yoluyla bir halkın iktidara getirdiği bir hükümeti devirmek, Amerika için eskisi gibi kolay iş değil, nitekim Bush yönetimi bunu 2002 yılında Venezüella'da çok iyi bir şekilde anladı. Bilindiği üzere o yıl Amerika'nın Venezüella'daki yalakaları halkın seçtiği cumhurbaşkanı Hugo Chavez'i iktidardan uzaklaştırmaya çalıştılar, ancak kamuoyunun baskıları sonucu Chavez iktidara tekrar geri döndü. Buna karşın ve beyaz sarayın 2000 yılından itibaren yeni kan içici conilerin eline geçtiği günden beri Amerikan yönetiminde savaş çıkartma, kaos yaratma isteğinin büyük ölçüde arttığı gözleniyor. Vampirler, terörle mücadele ve demokrasi götürme bahanesiyle diğer ülkelere saldırıyor ve hatta yeni uydu milletler yaratmaya çalışıyor. Amerika'nın kendi inanışına göre üstün gücü bana sahte ve yanıltıcı gibi geliyor, çünkü yeni bir millet yaratmak ve demokrasi dayatmak gibi olmayacak amaçların peşinde koşuyorlar. Amerika yönetiminde bulunan yöneticilerin kuruntuları aslında şöyle, Amerikalı yeni coniler ve liberal emperyalistler Dünyayı, milletleri ve kültürlerini kendi istekleri doğrultusunda kalıplandıracak bir çamur yığını gibi görüyor. Beyaz saray şahinlerinin bencilliği, zorbalığı ve militarist anlayışları milletlerin öfkesine sebep olmuş ve Amerika'nın Dünya genelindeki etkinliğinin azalmasına yol açmıştır. İnsanların, bağımsız medya kuruluşları aracılığı ile bilgilendirilmesi, beyaz sarayın cinayetlerinden haberdar olmalarına neden olmuştur. Bu yüzden son yıllarda Amerika'ya karşı duyulan kin ve nefret duygusunun da kat be kat arttığı gözleniyor.

Yapılan son anketlere göre 2002 ila 2005 yılları arasında Amerika'ya sempati duyanların oranı Kanada'da %72'den %50'e, Fransa'da %63'ten %30'a, Almanya'da %61'den %35'e ve Rusya'da %61'den %20'ye düşmüştür. Tabi bu süreç Amerika için İslam ülkelerinde daha da kaygı verici boyutlardadır, öyle ki Türkiye'de halkın %15'ü, Endonezya'da %20 ve Mısır'da sadece %6'sı Amerika'ya olumlu bakıyor. Dolaysıyla Amerika'nın terörle mücadele, insan hakları, demokrasiyi savunma gibi alanlarda sergilediği tiyatro oyunu ve çifte standartlı tutumu ile ve yine dünya genelinde takip ettiği savaş çığırtkanlığı yüzünden her geçen gün kendisini biraz daha yalnızlığa mahkum ettiği söylenebilir.Ama buna mani olmak ellerinde değil. Evanjelistlerin ve onlara bağlı lobilerin işi ve inancı zaten bu. Kaos yaratmak ve daha çok kargaşa çıkarmak. Amerika'dan nefret sadece halklar bakımından söz konusu değil, birçok devlet yetkilisi de artık Amerika'nın aşırı emperyalist taleplerine karşı çıkma cesaretini gösteriyor. Öyle ki artık Amerika'nın Ortadoğu ve arka bahçesi olan Latin Amerika'daki eski etkinliğini tamamen kaybetmek üzere olduğu söylenebilir.

Bush'un politikaları Amerika'yı uluslar arası arenada yalnızlığa götürüyor. Amerika 1945 yılından beri hiç bir zaman bu denli bir şekilde yalnız olmadı. Ancak Amerika imparatorluğunun çöküşünün bir başka boyutu da söz konusudur, o da bu devletin içeride yaşadığı sıkıntılardır. Sosyologlar ve psikologlar Amerika'da ahlaki çöküşün büyük bir hızla ilerlediğini ve bu toplumu ciddi bir şekilde tehdit ettiğini belirtiyor. Bu arada Amerika'da şiddet olayları da hızlı bir şekilde yayılmaya devam ediyor. Öte yandan medya da, yayınladığı şiddeti yansıtan ve ahlak dışı manzaralarla bu çöküş sürecini hızlandırıyor. Amerika'da manevi değerlere olan ilgisizlik aile kurumunu da ciddi olarak tehdit etmeye başladı, öyle ki uzmanlar yakın gelecekte Amerika'da aile diye bir kavramın kalmayacağı konusunda uyarılarda bulunuyor. Bir başka açıdan bakıldığında

Amerika toplumu hala ayrımcılıktan acı çekmeye devam ediyor. Yayınlanan verilere göre Amerika'da renkli derililer ve özellikle siyahîler beyazlara nazaran birçok kültürel ve sosyal haklardan yararlanamıyor. Ayrıca Amerika'da kadınlara yönelik şiddet de büyük bir sorun oluşturuyor. Tüm bu olumsuzlukların yanında başta Müslümanlar olmak üzere Hıristiyan olmayanlara yönelik ayrımcı yaklaşım da hızla yayılıyor, öyle ki artık Amerika'da yaşayan Müslümanlar kendilerini büyük tehditler altında hissediyor ve can güvenlikleri olmadığını düşünüyor.

Amerika iktisadi açıdan da pek iç açıcı bir durum sergilemiyor. Gerçi bu ülke büyük bir iktisadi güç gibi gözüküyor, ancak veriler bu gücün her geçen gün biraz daha kan kaybettiğini gösteriyor. Örneğin Amerika 2000 yılında 200 milyar dolar bütçe fazlalığı yaşarken 2006 yılında 400 milyar dolar bütçe açığı ile karşı karşıya kaldığı gözleniyor. Bu açık, aşırı askeri harcamalardan kaynaklanıyor. Şimdilerde açığın 500 milyar doları aştığı belirtiliyor.
Amerika'nın bir başka sorunu ise gelir dağılımındaki adaletsizlik. Yayınlanan son verilere göre ülkenin %21,7’si yoksulluk sınırı altında yaşıyor ki bu rakamın %32'sini siyah derililer oluşturuyor. Oysa aynı zamanda dünyanın en zengin insanları da Amerika'da yaşıyor. Her halükarda uzmanlar Amerika'nın iktisadi durgunluğunu da bu imparatorluğun çöküş alameti şeklinde yorumluyor.

Gerçi Amerika dünya çapında zulme ve savaş çıkartmaya devam etmeye çalışıyor, ancak onlar tarafından bilinmeyen kaide ise, zulüm ve adaletsizlik hiç bir zaman kalıcı olamaz ve sonlarının hayırlı olmayacağı aşikardır. Geçmişte de birçok zorba devlet zulüm ve saldırganlık ve azgınlık huyları yüzünden yok olup gittiler. Gerçi Amerika bu kaderine karşı direnmeye çalışıyor, ancak içinde bulunduğu durum, çöküşün son aşamasına girdiğini gösteriyor. Birçok nedenlerden ötürü Amerika'nın dünya hegemonyası, hatta Bush yönetiminin izlediği siyasetlerin yarattığı faciaları da bir kenara bırakacak olursak özel bir durum almış vaziyette. Kırılgan durum haline gelmiş hiçbir şeyinde eninde, sonunda kırılmadığı, bir bütün olarak hayatını devam ettirdiği Dünya yüzünde görülmemiştir.

Necmi Özney 15.01.2007 Memleket haber

Hiç yorum yok: