AB, 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren, Bulgaristan ve Romanya’nın katılımıyla biraz daha büyüdü. Üye sayısı 27’ye çıktı. Ama nedense, eski üye ülkelerde, geçmişte olduğu üzere bayram gibi törenler filan yapılmadı. AB üyeliği sadece Romanya ve Bulgaristan’da kutlandı. Oysa iki buçuk yıl önce, 10 yeni üye katıldığında tüm AB başkentlerinde bayram havası esmiş, eğlenceler filan düzenlenmişti.
Fakat o zaman katılanlar Avrupalı ve nispeten AB nin zaten içindeydiler. Resmen üyelik bir formalite idi. Bu iki ülkenin AB’ye girmiş olmasıyla kutlama yapılmamasının alakası yok.
Ayrıca iki yeni üye Romanya ve Bulgaristan’ın yolsuzluk ve örgütlü suçlarla mücadelede henüz istenilen düzeye ulaşamamış olmalarıyla da ilgili değil bu durum. Sorun değil nasıl olsa onlarda Hıristiyan, bir şekilde, öyle veya böyle yola gelirler. Kafalarına göre. AB’deki moral bozukluğunun ana sebebi daha derinlerde yatıyor. AB vatandaşı, bu genişlemenin faturasının kendilerine kesileceğini düşünüyor. Yeni üyelerden Batı’ya ucuz işgücü akını gelecek. Bununla birlikte girişimciler, üretimin daha ucuz olduğu Doğu’ya kayacak.
Sonuçta da eski ve daha zengin olan AB üyesi ülkelerdeki işsizlik oranı artacak. Bir de insanlar başka insanlarla bir şeyler paylaşmak istemiyor. Çıkarlardaki oranlara bakıyorlar. Bulgaristan ve Romanya’dan ne karları olacak. AB Vatandaşlarının korkuyor olması normal. Ne de olsa AB’yi dünyanın en dinamik ekonomisi haline getirme planından henüz ortada eser yok.
Örneğin, istatistiksel verilere göre, Alman ekonomisi son dönemde yeniden hız kazandı. Fakat bu hız Almanların cüzdanlarına hiçbir şekilde yansımadı. Bu gidişle pek yansıyacağı da yok. AB vatandaşı içten içe şüpheli bir durumda. Tabii olarak artan üye devlet sayısıyla birlikte AB’deki sistem de giderek hantal bir vaziyet alıyor.
Karar çıkartmak, ileriye doğru adım atmak zorlaşıyor. Buna en güzel örnek tek bir Avrupa Anayasası projesi. Fransa ve Hollanda’da yapılan Avrupa Anayasası referandumlarından hayır oyu çıkınca, proje de havada kaldı. Kimse de bu projeyi nasıl kotaracağını bilemiyor. Oysa AB’nin acilen yeni bir temel belgeye ihtiyacı var. Zira Nice Anlaşması'nın, Romanya ve Bulgaristan’ın katılımından sonra yetersiz kaldığı anlaşıldı. AB’de işler el yordamıyla hallediliyor. Bükreş ve Sofya’nın birliğe katılım tarihleri çok önceden belirlendi fakat iki ülke de katılım tarihine kadar kendilerinden istenen ödevlerini tamamlamadı.
Bu nedenle de AB iki yeni üyeyi izlemeye aldıklarını söylemeye başladılar. Romanya ve Bulgaristan henüz üye adayı ıken de bu durum farklı değildi. Dolayısıyla bu izleme, Romanya ve Bulgaristan’da kanunsuzluğun azalacağı anlamına gelmiyor. Siyasetçilerin, iğreti çözümlerle Avrupalıların güvenini yeniden kazanmaları mümkün değil. Ve halkın güveni olmadan da siyasetçiler artık genişleme sözcüğünü telaffuz dahi etmeye cesaret edemez. Bu iki ülkenin AB ye girip girmemesi beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Birbirlerine hayırlı olsun. Beni ilgilendiren konu, bu ülkelerin dini ve politik nedenlerle topluluğa alındığı.
Genelde halkı Ortodoks olan bu ülkeler, Rusya’dan uzaklaştırılmak isteniyor. Dini sebep bu. Rusya şu anda eski gücüne kavuşmak için çabalayıp duruyor. Bu iki ülkenin AB ye katılımı ile bu çabasının batı ayağı kırılmış durumda. Baltık cumhuriyetlerine ise zaten zamanında kanca atılmıştı ABD tarafından. Rusya şu anda ancak vanaları ile oynamakta. Rusya’nın bu durumda bırakılması gerekiyor. Politik sebep ise bu.
Geldik şimdi zurnanın zırt dediği deliğe. Zurna bir garip alet bir yerlerinde zırt deliği var. AB tarafından, bizle ilgili bir olay oldu mu, halk kulaklarını açıyor bakalım şimdi Türkiye ne diyecek diye. Çünkü % 75–80 civarında bir oranla AB vatandaşları Türkiye’nin kesinlikle birliğe alınmayacağını, alınamayacağını biliyor. Ve bizim tutumumuz karşısında hayretler içinde kalıyorlar. Hatta için, için bizle dalga bile geçiyorlar. Saygınlığımız taban yapmış durumda.
Bir şeyler karalamak için yazmıyorum bunları bire bir ispatlarım bunları. Hatta biraz irdeleyin konuyu yabancı tanıdıklarınızla veya gurbetçi vatandaşlarımızla, dediklerimi bütün çıplaklığı ile göreceksiniz. Bunu şu şekilde de söyleyebilirim. Herhangi bir gurbetçi vatandaşımız tatile veya başka bir sebeple yurda döndüğünde AB muhabbeti yapıyor mu acaba duyanınız var mı? Hatta bu sebepten durumlarının daha zor bir hal aldığını rahatlarının kaçtığını muhtelif kişilerden duydum.
Bizim AB karşısında yapmamız gereken ise yeter artık biz babalara geldik deyip ufak, ufak kendi işlerimize bakmamız. Ekonomi bitik, tarım ve hayvancılık bitik. Yatırımlar deseniz hepten yatırmışız. Halkın durumu ise, perişanlığın bir perde evveli oynanmakta. IMF teslimiyetçiliği, AB rüyası derken hepten iflasın eşiğindeyiz.
Güzel yöneticilerimiz ne olur bırakın bu rüyaları. Bırakın üretelim. Türk halkı yine kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmayı bilir. AB için düşünmeyin artık yormayın kafanızı. Konya ovasını tuzdan nasıl kurtaracağız, rüzgârdan ve sulardan nasıl elektrik enerjisi üreteceğiz, bağımlılıktan nasıl kurtulacağız onu düşünün siz. Bırakın gerisini bize. Alırız birer NUTUK elimize, rehber yaparız kendimize. Atatürk’ün gözlerinin içine bakınca bir görün nasıl şaha kalkarız milletçe.
Necmi Özney 09.01.2007 Memleket haber
28 Nisan 2007 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder