Annan planında, tüm doğal kaynakların ''ortak devletin'' denetimine verildiğini, Kuzey Kıbrıs'ta akan derelerin dahi ortak devletin kontrolünde olacağını belirtilmişti, Kıbrıs Türklerinin AB'ye uyum çalışmasını yapmadan acele referandumla AB'ye alınmak istenmesinin arkasında yatan en önemli unsurun ne olduğunu anladınız değil mi? Daha çok öncelerden bilinen ama yaklaşık bir buçuk yıl kadar önce deşifre olan bir bilgi. Kıbrıs'ın kuzeyinde Girne İskenderun arasında ve güneydoğusunda; Kıbrıs, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır arasındaki bölgede dünyanın en zengin gaz ve petrol yataklarının olduğu ortaya çıktı gibi. Bütün bunların bilindiğini, ancak diğer tartışmalar yanında bunların, AB, ABD, İngiltere ve Rum yönetimi tarafından gözden kaçırılmaya çalışıldığı ve Türk tarafını nasıl uyutulduğunu gördünüz değil mi?
Girne-İskenderun arasında da zengin petrol yatakları mevcut. Bu konu ile ilgili TPAO'nun sismik gemisinin raporları mevcutken, Türkiye ve KKTC tarafından herhangi girişim yapılmamaktadır. Bilimsel verilere göre, Kıbrıs Adası'nı çevreleyen sularda 8 milyar varillik petrol rezervi bulunmaktadır. Kıbrıs ile Mısır arasında, Ada'dan 50 deniz mili uzaklıkta ve denizin yaklaşık 2 kilometre altında zengin petrol yatakları tespit edildiğini yönündeki iddiaların ciddi olarak araştırılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
ABD ve İngiltere'nin Kıbrıs sorununa müdahil olmasının ve Güney Kıbrıs'ın apar topar üyeliğe kabul edilmesinin altında petrolün yattığını aşikârdır. AB ve ABD Kıbrıs adasının tümünü, düzmece Annan planı uygulamaları ile AB'nin içine almaya çalışmak suretiyle, Doğu Akdeniz'deki petrol ve gaz rezervlerimizin tümünü kontrol altına almaya çalışıyor. Bunu yaparken iki hususu göz önünde bulunduruyorlar, birincisi Türkiye'yi bu rezervlerin uzağında tutabilmek, ikincisi de başlatmış oldukları çalışmalara uluslararası hukuk kılıfı uydurmaya çalışmak. Uluslararası deniz hukukuna göre, petrol ve gazın bulunduğu bölgeyle ilgili herhangi bir siyasi sorunun bulunmaması lazım. Bu bölgede şu anda bir siyasi sorun var ve bu siyasi sorun devam ettiği sürece burada hiçbir araştırma yapılamaz. Rumlara teşekkür etmek lazım referandumda hayır dedikleri için.
İngiltere, Kıbrıs'ta iki egemen askeri üsse sahip olduğunu belirterek, bu üslerin karasularını 3 milden 12 mile çıkarmaya çalışıyor, AB'nin ve AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyelerinin aslında Kıbrıs'ta hiçbir zaman çözüm istemediğini ve bu çözümsüzlüğün aslında AB ve ABD'nin gizli niyetlerinin çözümü olduğu gün gibi meydanda.
ABD, Avrupa Birliği ve özellikle İngiltere'nin Kıbrıs sorununa ilgisinin altında "petrol" yatmaktadır. AB'nin Güney Kıbrıs'ı uluslararası hukuku çiğneyerek apar topar üyeliğe almasının nedeni de budur. Güney Kıbrıs'ta Agratur ve Episkopi adında iki askeri üsse sahip olan İngiltere, bu üslerin bulunduğu bölgedeki denizde petrol arama çalışmaları yapmaktadır. İngiltere'nin petrolden pay kapmak için Kıbrıs'taki askeri üslerini egemen devlet toprağı sayarak karasularını 3 milden 12 mile çıkarmaya çalışmaktadır.
Demek ki İngiltere'nin, Ada'da iki bağımsız devleti var ki karasularını genişletme talebinde bulunuyor. İngiliz mantığına göre bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir. İngiltere'nin asıl niyeti petrolden pay kapmaktır.
1960–1974 yılları arasında ABD Petrol arama şirketinin, geçit kale havaalanı güneyinde petrol kuyusu ile Gazi Magosa'nın doğusundaki açık denizdeki petrol kulesi vardı. 1974 Barış harekâtı ile karada bulunan kuyu beton ile kapatılmıştır. Denizdeki kule ise sökülerek götürülmüştür.
ABD Kıbrıs'a Özel Temsilci tayin edecek kadar Kıbrıs ile ilgilenmektedir. Ceyarlar petrol olmayan yeri sevmez. Ancak Kıbrıs açıklarında petrol olduğunu gizlemeye çalışıyorlar. ABD'nin petrol ihtiyacının yüzde 60'ını ithal ettiği, 10 yıl sonra yüzde 100'ünü ithal etmek zorunda kalacağı, AB ülkelerinin kullandığı petrolünün ise yüzde 50'sinin ithal olduğu bilinmektedir. ABD ve AB için petrol, hayat iksiridir. Kıbrıs da bu iksirin kaynağına demir atmış sorunlu bir gemidir. ABD merkezli bir petrol şirketinin Cumhurbaşkanlığı görevi sırasında Rauf Denktaş ile görüştüğü ve Kıbrıs petrollerinin yüzde 50'sini teklif ettiği herkes tarafından bilinmektedir. Annan Planı'nda Kuzey Kıbrıs'ta yer alan Karpaz'ın otonom bölge olarak Rum tarafına bırakılmak istenmesinin nedeninin de Girne-İskenderun arasındaki petrol rezervleridir.
Geleceğin enerji merkezlerinden biride her halde Kıbrıs olacaktır. Bu da AB, ABD ve İngiltere'nin iştahını kabartıyor. Annan Planı, aslında bir petrol paylaşım planıdır. AB ve ABD Kıbrıs'ın petrol kaynaklarını kendi kontrollerine alma hevesiyle Annan Planı'nı burnumuza bunun için dayadılar.
2003 yılında Mısır'la Güney Kıbrıs Rum Kesimi arasında, Akdeniz'de petrol aramak için deniz yataklarının paylaşımı konusunda bir anlaşma imzalanmıştır. Türkiye'nin anlaşmayı protesto için Mısır'a nota vermiş, ancak buna rağmen Mısır petrol aramalarına başlamıştır. Suriye, Ürdün, Lübnan ve İsrail de bu proje ile yakından ilgilenmektedirler. Sakın zannetmeyin ki bir önceki satırda adı geçen ülkeler, hakikaten petrol aramaya başladılar veya petrolle hakikaten ilgileniyorlar. Bu da ABD ve İngiltere kaynaklı bir plan. Bu zavallı Çengelköy zadeler, ABD ve AB'nin yapmaya çalıştıkları petrol cacığına biraz tat versin, diye kullanıldıklarının farkında bile değiller.
Kıbrıs çevresindeki zengin petrol yatakları konusunda Rum kesiminin detaylı açıklamalardan kaçındığını, hatta Rum basınına ambargo uyguladığını, ancak Mısırlı yetkililerin bunu sıkça ifade ettikleri yazılıp çiziliyor.
2001 yılı Haziran ayında yapılan Mısır-Rum görüşmelerinin ardından Mısır'ın Rum Kesimi Büyükelçisi Ömer Metwally'nin, "Hükümetimizin İsrail-Suriye-Mısır- Kıbrıs arasında bulunan geniş petrol havzalarına ait ciddi tespitleri var" demiştir.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Suriye, Mısır, Ürdün ve Lübnanlı yetkililerin 2002 yılı Nisan ayında Ürdün'ün başkenti Amman'da yapılan konferansta konuyu ele almışlardı. Bu toplantıda da Mısırlı yetkilerinin "dünyanın en geniş petrol yataklarının Kıbrıs çevresinde olduğunu" söyledikleri tutanaklara kaydedilmiştir.
Rum Kesimi ile söz konusu ülkeler arasında son 5 yıldır yoğun bir görüşme trafiği yaşandığı, bu görüşmelerin içeriğinin yabancı haber ajansları ve internet siteleri tarafından duyurulmuştu. Ancak Türk kamuoyu ne bu görüşmelerden haberdar, ne de Kıbrıs'taki petrolden. Allah'tan Rum tarafı referandumda hayır dedi de, Türkiye yeni bir kıskaç altına girmekten kurtuldu. Daha doğrusu kıskaç kendi kendine ötelendi.
KKTC, bu petrol üzerinde Rum tarafıyla eşit haklara sahiptir. Ancak görüşmelerde dışlanmaktadır. KKTC'yi bu haktan mahrum bırakmak için devlet olarak tanımıyorlar. İki devletli çözüm önerilerini reddediyorlar. Kıbrıs üzerinde oynanan oyunun özü budur. Türkiye'nin Kıbrıs konusunda politika üretirken çok dikkatli olması gerektiği halde, Dışişleri Bakanlığının Kıbrıs politikası nedir acaba. Dünya üzerinde Bu kadar stratejik öneme sahip bir bölge az bulunur. Rum Maliye Bakanı Takis Klerides'in Eylül 2002'de New York'ta yaptığı bir konuşmada, hükümetin açık deniz petrolcülüğü ile ilgili projelerini desteklediğini anlattığını hatırlanmalı ve kendimiz için ders çıkartılmalıdır.
Türkiye için Sevr antlaşması neyi ifade ediyorsa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti içinde Annan planı eşdeğerdir, hiçbir farkı yoktur. Şehitlerin kanı ile alınan topraklar nasıl pazarlık konusu yapılabilir, nasıl geri verilmeye çalışılabilir. Dikkat edilirse Rumların KKTC'den istedikleri topraklar ve sonraki talepleri de, adanın kuzeyindeki petrol yataklarını ele geçirmeye yöneliktir. Türkiye'de Sevr zamanı kimler Sevr'i savunmuş ise şu anda da onların torunlarından bir miktar KKTC'de bulunmaktadır. Referandumda çıkan evet oyları bana bunu düşündürüyor.
Ada tamamen Rum egemenliğine geçtiği takdirde, karasularını ilk etapta 6 mil, sonra 12 ve daha sonra 35 mile çıkartacağını tüm Dünya bilmektedir. Bu şekilde, hem enerji kaynaklarına, hem de Türkiye'ye güneyden tehdit unsuru oluşturarak hükmetmeyi düşünmektedirler. Ama bazılarımıza göre Kıbrıs stratejik öneme sahip değildir. Hatta Türkiye'ye yüktür. Verelim de kurtulalım bari düşüncesin de idiler. Hala bu kafada olan var mı? Bilemiyorum
GKRY ile KKTC'nin birleşmesi ile meydana gelecek olan Kıbrıs Cumhuriyetinin kara suları haklarını kullanarak bu bölgede petrol üretimine geçmesi, enerji politikalarımızı çok kötü olarak etkileyecektir. Bizim güney sahillerimizin güvenliği ve bu petrol varlığını kaptırmamız halinde zararımız çok büyük olacak ve ulusal güvenliğimiz tehdit altına girecektir. Bu durum herhalde bizi pek ürkütmüyor ki, petrol kanunumuzu bile çıkarttık. Pek ilgi duymuyordum ama şimdi bu kanunu en ince noktasına kadar irdelemeye karar verdim. Her halde ulusal çıkarlarımıza uygundur sanıyorum. Cümledeki ulusal kelimesini bir anlam vermesi için koydum. Özür diliyorum. Ulusal, milliyetçi, vatansever gibi kelimelerin çağdışı olduğunu duydum da arkadaşlarımdan.
Necmi ÖZNEY
12.02.2007 Memleket Haber
27 Mayıs 2007 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder