Demokrasi ile yönetilen bir toplum olmak için, ekonomik olarak namerde muhtaç olmayan bireylere sahip, çarkları montaj için değil, üretmek için dönen bir sanayi üretimi ile birlikte tarımsal üretimin aynı paralelde yürüyor olması ve ortaya çıkan milli gelirin mutlak bir şekilde üretimden kaynaklanıyor olması ve adil dağılımın sağlanması gerekmektedir.
Demokratik olmayan Arap ülkelerinde milli gelirin çokluğu, gerçek bir üretimden değil de geliri şeyhlere ait yeraltı zenginliği petrolün satışından meydana geldiği için demokrasi buralarda pek tutunamaz ve hatta olamazda. Gelir dağılımındaki adaletsizliği örtmek için şeriat ve din kullanılarak halk dizginlenir. Kafasını azıcık kaldıran günah işlemiş demektir ve kalkan kafa kılıç marifetiyle susturulur. Şeriat, idareyi elinde tutan birkaç aile için geçersizdir. Onlar için her şey mubahtır. Onun içindir ki, Arap ülkelerinde demokrasinin değil, emperyalizmin borusu öter. Çünkü petrolün asıl sahibi emperyalizmdir.
Demokrasinin biraz var olması için, gelir dağılımının dengeli olması yanında, gerçekten bir değeri olan yaygın bir milli eğitimin olması, demokrasi kültürünün halkın ruhunda yeşermiş olması, buna bağlı olarak hak, görev ve özgürlük bilincinin yerleşmesi, en mühimi ise siyaset yapanların ar damarlarının çatlamamış, namus duygularının silinmemiş olması gerekir. Çünkü emanete sahip çıkmak en başta namus gerektirir.
Gördüğünüz gibi, yukarıdaki şartların oluşabilmesi için çok uzun bir zamana ihtiyaç vardır. Peki, halen yaşamakta olan bizler bu şartların oluşacağı zamanı ne vakit göreceğiz? Ülkemizde ortalama insan ömrü 65 – 70 sene, 970 sene değil ki. Ben kendi şahsıma çok talihsizim 59 yaşındayım maalesef çok istediğim ve aslında hakkım olan demokrasiyi hiçbir zaman göremeyeceğim.
Bu ülke, benim ülkem, benim vatanım, benim Türkiye’m ama şöyle bir, doya doya geleceğe güvenle bakabildiğimi hatırlamıyorum. Bakabileceğimi de pek zannetmiyorum çünkü önümde uzun yıllar kalmadı. Bu dünyaya bir kereden fazla gelmek de yok. Haydi, bana eyvallah deyip de bir gittim mi, ara ki beni bulasın. Ölmeden, elim ayağım tutarken, gözüm görür, kulağım işitirken bıkana kadar demokrasiyi görmek, solumak istiyorum.
Gelin bir plan yapalım. Elimizden geldiği, gücümüzün yettiği ve gerçekleştirebileceğimiz ölçüde, ama içimizde biraz samimiyet olarak, demokrasi isteyelim yeter. Bu isteğimiz bizim için kısa bir vadede imkânsız ama gelecek nesiller için istediğimiz gerçek bir demokrasiye gerekecek olan uzun yol için bir başlangıç noktası olabilir.
İlk sırada, politikacı taifesine öğretmemiz gereken şey, demokrasi denen yönetim biçiminin aslında bir otorite sınırlandırılması olduğudur. Bu sınırlandırmayı, otoritesi sınırlandırılacak olan haşmetlilerden bekleyemeyiz. Bu eşya'nın tabiatına aykırı olur. Çünkü genel olarak onlar, bunun tam tersini düşünürler.
Ellerinde büyük ve kontrol edemediğimiz, aslında bizim olan güçleri tutan, hesap vermeyen, vermeyi düşünmeyen büyük ve kelli felli, saçları boyalı, gömlekleri kolalı adamların karşısına dikilip bazı taleplerde bulunmak biraz mantıksızlık olur. Bu mantıksızlığı izale etmek için mühim ve hemen yerine getirilmesi gereken temel şart ise dayanışma ve örgütlenmektir.
Örgütlü toplumdan ve birlikten kuvvetin doğması ve bu kuvvetin gelişerek en karşı konulamaz zannedilen güçlere bile karşı koyması, Büyük Atatürk tarafından yakın tarihimizde ulusumuza öğretilmiştir. O’nu rehber edinip yaptıklarını ve dediklerini inanarak ve güvenerek tatbik edelim yeter.
Necmi ÖZNEY
Demokratik olmayan Arap ülkelerinde milli gelirin çokluğu, gerçek bir üretimden değil de geliri şeyhlere ait yeraltı zenginliği petrolün satışından meydana geldiği için demokrasi buralarda pek tutunamaz ve hatta olamazda. Gelir dağılımındaki adaletsizliği örtmek için şeriat ve din kullanılarak halk dizginlenir. Kafasını azıcık kaldıran günah işlemiş demektir ve kalkan kafa kılıç marifetiyle susturulur. Şeriat, idareyi elinde tutan birkaç aile için geçersizdir. Onlar için her şey mubahtır. Onun içindir ki, Arap ülkelerinde demokrasinin değil, emperyalizmin borusu öter. Çünkü petrolün asıl sahibi emperyalizmdir.
Demokrasinin biraz var olması için, gelir dağılımının dengeli olması yanında, gerçekten bir değeri olan yaygın bir milli eğitimin olması, demokrasi kültürünün halkın ruhunda yeşermiş olması, buna bağlı olarak hak, görev ve özgürlük bilincinin yerleşmesi, en mühimi ise siyaset yapanların ar damarlarının çatlamamış, namus duygularının silinmemiş olması gerekir. Çünkü emanete sahip çıkmak en başta namus gerektirir.
Gördüğünüz gibi, yukarıdaki şartların oluşabilmesi için çok uzun bir zamana ihtiyaç vardır. Peki, halen yaşamakta olan bizler bu şartların oluşacağı zamanı ne vakit göreceğiz? Ülkemizde ortalama insan ömrü 65 – 70 sene, 970 sene değil ki. Ben kendi şahsıma çok talihsizim 59 yaşındayım maalesef çok istediğim ve aslında hakkım olan demokrasiyi hiçbir zaman göremeyeceğim.
Bu ülke, benim ülkem, benim vatanım, benim Türkiye’m ama şöyle bir, doya doya geleceğe güvenle bakabildiğimi hatırlamıyorum. Bakabileceğimi de pek zannetmiyorum çünkü önümde uzun yıllar kalmadı. Bu dünyaya bir kereden fazla gelmek de yok. Haydi, bana eyvallah deyip de bir gittim mi, ara ki beni bulasın. Ölmeden, elim ayağım tutarken, gözüm görür, kulağım işitirken bıkana kadar demokrasiyi görmek, solumak istiyorum.
Gelin bir plan yapalım. Elimizden geldiği, gücümüzün yettiği ve gerçekleştirebileceğimiz ölçüde, ama içimizde biraz samimiyet olarak, demokrasi isteyelim yeter. Bu isteğimiz bizim için kısa bir vadede imkânsız ama gelecek nesiller için istediğimiz gerçek bir demokrasiye gerekecek olan uzun yol için bir başlangıç noktası olabilir.
İlk sırada, politikacı taifesine öğretmemiz gereken şey, demokrasi denen yönetim biçiminin aslında bir otorite sınırlandırılması olduğudur. Bu sınırlandırmayı, otoritesi sınırlandırılacak olan haşmetlilerden bekleyemeyiz. Bu eşya'nın tabiatına aykırı olur. Çünkü genel olarak onlar, bunun tam tersini düşünürler.
Ellerinde büyük ve kontrol edemediğimiz, aslında bizim olan güçleri tutan, hesap vermeyen, vermeyi düşünmeyen büyük ve kelli felli, saçları boyalı, gömlekleri kolalı adamların karşısına dikilip bazı taleplerde bulunmak biraz mantıksızlık olur. Bu mantıksızlığı izale etmek için mühim ve hemen yerine getirilmesi gereken temel şart ise dayanışma ve örgütlenmektir.
Örgütlü toplumdan ve birlikten kuvvetin doğması ve bu kuvvetin gelişerek en karşı konulamaz zannedilen güçlere bile karşı koyması, Büyük Atatürk tarafından yakın tarihimizde ulusumuza öğretilmiştir. O’nu rehber edinip yaptıklarını ve dediklerini inanarak ve güvenerek tatbik edelim yeter.
Necmi ÖZNEY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder