Her insan dünyayı kendi gözleriyle görür, her birey kendi hayatını yaşar, onun içindir ki, bireysellik duygusu bu yüzden ön plana çıkar. Her fert dünyanın kendi etrafında döndüğünü, özel biri olduğunu düşünür, kendisini ciddîye alır ve almalıdır da. Çünkü dünyaya gelebilmek, dünyada yaşayabilmek için milyonlarca eşdeşiyle girdiği var olma yarışında birinci olmuş, deyim yerinde ise bileğinin gücü ile bunu hak etmiştir.
Egoizme kaçmadan böyle düşünmek, birey olma duygusunun sıfır noktası demektir. Kendimizi ve kendimizle ilgili olan her şeyi, düşüncelerimizi, inançlarımızı, haklarımızı, kazançlarımızı, hayatımızın her safhasını ciddîye almalı, bunları kaybetmemek ve daha iyiye götürmek için çalışmalı ve büyük bir uğraş vermeliyiz.
Fakat bunları düşünürken, toplumdan izole edilmiş birey olunamayacağı, bireyselliğin toplumsal yanının insan için çok daha önemli olduğu, toplum olmadan bireyin hiçliğinin farkına varmamız gerekir.
Kendisi için devamlı bir şeyler isteyen veya her şeyi sadece hep kendisi için isteyen, yalnızca kendi yandaşının hakkından söz edenler. Kendisinden olmayanlara bu hakkın bedelini ödemeyi düşünmezler. Diğer insanların ve genel olarak toplumun menfaatlerini gözetmezler. Almak için vermek gerektiğini düşünemeyen böyle kişiler gerçek anlamında vatandaş olma sıfatını dahi hak etmiş olmuyorlar demektir.
Hiçbir insan, kendi eliyle kendi iktidarsızlığına sebep olmaz. İşte, bundan dolayıdır ki, sadece kendi kişisel hak ve çıkarlarını gözetip diğer insanları ve toplumu yok sayan bir kişi, kendi kişiliğini borçlu olduğu ortamı yok etmeye çalışıyorsa, topluma düşen görev, bu kişinin aldığı görev ve haklarını sınırlandırmaktır.
Gelecek nesillere bu bilincin verilmesi eğitim bakımından temel bir öneme sahiptir. Hem İnsanlık için ve hem de Türkiye’miz için, kişisel haklarını ve çıkarlarını millî haklar ve çıkarlardan üstün tutmayan, yalnızca alan değil aynı zamanda veren olan, kendisine, milletine ve ülkesine güvenen, içinde yaşadığı topluma ve kendisinden sonra gelecek nesillere iyi bir şeyler bırakabilen. Kurtuluşun formülünü başka ülkelerden gelecek dayatmalarda değil, kendi özünde arayan. Kendi ülkesindeki yanlışlıkları, haksızlıkları ve kötülükleri düzeltmek için cesurca ve bilinçli olarak uğraş veren iyi insan ve iyi vatandaş olmasının gerektiğini tam bir bilinç ile kavrayan bir gençlik yetiştirilmelidir.
Bireylerin, gelişen olayların farkına varabilme yetisi kazanması gerekiyor. Ancak kendi özbilincine varan, ülkesinin değerlerinin farkına varabilir. Bu da yurttaşlık bilincini yaratır.
İşte bütün bu işlevleri yerine getirmek için, Büyük Atatürk’ün zamanında kurulan köy enstitüleri, ülkemizde daha tam olarak algılanmadan, dünyanın büyük ilgisini çekmişti. Bu büyük projenin meyveleri olan eğitmenler gittikleri köylerde vakit kaybetmeden işe sarılır, köylüleri aydınlatmaya başlar, yurdun dört bir yanına yayılan eğitmenler bir taraftan okuma yazma öğretir, diğer taraftan doğrudan köylülerin üretim artışına yönelik pratik işlere girişirlerdi. Kısa sürede bu eğitmenlerin gittiği köylerde sosyal faaliyetler artar, hatta köylerde tiyatrolar kurulur, köy kahvelerinde okuma odaları açılır, ülkemizin kalkınması için canla başla çalışırlardı.
Ancak ülkemizi bu duruma getiren, ABD engellemesi ve onların işbirlikçileri mandacı fikir sahipleri, ülkemizin geleceğine yönelik, yetişmiş insan yetiştirme projesini erken fark ettiler ve ne yazık ki engelleyebildiler
Köy Enstitüleri açıldığı zaman, dönemin Amerikan hükümetinin hazırladığı bir istihbarat raporunda, “Dikkatli olun, Türkler büyük bir eğitim atılımıyla geliyor, mani olmak gerekir” denilmektedir. Hemen akabinde, ABD oyunu sahneye konmuş, eğitmeninden öğrencisine kadar, dinsiz ve komünist iftirası atılarak milli eğitimin kökü kurutulmaya başlanmıştır.
Köy Enstitüleri’nin kapatılması, ülkemizin bağımsızlık direncinin kırılmaya çalışılmasının başlangıç tarihidir. Bu tarihten sonra eğitimin işlevi ve felsefesi değişmiş, Yurtta üretim ve kültürel ağırlıklı yapılan eğitim, yerini ezberci ve boş bir eğitime bırakmıştır.
Cumhuriyetin temel hedefi olan, köylüyü üretken ve aydın birey durumuna getirmek yerine sahipsiz, sorunlarını muhtara bile iletemeyecek kadar yalnız ve aciz bırakılmış, parti liderinin göstereceği odunu bile milletvekili seçecek duruma getirmek için çalışılmıştır.
O zamandan bu zamana kadar devletimiz ve milletimizin bireysel maddi ve manevi kayıplarının kimse farkında değil mi? Ey millet, artık izinden geri gelin bu kadar tatil yeter. Büyük Ata’nın izinden yürüyerek özünüzü meydana çıkarın.
Necmi ÖZNEY
Egoizme kaçmadan böyle düşünmek, birey olma duygusunun sıfır noktası demektir. Kendimizi ve kendimizle ilgili olan her şeyi, düşüncelerimizi, inançlarımızı, haklarımızı, kazançlarımızı, hayatımızın her safhasını ciddîye almalı, bunları kaybetmemek ve daha iyiye götürmek için çalışmalı ve büyük bir uğraş vermeliyiz.
Fakat bunları düşünürken, toplumdan izole edilmiş birey olunamayacağı, bireyselliğin toplumsal yanının insan için çok daha önemli olduğu, toplum olmadan bireyin hiçliğinin farkına varmamız gerekir.
Kendisi için devamlı bir şeyler isteyen veya her şeyi sadece hep kendisi için isteyen, yalnızca kendi yandaşının hakkından söz edenler. Kendisinden olmayanlara bu hakkın bedelini ödemeyi düşünmezler. Diğer insanların ve genel olarak toplumun menfaatlerini gözetmezler. Almak için vermek gerektiğini düşünemeyen böyle kişiler gerçek anlamında vatandaş olma sıfatını dahi hak etmiş olmuyorlar demektir.
Hiçbir insan, kendi eliyle kendi iktidarsızlığına sebep olmaz. İşte, bundan dolayıdır ki, sadece kendi kişisel hak ve çıkarlarını gözetip diğer insanları ve toplumu yok sayan bir kişi, kendi kişiliğini borçlu olduğu ortamı yok etmeye çalışıyorsa, topluma düşen görev, bu kişinin aldığı görev ve haklarını sınırlandırmaktır.
Gelecek nesillere bu bilincin verilmesi eğitim bakımından temel bir öneme sahiptir. Hem İnsanlık için ve hem de Türkiye’miz için, kişisel haklarını ve çıkarlarını millî haklar ve çıkarlardan üstün tutmayan, yalnızca alan değil aynı zamanda veren olan, kendisine, milletine ve ülkesine güvenen, içinde yaşadığı topluma ve kendisinden sonra gelecek nesillere iyi bir şeyler bırakabilen. Kurtuluşun formülünü başka ülkelerden gelecek dayatmalarda değil, kendi özünde arayan. Kendi ülkesindeki yanlışlıkları, haksızlıkları ve kötülükleri düzeltmek için cesurca ve bilinçli olarak uğraş veren iyi insan ve iyi vatandaş olmasının gerektiğini tam bir bilinç ile kavrayan bir gençlik yetiştirilmelidir.
Bireylerin, gelişen olayların farkına varabilme yetisi kazanması gerekiyor. Ancak kendi özbilincine varan, ülkesinin değerlerinin farkına varabilir. Bu da yurttaşlık bilincini yaratır.
İşte bütün bu işlevleri yerine getirmek için, Büyük Atatürk’ün zamanında kurulan köy enstitüleri, ülkemizde daha tam olarak algılanmadan, dünyanın büyük ilgisini çekmişti. Bu büyük projenin meyveleri olan eğitmenler gittikleri köylerde vakit kaybetmeden işe sarılır, köylüleri aydınlatmaya başlar, yurdun dört bir yanına yayılan eğitmenler bir taraftan okuma yazma öğretir, diğer taraftan doğrudan köylülerin üretim artışına yönelik pratik işlere girişirlerdi. Kısa sürede bu eğitmenlerin gittiği köylerde sosyal faaliyetler artar, hatta köylerde tiyatrolar kurulur, köy kahvelerinde okuma odaları açılır, ülkemizin kalkınması için canla başla çalışırlardı.
Ancak ülkemizi bu duruma getiren, ABD engellemesi ve onların işbirlikçileri mandacı fikir sahipleri, ülkemizin geleceğine yönelik, yetişmiş insan yetiştirme projesini erken fark ettiler ve ne yazık ki engelleyebildiler
Köy Enstitüleri açıldığı zaman, dönemin Amerikan hükümetinin hazırladığı bir istihbarat raporunda, “Dikkatli olun, Türkler büyük bir eğitim atılımıyla geliyor, mani olmak gerekir” denilmektedir. Hemen akabinde, ABD oyunu sahneye konmuş, eğitmeninden öğrencisine kadar, dinsiz ve komünist iftirası atılarak milli eğitimin kökü kurutulmaya başlanmıştır.
Köy Enstitüleri’nin kapatılması, ülkemizin bağımsızlık direncinin kırılmaya çalışılmasının başlangıç tarihidir. Bu tarihten sonra eğitimin işlevi ve felsefesi değişmiş, Yurtta üretim ve kültürel ağırlıklı yapılan eğitim, yerini ezberci ve boş bir eğitime bırakmıştır.
Cumhuriyetin temel hedefi olan, köylüyü üretken ve aydın birey durumuna getirmek yerine sahipsiz, sorunlarını muhtara bile iletemeyecek kadar yalnız ve aciz bırakılmış, parti liderinin göstereceği odunu bile milletvekili seçecek duruma getirmek için çalışılmıştır.
O zamandan bu zamana kadar devletimiz ve milletimizin bireysel maddi ve manevi kayıplarının kimse farkında değil mi? Ey millet, artık izinden geri gelin bu kadar tatil yeter. Büyük Ata’nın izinden yürüyerek özünüzü meydana çıkarın.
Necmi ÖZNEY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder