8 Nisan 2008 Salı

SALDIK ÇAYIRA MEVLAMIZ KAYIRA

Türkiye'de bugün yaşanan ekonomik istikrar bozulmasın söylemlerini incelediğimiz ve günümüz Türkçesine çevirdiğimiz zaman anlamalıyız ki, üstü bir şeylerle örtülmeye çalışılan bir ekonomik kriz var demektir. Sanayide, tarımda ve hayvancılıkta ürküten bir gerileme ve üretimde düşüş yaşanmaktadır.

Ülkemiz, son altmış yılda ve sıkıntı çekilen dönemlerde dâhil olmak üzere, ortalama büyüme hızında, yüzde 5 seviyelerinde seyrediyordu. Şu son beş altı senedir yüzde 2 leri el yordamı ile arar vaziyete gelmiştir.

Temel tüketim mallarında reel enflasyon oranı yüzde 15–20 arasıdır. 40 milyar dolar civarına erişen cari açık Türkiye'nin geleceğini ve gelecek kuşaklarını tehdit ediyor. Tüketim düşmeye başladı ama cari açık durmadan büyüyor. Bu tehlikeli bir durumun habercisi olmaya başladı. Hala birileri ekonomi iyiye gidiyor diyorsa, bundan endişe duymaya başlamamızın zamanı gelmiş demektir.

Türkiye'nin dış pazarlarda rekabet şansı bitmek üzeredir. İç Pazar ve finans sektörü ise milleti uyandırmadan ve ürkütmeden yabancı sermaye tarafından ele geçirilme operasyonunda ellerini havaya kaldırmış teslim olmak üzeredir.

Türkiye'de 12 milyon insan günde 2,5 TL’nin altında bir meblağ ile geçinmeye çalışıyor. Türkiye'de esnaf nerdeyse bitmiş, işadamı ve şirketler artık nefes alamıyor. İşsizlik oranı, çalışıp üretmesi gereken nüfusun yüzde 20 sine ulaşmış. Kişi başına milli gelirin artmış olması bir masal, ancak kâğıt üzerinde kalacak bir rakam. Basit hesaplamalar ile rakamlarla oynayarak ortaya çıkan sanal bir artıştır.

Türkiye, dünyada en fazla faiz veren ülke unvanına sahip. Geri kalmış ülkelerden bile daha fazla faiz ödüyoruz. Tabii olarak bu durum sürdürülebilir bir durum olmadığından, ne olacaksa olsa da, soruna kalıcı bir çözüm getirilebilse diye düşünenler çoğalıyor. Krizin örtülü olmasının sebebi, finansal ve ticari piyasada fazla yabancı yatırımcının olmasındandır. Adam parasını Türkiye piyasasına yatırmış, bir şeyler daha kazanmak için ortalığı bulandırmamaya çalışıyor. Ekonominin dümenine yapışmış ellerden biride bunların eli. Bu durum ise finansal piyasada yabancılaşmayı daha da arttırıyor ve ekonomik işgali biraz daha yaygınlaştırıyor.

Türkiye resmi ve özel sektör eliyle borçlanma rekorları kırıyor. İhracat yapan Özel sektörün ihraç rakamlarına sahip çıkılırken, bu ihracatı yapan özel sektörün borcunu hesaba katıp borçtan saymamak ciddiye alınacak bir davranış değildir. Türkiye’nin yiğitleri borçlanacak kapı ve satacak bir şeyler kalmadığı zaman ne yapacaklar, düşünmek bile istemiyorum. Bu durum benden sonra tufan durumudur. Bugün yaptığımız şey, ekonomik sanal havanın biraz daha sürmesi için, Türkiye'nin şimdiye kadar yapmış olduğu birikimlerin özelleştirme adı altında yabancılara devridir.

Amerika’da veya Avrupa'da kriz çıktı çıkacak deniyor, Bizim piyasalar kılını bile kıpırdatmıyor. ABD Irak’a ilk bombayı attığı zaman piyasa çalkalanmış, dolar alt üst olmuştu, yani işadamından esnafa kadar hepsi bir şeylerden etkilenmişti. Artık piyasalar hiçbir şeyi umursamıyor. Böyle bir ekonomik yapı normal değildir, anormal bir sürece girilmiş demektir. Bu ekonomik politikanın hala sürdürülmeye çalışılması ise ülkemizin geleceğini karartıyor. Kısaca piyasa, sabah dükkânını açıp, akşama varlığından bir şeyler kaybetmemeye çalışıp ufak ufak sermayeden yiyerek dükkân kapatmaya alışmış vaziyete gelmiştir. Esnaf ve işadamı için bu durum, bir süre daha direnelim diyerek sürdürülebilecek bir durum değildir.

Aslında bu sürecin iki ucu da tıkanmış görünüyor. Anlayacağınız, ekonomik durumumuzu deyim yerinde ise, idare etmeye çalışıyoruz.

Aman, ekonomiden bana ne. Nasıl olsa yapacak bir işim yok, yaş olmuş elli dokuz, Allah vermiş iki çocuk, şu dar dünyada bir eksiğim kalmış, o da memleketin geleceği için bir çocuk. Vakit geçirmeden onu tamamlamaya çalışayım bari. Nasıl olsa Türkiye’de nitelik değil nicelik geçerli. Salarım ortaya, Mevlâm kayıra.

Necmi ÖZNEY

Hiç yorum yok: