Artık Türkiye’de ekonominin gayet iyi gittiği ve istikrarın bozulmaması gerektiğine yönelik, çok başarılı bir ekonomimiz olduğunu anlatan yazılar ve haberler azaldı. Ekonomi haberi diye yapay bir şekilde oluşturulmuş, bir takım dayanaksız ve magazinsel ekonomi haberleri daha bir ön plana çıkarılıyor.
Ama bir süre önce, allameliği kendinden menkul ekonomistler, üretmeden tüketen Türkiye ekonomisi hakkında ahkâm kesiyorlardı. Ne oldu da bunların bir kısmı övgü yazıları yazmaktan vazgeçtiler.
Türk insanı için değil, daha ziyade, vurguncu yabancı yatırımcılar için Türkiye fırsatlar ülkesi idi. Fakat onlar için de artık, Türkiye’de yağmalanacak, sömürülecek kayda değer bir şey kalmadı.
2007’nin ikinci yarısından itibaren ihracatçılar da, artık yüksek faiz, düşük kur politikasının ülkemizi yıkıma sürüklediğini söylüyorlar. Dış ticaretin diğer ayağı ithalat rakamları ise hiç konuşulmuyor.
Enflasyon oranı ne kadar gizlenirse gizlensin, halkın cebine, enflasyon oranı doğru olarak yansıyor ve yakıp geçiyor. Enflasyon oranlarının yeniden yükselişe geçmesi ve büyüme oranının düşmesinden ise en çok zararı işçi, memur ve küçük esnaf görüyor. Bu kesimlerin zora düşmesi, işlerinin bozulması, yöneticileri pek ilgilendirmiyor, dönüp bakmıyorlar bile. Ama bundan sonra gelecek darbe ise çiftçiye, üreticiye ve kademeli olarak da şirketlere yansıyacak, işte o zaman da dananın kuyruğu kopacak.
Mal ve hizmetlerdeki vergiler artıyor, besin maddelerindeki zam furyası, her malda hızla sürüyor. Herkes farkında, hayat giderek daha da pahalı ve yaşanamaz bir hale geliyor. Ama bunu belli bir kesim, dilenci ekonomisindeki rolünden ötürü pek fark etmiyor. Etse de yüklendiği rolden ötürü sesini hiç çıkaramıyor.
Çalışanlara, uzun süredir yılda yüzde 2-5 arası zam bile çok görülüyor. Kayıt dışı ekonominin ise genelin en az yarısı olduğu resmi olarak ortada iken, dolaylı ya da dolaysız vergileri ise yine her şeyden zarar gören halk ödüyor. Bu ödenilen abartılı vergilerin halka sosyal hizmet olarak geri döneceği ise, bu ortamda pek inanılacak gibi değil. Lüks harcama ve ithal malların çoğalması ise bir hakikat. Sahi, bu harcamaları kimler yapıyor acaba?
Son beş yılda bütçe harcamalarının neredeyse yarıya yakını, faiz ve faiz dışı harcamalara gidiyor. Bütçenin belli bir kısmı ise yerel yönetimlerin hakkı olan vergi gelirleri olarak aktarılıyor. Yerel yönetimlere aktarılan bu meblağın halka geri dönüşü hakça yapılıyor mu acaba?
Hortumları kesmiş bu ekonomik model ile refaha doğru, daha doğrusu kişi başı 10,000 dolara doğru yelken açmıştık. Yoksa bu ekonomik modelin adı yardım, sadaka ve yağma ekonomisi idiydi de, biz mi anlayamadık. Ekonomideki önemli değişiklik buydu herhalde.
Bu gerçekleri seslendirecek, hakikatleri halka doğru olarak anlatabilecek, bir siyasi kuruluş, bir sendika veya bir sivil toplum kuruluşu yok mudur? IMF politikalarına, görünüşte karşı çıkan kuruluşlar neden ortaya çıkıp ta halka bu konuları doğru olarak anlatamazlar.
Şimdi kendimize çok açık ve samimi olarak soralım. Birey olarak kendimiz ve genelde halkımız olarak, geleceğimizin güvencesi olacak sağlam bir tutanağımız varmıdır? Yarınlarımızın ekonomik güvencesi olarak sayabileceğimiz bir şeyler görebiliyor muyuz?
Necmi ÖZNEY
Ama bir süre önce, allameliği kendinden menkul ekonomistler, üretmeden tüketen Türkiye ekonomisi hakkında ahkâm kesiyorlardı. Ne oldu da bunların bir kısmı övgü yazıları yazmaktan vazgeçtiler.
Türk insanı için değil, daha ziyade, vurguncu yabancı yatırımcılar için Türkiye fırsatlar ülkesi idi. Fakat onlar için de artık, Türkiye’de yağmalanacak, sömürülecek kayda değer bir şey kalmadı.
2007’nin ikinci yarısından itibaren ihracatçılar da, artık yüksek faiz, düşük kur politikasının ülkemizi yıkıma sürüklediğini söylüyorlar. Dış ticaretin diğer ayağı ithalat rakamları ise hiç konuşulmuyor.
Enflasyon oranı ne kadar gizlenirse gizlensin, halkın cebine, enflasyon oranı doğru olarak yansıyor ve yakıp geçiyor. Enflasyon oranlarının yeniden yükselişe geçmesi ve büyüme oranının düşmesinden ise en çok zararı işçi, memur ve küçük esnaf görüyor. Bu kesimlerin zora düşmesi, işlerinin bozulması, yöneticileri pek ilgilendirmiyor, dönüp bakmıyorlar bile. Ama bundan sonra gelecek darbe ise çiftçiye, üreticiye ve kademeli olarak da şirketlere yansıyacak, işte o zaman da dananın kuyruğu kopacak.
Mal ve hizmetlerdeki vergiler artıyor, besin maddelerindeki zam furyası, her malda hızla sürüyor. Herkes farkında, hayat giderek daha da pahalı ve yaşanamaz bir hale geliyor. Ama bunu belli bir kesim, dilenci ekonomisindeki rolünden ötürü pek fark etmiyor. Etse de yüklendiği rolden ötürü sesini hiç çıkaramıyor.
Çalışanlara, uzun süredir yılda yüzde 2-5 arası zam bile çok görülüyor. Kayıt dışı ekonominin ise genelin en az yarısı olduğu resmi olarak ortada iken, dolaylı ya da dolaysız vergileri ise yine her şeyden zarar gören halk ödüyor. Bu ödenilen abartılı vergilerin halka sosyal hizmet olarak geri döneceği ise, bu ortamda pek inanılacak gibi değil. Lüks harcama ve ithal malların çoğalması ise bir hakikat. Sahi, bu harcamaları kimler yapıyor acaba?
Son beş yılda bütçe harcamalarının neredeyse yarıya yakını, faiz ve faiz dışı harcamalara gidiyor. Bütçenin belli bir kısmı ise yerel yönetimlerin hakkı olan vergi gelirleri olarak aktarılıyor. Yerel yönetimlere aktarılan bu meblağın halka geri dönüşü hakça yapılıyor mu acaba?
Hortumları kesmiş bu ekonomik model ile refaha doğru, daha doğrusu kişi başı 10,000 dolara doğru yelken açmıştık. Yoksa bu ekonomik modelin adı yardım, sadaka ve yağma ekonomisi idiydi de, biz mi anlayamadık. Ekonomideki önemli değişiklik buydu herhalde.
Bu gerçekleri seslendirecek, hakikatleri halka doğru olarak anlatabilecek, bir siyasi kuruluş, bir sendika veya bir sivil toplum kuruluşu yok mudur? IMF politikalarına, görünüşte karşı çıkan kuruluşlar neden ortaya çıkıp ta halka bu konuları doğru olarak anlatamazlar.
Şimdi kendimize çok açık ve samimi olarak soralım. Birey olarak kendimiz ve genelde halkımız olarak, geleceğimizin güvencesi olacak sağlam bir tutanağımız varmıdır? Yarınlarımızın ekonomik güvencesi olarak sayabileceğimiz bir şeyler görebiliyor muyuz?
Necmi ÖZNEY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder