Türkiye'de senelerce, Demokrasi'nin İslâm ile uyuşmaz, bağdaşmaz, olduğunu ısrarla ve inatla iddia ederek, insanların zihinleri bulandırarak ve insanları şüpheye sevk edip, dinlerini ciddîye alan saf ve temiz müminleri; cumhuriyet, laiklik ile İslâm arasında anlamsız, abes bir tercihe zorladılar. Onların özgürlüklerini ve kendilerine güvenlerini geliştirmek yerine, tam tersine, birilerine itaat etme kültürünü yerleştirdiler. Din adına ve kendisine Vahiy gelmişçesine davranan din tacirleri karşısında boyun eğmeye yönelttiler. Ama İslâm’ı politik olarak kullananlar 28 Şubat ile birlikte birdenbire, çok hızlı bir şekilde Demokrasi savunucusu kesildiler.
Tamam, bu takiyyedir. İşin açık Türkçesi ile topluma karşı yapılmış bir sahtekârlıktır. Bir an bunun politik manevra olarak yapılmış bir davranış diye düşünüp kabul ettiğimizi varsayalım. Böyle bir olayın kabulü mümkün değil ya. Peki, bir insanın kendi vicdan muhasebesi yok mudur? Kendi haysiyetini ve onurunu düşünüp şereflerinin ne duruma geldiğini gördüklerinde bu insancıkların içini ateşler basmaz mı? İnsanın içine ateş basması demek, bir insanın kendi kendisi ile hesaplaşması demektir. Ve bu kendi kendine yapılmış bir itiraf sayılır. İşte, insan onur ve haysiyeti kendisini burada göstermektedir. Adam gibi adam, kendisiyle, doğruları ve yanlışları ile hesaplaşabilen ve hatalarını izah, ifşa ve kabul edebilen bir insan demektir.
Genç üniversiteli kız öğrencileri, türban konusunda, İslâm’ı alet ederek politik amaçlarında kullanabilmek için devamlı tahrik ettikten sonra sistem onları kabul etmeyip türbana karşı çıkmaya başlayınca, ortaya çıkıp " Ey vatandaşlar, bütün bunlara sebep benim. Hesap soracaksanız bana sorun. “ demek yürekliliğini göstermek yerine susmayı veya köşelerinden samimiyetsiz beyanlar vermeyi tercih etmek de tipik bir şeref yoksunluğudur.
Hatırlayın, Vietnam Savaşı'nda Amerika'yı protesto etmek için üzerine benzin döküp kendisini alev alev yakan. Bu esnada göğsüne kavuşturduğu ellerini dahi açmadan ve ölürken dahi büyük bir onurla savunduğu meselesinin arkasında duran bazılarının müşrik dediği rahiplerin gösterdiği bu haysiyet, onların ikiyüzlü insanlardan, Allah katında da kul katında da daha kıymetli olduğunu göstermez mi?
Daha birkaç yıl öncesine gelinceye kadar, AB ve ABD’yi yerden yere vuran, Bunların zındık olduğunu ileri süren, Avrupa Birliği'ni Hıristiyan Kulübü, Amerika'yı Şeytan, hem de büyük şeytan ilân edenlerin. Birkaç yıl gibi kısa bir sürede yüz seksen derece çark ederek dün dediklerinin bugün tam tersini hem de görülmemiş bir imanla müdafaa etmeleri. Dün Avrupa'lara, Amerika'lara hakaret edenlerin bugün el açıp aynı kapılardan dolar dilenmeleri, utanmazca medet ummaları, hiç hayâ etmeden Batıcı, Avrupacı, Amerikacı rolüne soyunmaları, Batı'yı âdeta bir yeryüzü cenneti gibi göstermeye başlamaları, hatta gönüllü Batı Misyonerliği yapmaları ve ılımlı İslam söylemleri karakteristik bir haysiyet zaafıdır.
Şayet bütün bu keskin ve sert virajlı U dönüşlerinin ciddî ve kabul edilebilir bir izahını yapabilseler belki bu dönüşlerinin bir anlamı olabilirdi ama bunu yapamayacakları için ki yine bir haysiyet zaafı olmaktadır.
Demokrasi'yi, Demokratik Hukuk Devleti'ni, Hak ve Hürriyetleri, Türk halkının bizzat kendisi namına ve kendisi olarak değil de Avrupa Birliği tarafından teftiş edileceği endişesi ile Avrupa Birliği gibi sonu ne olduğu belli olmayan bir serüvene hesapsız kitapsız dalmak. Avrupa'ya ve Avrupa Birliği'ne hesap verme ezikliği ile onlarla hoş geçinmek, yardakçılık etmek, yaltaklanmak ve bir şeyler talep etmek de insan haysiyeti bakımından bir başka zaaf örneğidir.
Yani dün bulundukları noktanın bugün tam karşısına gelecek şekilde değişmeleri, sıradan bir kişi için anlaşılabilir ve hoş görülebilir bir şey olabileceği halde, bir seçilmiş için ne söylenir bilemem ama bu en hafif tabiri ile apaçık bir davranış bozukluğu demektir.
Necmi ÖZNEY
Necmi ÖZNEY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder