Avrupa Birliği'nin içine giren her devlet bağımsız kimliğini, milli duruşunu ve istiklalini zaman içersinde kaybedecektir. Zaten AB’nin kuruluş amacı budur. Avrupa sınırları içinde yer alan Hıristiyan devletlerde bu sona doğru gitmektedirler fakat onlar için tek fark Hıristiyan oluşlarıdır. Hangi mezhepten olurlarsa olsunlar onların eriyeceği pota Vatikan olacaktır.
Türkiye için de aynı milli ve dini son kaçınılmazdır. İnanmıyorum diyen varsa misyonerlik faaliyetlerini biraz ucundan incelesin yeter.
Ben bu planlı, kapsamlı, kirli ve kalleş AB politika projesi içersinde her gün bir yeri eritilen bir Türkiye görmekten bıktım. Bizleri alıştırmaya çalıştıklar alt kimlik, üst kimlik ne anlama geliyor bir bakalım.
Türkiye’de şimdiye kadar etnik kimlik sorunu yoktu. Bir kimlik sorunu ortaya atıldı. Alt kimlik, üst kimlik derken halk bu kimlik olayına halkı alıştırılmaya çalışılıyor. AB planlarına göre Türklerin Avrupa’da yeri yok. Ama Türk milleti mevcut plan içersinde oluşturulmaya çalışan sözde Avrupa Milleti içersinde bir alt kimlik olarak yaşamayı kabul ederse ki, kabul etmek zorunda bırakılmaya uğraşılıyor. Türkiye, AB'ye üyelik belgesini imzaladığı an kendi eliyle Türklüğüne de bağımsızlığını da teslim etmiş olacaktır. İşte alıştırılmaya çalışılan Alt veya üst kimlik hikâyesi budur.
Devletini kaybeden milletler zaman içersinde yok olurlar. Devletsiz bir millet tarihten silinir. İşte şu anda da, AB içersinde alt kimlik olarak yaşayacak Türk milleti için AB tarafından planlanan müstakbel akıbet budur.
Orta Asyalara kadar gitmeyelim. Selçuklularla, Osmanlılarla zirvelere ulaşan. Binlerce yıl Türklüğün ve İslam’ın temsilcisi olmuş ve bugün de Türkiye Cumhuriyeti devletiyle Edirne ve Ardahan arasına sıkışmış bir devin yüzüstü yere kapanmasından, tümü uyduruk AB aşkı yüzünden Türk devletinin ve Türklerin tarihlerinin sonuna gelmeleri olasılığından bahsediyoruz. Bu Türklerin bir daha dirilmemek üzere uyuşması ve sonunda yok olması demektir. İşte Türkiye’ye yapılmak istenen şey açıkça budur.
Türkiye artık bir tercih yapması dönemine girmiştir. Ya bağımsız Büyük Türkiye olacak ya da yok olmayı kabul edecek.
Türkler, şu anda var olma ile yok olma çizgisinin tam ortasındadır. Türkler şu anda, tarih sahnesine çıktıklarından bu yana, tarih içersinde karşılaşmış olduğu en güçlü krizle karşı karşıyadır. Benim canım ülkem, 1919'un şartlarından daha ağır şartlar altında, üstüne üstlük duyarsızlıklar içersinde bir mücadele veriyor.
Kapımızın önüne gelen felaketi görüp, anlamamak ve tedbir almamak aptallıktır. Evlatlarımızı kaybetmekten, vatanımızı kaybetmekten korkmalıyız. Süfli durumlara düşmekten, şehit kanlarının boyadığı bayrağımızın dalgalanmamasından korkmalıyız. Böyle korkular milletimi tedbir almaya ve uyanık kalmaya mecbur eder.
Türkiye Avrupa Birliği'ne yamandığı an milli bütünlüğünü kaybetme sürecine girdi demektir. Hele Türkiye'yi bu mecraya sürükleyenlerin vaziyetin vahametini idrak edemediklerini görünce endişeler bin kat daha artıyor. Çekilmeye çalışıldığımız cendere, yarını karanlık, kültürel yıkım, siyasi komplolarla hazırlanmış bir Avrupa Birliği projesi.
İşbirlikçiler küresel kan emici tekellerin bayraklarını Yurdumuzun en mahrem yerlerine dikmeye çalışıyorlar.
Şu anda toplumun bilinci kilitlenmiş durumda. İşte tehlikenin büyüklüğü de burada. 1919 yılında Kuvayı Milliye Ruhu Türkiye'nin her yanını sarmıştı. 1919'un kahramanları ise şu anda devirleri geçti diye alay mevzuu ediliyor. Türkiye, keşke 1919'da olduğu gibi kaba bir düşman saldırısına maruz kalsaydı. En azından düşman, hiç değilse hedefini belli ederdi.
Acilen, fedakâr ve şuurlu insanların örgütleyeceği yeni bir Kuvayı Milliye Ruhu'nu tüm Türkiye'de yeniden diriltmemiz lazım. Zira Anadolu coğrafyası çok tehlikeli bir coğrafyadır, asla zayıflık kabul etmez. Bu coğrafyada zayıf, dirayetsiz bir devletin ayakta kalmasına asla imkân yoktur. Tarih zayıf, dirayetsiz devletleri hemen yutar. Türkiye'nin yutulması demek Orta Asya'nın, bin yıldır bayraktarlığını yaptığı Müslüman âleminin de yutulması demektir.
Türkiye'yi bu hale düşürmeye çalışanlar, bu milleti Avrupa'nın alt kimliği olarak, Avrupa’ya fedai, muhbir ve ajan olarak kullanmayı hedeflemektedir. Bu milletin evlatlarını Avrupa'nın paralı askerleri olarak savaşmaya zorlayacaklar. Anzak askerleri gibi emperyalist çıkarlar uğruna masum milletlerin kanına girecek tetikçiler yapacaklar. İşte planladıkları budur. Zamanında bu tuzaktan yemlenmiş, bir ara kahpe Bizans’ın paralı askerliğini yapmış olan Hunlar, Avarlar, Bulgar Türkleri neredeler şimdi.
Bu yüzden yeniden çok şuurlu bir Kuvayı Milliye Ruhu'na, üç Beş paralık siyasi parti ayakçısına değil, gerçek yurtseverliği kendisine görev edinmiş aydınlara, gerçek kahramanlara ihtiyacımız var. Unutmayalım ki üzerinde yaşadığımız vatan topraklarını Kuvayı Milliye ruhu ile kurtardık. Türkiye, bu durumdan daha fazla küçülemez ve milletin meclisinde şehitlerin kanları ile yazılmış olan “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir." sözünü tatbik etmesi gerekenlerin, bunu yapmadıkları takdirde kendi meşruiyetlerini kendi elleriyle yok edecekleri kesindir. Bu yazı kesinlikle bir komplo teorisi değildir. Günlük olayları takip edin yeter. Zaten bu senaryo ortalık sahnede her gün oynanıyor.
15 kınalı kuzumuzun şehit edilişinden sonra bu bayramı kutlamak içinizden geliyorsa eğer, bayramınız kutlu olsun. Ama önce hepimizin başı sağ olsun.
Necmi ÖZNEY
Türkiye için de aynı milli ve dini son kaçınılmazdır. İnanmıyorum diyen varsa misyonerlik faaliyetlerini biraz ucundan incelesin yeter.
Ben bu planlı, kapsamlı, kirli ve kalleş AB politika projesi içersinde her gün bir yeri eritilen bir Türkiye görmekten bıktım. Bizleri alıştırmaya çalıştıklar alt kimlik, üst kimlik ne anlama geliyor bir bakalım.
Türkiye’de şimdiye kadar etnik kimlik sorunu yoktu. Bir kimlik sorunu ortaya atıldı. Alt kimlik, üst kimlik derken halk bu kimlik olayına halkı alıştırılmaya çalışılıyor. AB planlarına göre Türklerin Avrupa’da yeri yok. Ama Türk milleti mevcut plan içersinde oluşturulmaya çalışan sözde Avrupa Milleti içersinde bir alt kimlik olarak yaşamayı kabul ederse ki, kabul etmek zorunda bırakılmaya uğraşılıyor. Türkiye, AB'ye üyelik belgesini imzaladığı an kendi eliyle Türklüğüne de bağımsızlığını da teslim etmiş olacaktır. İşte alıştırılmaya çalışılan Alt veya üst kimlik hikâyesi budur.
Devletini kaybeden milletler zaman içersinde yok olurlar. Devletsiz bir millet tarihten silinir. İşte şu anda da, AB içersinde alt kimlik olarak yaşayacak Türk milleti için AB tarafından planlanan müstakbel akıbet budur.
Orta Asyalara kadar gitmeyelim. Selçuklularla, Osmanlılarla zirvelere ulaşan. Binlerce yıl Türklüğün ve İslam’ın temsilcisi olmuş ve bugün de Türkiye Cumhuriyeti devletiyle Edirne ve Ardahan arasına sıkışmış bir devin yüzüstü yere kapanmasından, tümü uyduruk AB aşkı yüzünden Türk devletinin ve Türklerin tarihlerinin sonuna gelmeleri olasılığından bahsediyoruz. Bu Türklerin bir daha dirilmemek üzere uyuşması ve sonunda yok olması demektir. İşte Türkiye’ye yapılmak istenen şey açıkça budur.
Türkiye artık bir tercih yapması dönemine girmiştir. Ya bağımsız Büyük Türkiye olacak ya da yok olmayı kabul edecek.
Türkler, şu anda var olma ile yok olma çizgisinin tam ortasındadır. Türkler şu anda, tarih sahnesine çıktıklarından bu yana, tarih içersinde karşılaşmış olduğu en güçlü krizle karşı karşıyadır. Benim canım ülkem, 1919'un şartlarından daha ağır şartlar altında, üstüne üstlük duyarsızlıklar içersinde bir mücadele veriyor.
Kapımızın önüne gelen felaketi görüp, anlamamak ve tedbir almamak aptallıktır. Evlatlarımızı kaybetmekten, vatanımızı kaybetmekten korkmalıyız. Süfli durumlara düşmekten, şehit kanlarının boyadığı bayrağımızın dalgalanmamasından korkmalıyız. Böyle korkular milletimi tedbir almaya ve uyanık kalmaya mecbur eder.
Türkiye Avrupa Birliği'ne yamandığı an milli bütünlüğünü kaybetme sürecine girdi demektir. Hele Türkiye'yi bu mecraya sürükleyenlerin vaziyetin vahametini idrak edemediklerini görünce endişeler bin kat daha artıyor. Çekilmeye çalışıldığımız cendere, yarını karanlık, kültürel yıkım, siyasi komplolarla hazırlanmış bir Avrupa Birliği projesi.
İşbirlikçiler küresel kan emici tekellerin bayraklarını Yurdumuzun en mahrem yerlerine dikmeye çalışıyorlar.
Şu anda toplumun bilinci kilitlenmiş durumda. İşte tehlikenin büyüklüğü de burada. 1919 yılında Kuvayı Milliye Ruhu Türkiye'nin her yanını sarmıştı. 1919'un kahramanları ise şu anda devirleri geçti diye alay mevzuu ediliyor. Türkiye, keşke 1919'da olduğu gibi kaba bir düşman saldırısına maruz kalsaydı. En azından düşman, hiç değilse hedefini belli ederdi.
Acilen, fedakâr ve şuurlu insanların örgütleyeceği yeni bir Kuvayı Milliye Ruhu'nu tüm Türkiye'de yeniden diriltmemiz lazım. Zira Anadolu coğrafyası çok tehlikeli bir coğrafyadır, asla zayıflık kabul etmez. Bu coğrafyada zayıf, dirayetsiz bir devletin ayakta kalmasına asla imkân yoktur. Tarih zayıf, dirayetsiz devletleri hemen yutar. Türkiye'nin yutulması demek Orta Asya'nın, bin yıldır bayraktarlığını yaptığı Müslüman âleminin de yutulması demektir.
Türkiye'yi bu hale düşürmeye çalışanlar, bu milleti Avrupa'nın alt kimliği olarak, Avrupa’ya fedai, muhbir ve ajan olarak kullanmayı hedeflemektedir. Bu milletin evlatlarını Avrupa'nın paralı askerleri olarak savaşmaya zorlayacaklar. Anzak askerleri gibi emperyalist çıkarlar uğruna masum milletlerin kanına girecek tetikçiler yapacaklar. İşte planladıkları budur. Zamanında bu tuzaktan yemlenmiş, bir ara kahpe Bizans’ın paralı askerliğini yapmış olan Hunlar, Avarlar, Bulgar Türkleri neredeler şimdi.
Bu yüzden yeniden çok şuurlu bir Kuvayı Milliye Ruhu'na, üç Beş paralık siyasi parti ayakçısına değil, gerçek yurtseverliği kendisine görev edinmiş aydınlara, gerçek kahramanlara ihtiyacımız var. Unutmayalım ki üzerinde yaşadığımız vatan topraklarını Kuvayı Milliye ruhu ile kurtardık. Türkiye, bu durumdan daha fazla küçülemez ve milletin meclisinde şehitlerin kanları ile yazılmış olan “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir." sözünü tatbik etmesi gerekenlerin, bunu yapmadıkları takdirde kendi meşruiyetlerini kendi elleriyle yok edecekleri kesindir. Bu yazı kesinlikle bir komplo teorisi değildir. Günlük olayları takip edin yeter. Zaten bu senaryo ortalık sahnede her gün oynanıyor.
15 kınalı kuzumuzun şehit edilişinden sonra bu bayramı kutlamak içinizden geliyorsa eğer, bayramınız kutlu olsun. Ama önce hepimizin başı sağ olsun.
Necmi ÖZNEY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder