13 Mayıs 2008 Salı

TÜRKİYE’NİN BİRİKMİŞ İŞGÜCÜ ENERJİSİ NASIL YÖNLENDİRİLECEK?

Bu memleketin genel halinin her geçen gün biraz daha kötüye gitmekte olduğunu söylemek abartılı ve yanlış bir söylem olarak görülmemelidir.

İnsanlarda genellikle geçmişe karşı bir hasret duyma, geçmiş zamanları hasretle hatırlama ve bugününü beğenmeme eğilimi her zaman vardır, fakat Türkiye’de bugün günü beğenmeme hali böyle bir insani huya bağlanmamalıdır. Yurdumuzun ve milletimizin başı zaten ne zaman şöyle bir rahat yüzü gördü ki? Şu an içinde bulunduğumuz vaziyet, “şimdiye kadar bundan daha kötü günlerde gördük” diyerek kendimizi kandırmaya çalışacağımız türden değildir.

Şimdiki durum ise bunların hiçbirisine benzemiyor. İlan edilmiş bir savaş yok, ama her gün şehit haberleri geliyor. İşgal altında değiliz, Pera’da yabancı askerler yok ama ABD ve AB’nin dayatmaları işgal günlerindeki gibi.

Kıtlık yok, pahalılık ve parasızlık içinde, açlık sınırı altında veya açlık sınırında yaşayanlar var, ama henüz aç mezarı yok. Pek bir şey anlayamazsak ta iyi kötü idare edildiğimiz bir demokrasimiz var. Bundan iyisi Şam’da kayısı diyebiliriz.

İşsizlik ve yoksulluk tavan yapmış olmasına rağmen geleneksel aile dayanışması sayesinde geçinmeye çalışıyoruz. Sayıları ve ekonomik dayanma güçleri azaldığı halde, hala direnen, bir şeyler üretmeye çalışan, dürüst ve namuslu insanlar sayesinde yıkılmıyoruz. İyi kötü ayakta durabiliyoruz.

Aile reisinin asgari ücretle çalıştığı dört kişilik bir ailenin ortalama 7200 TL kazandığı ve bu ailede fert başına milli gelirin 1800 TL yani 1385 dolar olduğu hesabından yola çıkarak, bizden daha fakir ülkelere bakıp, buna da şükür demek varken niçin bizden daha iyi ülkelere bakıp şikâyet ediyoruz? Bir yiyip bin şükretmemiz gerekmez mi? Adam başı, giyim, kira, gıda ve diğer ihtiyaçlar için günde kelle başı beş TL. Şükürler olsun!

Her yönden güçlü bir potansiyele sahip olan bu millet, bu yurt ve bu devlet, yönetiliyormuş gibi yapılıyor. Ekonomik ve politik problemler, milletin gücünün aktif hale dönüşmesine engel oluyor. Politika bu durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Geliyorum diyen kriz, zannedildiğinden daha derin ve daha büyük boyutlarda olabilir.

Ülkemizde işgücünün büyük bir kısmı atıl halde tutulmaktadır, Daha da kötüsü, bütün milletin gücünü ateşleyecek olan, sosyal, manevi ve kültürel gücümüz ise atıl hale getirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye'de ve Türk İnsanı'nda, birikmiş bulunan potansiyel enerji ciddi bir birikim içindedir. Bu enerji eğitim ve kültürle çoğalır, dünya görüşümüzü şekillendirebilir, gelecek hayallerimizi oluşturabilir ve durmadan yeni katılımlarla artabilir. Bu güç biriktikçe birikiyor, fakat her ne oluyorsa oluyor, önüne set çekilip ruhsuzlaştırılıyor, moraller çöküyor.

Yurdumuz ve milletimiz, her türlü olumsuzluklara rağmen, hala büyük, hatta çok büyük, bir ekonomik devrimi ateşleyecek ve motoru olabilecek kadar büyük. Bu büyüklük sıkışmış dişlilerinin arasına çomak sokularak önlenmeye çalışılmaktadır. Eğer bu büyüklüğü işler hale getirebilirsek ki, biz Türkler, inanın dağları yerinden söker onları tekrardan yüceltiriz. Ne yazık ki, Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin önünü açacak olanlar şu an Türkiye’nin önünü kapatmakla meşguller.

Ekonomisi politik olarak beslenemeyen bir milletin gücü, ya doğduğu yerde boğulur ya da her işinde yozlaşma hâkim olur. Gücün ve enerjinin kökü ve motoru Türk Milletidir ancak, ne etken bir işgücü planlaması, ne de bu olumsuzlukları yok edecek politik planı vardır.

Necmi ÖZNEY

Hiç yorum yok: