6 Şubat 2008 Çarşamba

HALK TEHLİKELİ BİR ŞEKİLDE BÖLÜNMEYE ÇALIŞILIYOR

Politikacı geleneğindeki en tipik davranış kalıplarından birisi, etrafı tenha bulduğu zaman kahraman rolüne soyunmaktır. Bir mesele hakkında ne getirir ne götürür hiç tartıp biçilmeden risk unsuru yüksek söylem ve eylemlere girişilir, bunun karşısında ki rüzgâr sert esmeye başladığı zaman ise, bütün zararları, milletin zarar hanesine yazıp, erkekliğin onda dokuzu seçeneğine başvurulur.

Türk milleti yalnızca belli bir partiye oy verenlerden meydana gelmiyor. Hiçbir partiye oy vermeyenler, tarafsız kalanlar ve muhalefete oy vermiş olanların düşünceleri de halk iradesi sayılmaz mı? İşte bu iradenin, ekonominin ve daha nice mühim meselenin üstü kalın bir türbanla örtülüyor. Genelde ki kötü gidişin gözlerden gizlenebilmesi ve şüphelenmeye başlayan ve hatta taraf değiştirmeye meyilli oyların paylaşım savaşı başlatıldı. Bir tanesini oy kaybetmeme, bir diğerini ise memnun olmayan oyları kapma telaşı sardı.

Öyle görünüyor ki, türban meselesinin çözümünü politikacılar kesinlikle istemiyorlar. Eğer söylendiği gibi her yer güllük gülistanlık olsaydı, ekonomi yolunda gitseydi hiç bir şekilde ortaya atılmazdı. Kabul edilse de edilmese de, türban meselesi içine başka şeyleri de alarak, sonradan kontrolden çıkacak bir şekilde genişleme trendine girecektir. Çünkü bu işin sonu türbanla bitmez. Hedef yalnızca türbanla sınırlı değildir.

Türban meselesinin bu hale dönüşmesinin bir başka ayağı ise, böyle dayatmalar karşısında hakkını arayabilecek sivil toplum kurumları olmayan topluma, sonunda tek çözüm olarak en son merci AB'nin hakem olarak gösterilmesi ve neticenin toplumu daha da kötü bir hale getirerek bağımsızlık bilincinin kırılması sürecini hızlandıracağını söylemek falcılık sayılmaz.

Bu ekonomi ile bu halkın ekonomik iyileşmesi beklenemez. Bu ekonomiden halk için iyi bir şey çıkmaz. Halkı ve seçmenini mutlu etmek ve beklentilerini karşılamak ve iktidar için tek seçenek AB ve onun ihsan ve verecekleridir. Ekonomik bağımsızlığı olmayan birey veya toplumdan da özgür davranışlar beklenemez.

Uzun uzun düşünecek halimiz yok. Görünen köy kılavuz istemez. Türkiye'nin geleceğini satarak günü kurtarmak. Batının istediği kıvama gelinceye kadar her şeyi bitirmekte bundan böyle ekonomiye bir çare olamayacak.

Türkiye’de ki her parti için geçerli olan, bilgi birikim düzeyinin yetmezliği ve tarih bilincinin olmaması yüzünden bu haldeyiz. Hangi parti iktidara gelirse gelsin, bilin ki iktidara gelen parti bir diğerinden daha fazla AB'ci olur.

Ekonomik sonuç, artık bıçak sırtında görünüyor. Fark ettirmemeye çalışılıyor ama yürekler korkuyla çarpıyor. Hatta Katolik nikâhı gibi onur kırıcı söylemlerin sahiplerinin bile artık yüzü gülmüyor. Avrupa, Türklerin burnunu her gün biraz daha çok sürtmeye çalışıyor. 2007 kayıp yıl ama 2008 iyi olacak söylemleri inanılmayacak söylemdir. Yani 2008 ve hatta 2009 dan da bir şeyler beklenmemeli.

Avrupalılar önünde boğazlanacak bir kurban olarak görüldüğümüzün farkında bile olamıyoruz. Davranışlardan açıkça ortaya çıkan bu değil mi? Avrupalı susadı. Artık ona ne kadar su verirsen ver, onları kesmez. AB’nin susuzluğunu gideremezsin.

Avrupa, kendisine karşılıksız bir kara sevda ile tutulmuş, aklını, aklı ile birlikte saygı duyulacak birçok şeyini de bu uğurda yok etmiş, en mühimi, kendisine olan saygısını ve inancını kaybetmiş köklü ve soylu bir devlet olan Türkiye ile, bazen gizli gizli, bazen de açıkça alay eden, ona istediği her şeyi kabul ettirebilecek bir hayat kadını gibi davranışını sergilemeye devam ediyor. Hala inanabiliyor muyuz? Veya hala inanacak mıyız?

Ey güzel Allah’ım, bizi kimler idare etmiş, nasıl yönetmiş hala farkında değiliz. Her millet kendi layığı ile idare edilir demişler, tamam kabulüm ama bu kadarı da çok yüce Rabbim. Cehennemi Dünyada yaşatma bize.

Necmi ÖZNEY

Hiç yorum yok: