AB'nin Türkiye'yi üyeliğe kabul etmesi mümkün değildir. AB mevcut ortak tarım politikasına, tarımsal nüfusu Türkiye'ninki kadar büyük ve yoksul bir ülkeyi dâhil etmek istese de edemez, çünkü buna ayıracak kaynağı yok. AB Türkiye gibi yetmiş milyon nüfusu ile kalabalık ve yoksul bir ülkeye serbest dolaşım hakkı da veremez, çünkü bunun yaratacağı büyük göç dalgası AB içinde çok büyük ekonomik ve sosyal bir deprem yaratır. Zaten şu an işsizlikle boğuşan Avrupa halkını isyan ettirecek duruma getirir. Hele bir de Avrupa halkının ve yönetici sınıfının çoğunluğunun, tarihi ve kültürel sebeplerle Türkiye'yi Avrupa'nın bir parçası olarak görmemesini katarsak düşünün artık. Avrupa'da böyle düşünenler asla Türkiye'nin Avrupa Parlamentosunda en çok temsilcisiyle, Avrupa'nın yönetiminde söz sahibi bir ülke haline gelmesine izin vermeyecektir. Anlayacağınız, Avrupa'nın Türkiye'yi üyeliğe almaması için sebep arasanız sayamayacağınız kadar çoktur.
Buna karşılık Avrupa'nın Türkiye'yi başıboş bırakmaması için kendi hayati sebepleri vardır. En önemlisi, Türk dış ticaretini mahveden, buna karşılık Avrupa'ya her yıl milyarlarca dolar dış ticaret fazlası sağlayan gümrük birliği AB için vaz geçemeyeceği bir avantajdır. Özellikle Avrupa otomotiv sanayii için Türkiye'nin açık pazar olması AB için hayati önem taşır.
Ayrıca bu sayede AB sermayesi Türkiye'nin sanayi ve ticaretini, dolayısıyla sanayileşme, kalkınma sürecini de büyük ölçüde denetim altına almayı başarmıştır. Böylece AB'nin diğer ülkelerde ki birçok pazarını elinden alabilecek bir rakibin ortaya çıkmasının engellemesi sağlanmıştır. AB bu avantajlı anlaşmayı Türkiye'yi AB'ye çok yakında tam üye olacaksın diye kandırarak elde etmiştir. Gümrük Birliğinin yanı sıra AB bir dünya gücü olma hedefi doğrultusunda Türkiye'nin jeostratejik konumundan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünden de yararlanmak istemektedir. Şimdi adamlar Montrö Antlaşmasının feshedilmesini, Boğazların ve Türk sınırlarının Türkiye ve AB'nin ortak denetiminde olması gerektiğini söyleyecekler ve çok yakında bunu da isteyeceklerdir. Planlarının süreci bunu işaret etmeye başladı. AB'nin üye yapmadığı bir Türkiye'den sağlamakta olduğu ekonomik avantajları sürdürmek, ayrıca yeni siyasi ve askeri avantajlar da elde edebilmek için yeni bir formüllere ihtiyacı vardır.
AB yöneticileri aslında Türkiye ile olan ilişkilerini bir süre daha tam üyelik hikayesi ile sürdürmeye niyetliydi, çünkü bu sayede Kıbrıs, Ege, Ermenistan, azınlıklar, Rum Patrikhanesi gibi konularda Türkiye'den taviz koparması çok daha kolaydı. Ancak AB yöneticilerinin Türkiye'ye yönelik üyelik vaatlerinin kandırmaca olduğunu AB halkı bir türlü anlayamadı, itirazlar yükseldi ve AB'nin bu oyunu erken bozuldu.
Gelinen bu noktada AB üyeliğinin Türkiye'ye sağlayacağı herhangi bir avantaj kalmamıştır. Bundan sonra olmaz ya, tam üye olunsa dahi Türkiye'nin kayıpları hangi taraftan bakarsanız çok ve altından kalkılamaz olacaktır.
Türkiye'nin Brüksel'in sömürgesi olması anlamına gelecek olan özel statü veya tam üyelik bile kesinlikle kabul edilmemelidir. Üyelik pozisyonu tıkanan bir Türkiye AB üyeliği beklemekten vazgeçtiğini açıklamalı ve gümrük birliğini de askıya almalıdır. Bunun döviz kuru, bono piyasası ve borsadaki yalancı, şişirilmiş rakamları söndürmesi dışında Türk ekonomisine hiç bir olumsuz etkisi olmayacak, bilakis Türk ekonomisi bu sayede yeniden gerçek büyüme ve kalkınma rayına oturacaktır.
AB yalanlarına son vermek sayesinde AB'nin bizden reform adı altında istekleri, Türkiye'deki iç barışı bozacak, ülkenin bağımsızlığını, devletin üniter ve laik yapısını tehlikeye atacak bitmek bilmeyen siyasi dayatmalardan kurtulmanın da Türkiye'nin selameti açısından son derece hayırlı olacağı açıktır.
Türk halkı bunun bilincinde. Aslında hükümetlerde bu işin böyle olduğunu biliyorlar. Ama politik malzeme olarak kullanıldığında, çok iyi bir halkı uyutma yöntemi. Türkiye'ye çok yazık ediliyor çok.
Necmi ÖZNEY
10.07.2007 Memleket haber – Asa haber
17 Temmuz 2007 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder