ABD ve AB'nin, kendinden olmayan halklar ve devletlerle olan ilişkilerini hangi konuda olursa olsun, bir medeniyetler çatışması olarak görme eğilimi yeni bir yaklaşım tarzı değildir.Bu tarz orta çağdan beri, süreç içinde zayıflamayan ve yok olmayan, sözüm ona medeni dünyanın amentüsüdür.
Avrupa'da Hıristiyanlık dininin yayılmaya başladığı tarihten itibaren, Avrupalının zihninde artık Dünya ve insanlık yalnızca iki parçadan ibaret olmuştur. Bunlardan birisi, Hıristiyan Avrupalı, yani iyiler. İkincisi ise diğerleri yani Avrupalı olmayanlar, onlara göre kâfirler, putperestler yani kötüler. Avrupalıya göre Müslümanlar, Çinliler, Afrikalılar ve diğer tüm Avrupalı olmayan insanlar.
Daha çok din merkezli olan bu yaklaşım zamanla, rasyonalizm ve ulusçuluğun gelişmesiyle birlikte yerini daha başka kavramlara bırakmıştır. Artık Avrupa kendine medeni dünya adını verirken, diğerlerine, yani Hıristiyan olmayanlar ve diğer Dünya halklarına alt ırklar, gelişmemişler, az gelişmişler gibi sıfatlar takmayı ve o şekilde bakmayı uygun görmüştür.
Kültürel, siyasi ve yasal örgüte sahip bir insan topluluğunun, belli bir halkın, bölgenin, ulusun sahip olduğu toplam kültür ve yaşam şekli o toplumun medeniyetidir. Avrupalıya göre ise medeniyet sosyal gelişmede kendileri gibi olmak, olarak tanımlanır. Bu tanıma göre bazı toplumlar diğerlerinden daha medenidirler yani kendileri. Hıristiyan veya Avrupalı olmayanlar medeniyetten yoksun sayılabilir. İşte Batı halkı için medeniyetler çatışması sözü kullanıldığı zaman daha çok kastedilen anlam budur ve burada Avrupa medeniyetinin aslında tek medeniyet olduğu, diğerlerinin ise medeni olmadığı, en azından geri medeniyetler olduğu ön kabulü vardır ve bu anlamda Haçlı Seferleri'ndeki yaklaşım ile 21. yüzyıl dünyasında Batı'nın medeniyetler çatışmasındaki hareket noktası aynıdır.
At gözlüğü takmış insaniyetten nasibini almamış ve akıllı olduğunu zannedip akılsızca ve vahşice bir şekilde hareket eden Batı'nın zihninde hep bu salakça iyi ve kötü ayırımı vardır ve bu ayırımda her milletin bir yeri vardır. Bu ayırım zaman içinde barbar-şehirli, şeytan (kötü)-Tanrı (iyi), üst ırk-alt ırk, medeni-gayri medeni şeklinde tanımlanmıştır.
Soğuk Savaş'ın, yani komünizm ve kapitalizm rekabetinin, sona ermesiyle Amerikalılar ve Avrupalılara göre ABD'nin Dünyayı düzene sokma görevi henüz bitmemiştir. Şimdi düşman, Batı medeniyetinin dışında kalanlardır. Eğer Batı birleşmez ise, diğerleri Batılı ülkeleri tek tek ortadan kaldıracaklardır düşüncesi ve korkusu hâkimdir. Burada Batı'dan kasıt ise Yahudi, Hıristiyan dini ve kültürü, eski Yunan ve Roma geleneği, Batı Avrupa halkları ve onlardan türemiş sözüm ona medeni dünyadır.
Aslında tüm bu gelişmelerin özünde yatan, evangelist Huntington'ın Soğuk Savaş sonrasında gündeme taşıdığı medeniyetler çatışması mantığıdır. 11 Eylül'den sonra iki kez Haçlı Seferi yaptıklarını söyleyen Oğul Bush'un dış politika anlayışı Huntington'ın barbarca anlayışına bakılmadan anlaşılamaz.
ABD dünyayı ak ve kara olarak ikiye bölmekte, kara olanların yaşam hakkını dahi göz ardı edebilmektedir. Salt askeri güce dayalı, uzlaşıdan, insanlıktan uzak, ötekini dışlayan yaklaşımıyla ABD aslında çözüm değil intikam ister görüntüsü vermektedir. 11 Eylül'ün sorumlusu olduğunu düşündüğü ülke ve halkların yeniden kendi sözünü dinlemesini istemektedir. Tüm bunların ardında ise Eski yunanda köklenmiş olan efendi ve köle anlayışından başka bir şey yoktur.
İngiltere başbakanının söylemiş olduğu şu söze bakın. "Nihai güvenliğin sadece bizim değerlerimizde olduğuna kesin olarak inanıyorum. Irak'tan çekilsek Afganistan'dan da, sonra Ortadoğu'nun tümünden çekilmemizi söyleyecekler, ardından daha ne talepler gelecek kim bilir."
Ya papanın daha geçen hafta söylediği söze ne denir."Katolik olmayanlar Hıristiyan sayılmaz."
Hadi hazırlanın AB ye giriyoruz. Yani artık medeni oluyoruz.
Necmi ÖZNEY
21 Temmuz 2007 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder