10 Aralık 2007 Pazartesi

UÇAK KAZASININ SONRA AKLA GELENLER

Yolcuları ve mürettebatıyla toplam 57 kişinin öldüğü uçak kazasında, Türkiye'de yaşanan şüpheli kaza yalnız Türkiye’de değil dünyada da tartışılıyor. Tüm hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Uçakta hayatını kaybedenlerden altı kişi nükleer enerji teknolojisi konusunda iyi yetişmiş uzman bilim adamı olunca da bazı şüpheler ister istemez ağırlık kazanıyor.

Ülkemizde uzun bir süredir tartışılan ve eski cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilen nükleer santraller yapımı konusu, hükümet tarafından yeniden gündeme getirilerek tekrar cumhurbaşkanlığına gönderildi ve cumhurbaşkanı Abdullah Gül tasarıya onay verdi. Tasarı yasallaşınca, hükümet ülke genelinde nükleer santral kurulması için özel şirketlerin de katılımını sağlayacak olan ihaleler açma hazırlıklarına başladı. Çernobil nükleer santralindeki kaza akla gelince, bu kadar acele, halkın nükleer enerji santrallerine şüpheyle bakmasına yol açıyor. Nükleer santral yapılması, işletilmesi özel uzmanlık ve bilgi isteyen bir konu olması sebebi ile çok iyi incelenip karar verilmesi gereken bir olay. Yapım aşamasındaki eski teknikler, yeni teknikler gibi konuları bilgi bakımından irdeleyip haddimi aşacak halde değilim. Ama doğanın korunması, atıkların izalesi ve halkın güvenliği bakımından çok iyi incelenip karar verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Düşen uçakta, nükleer enerji teknolojisinde uzman altı fizikçinin hayatını kaybetmesi, üzüntümün yanında, kazada bir sabotaj olabilir ihtimalini de düşünmeme sebep oldu. Çünkü fizikçilerimizin iki yıldır üzerinde çalıştıkları özel bir projenin varlığı da bu kaza ile su yüzüne çıktı. Düşünün 8 üniversiteden onlarca öğretim üyesi ve kalabalık bir araştırmacı gurubu tarafından yürütülen bu projenin Türkiye için üç, beş sene içinde sonuçlanacak ve hayati bir önem taşıyan bir girişim olduğu söyleniyor. Kaza ile ilgili olarak enerji bakanı Hilmi Güler de uçağın düşürüldüğüne dair açıklama yapmanın erken olduğunu belirtti. Fakat kazada hayatını yitiren fizikçilerin, nükleer enerji ve toryum madenleriyle ilgili araştırmalar yaptıklarını açıkladı.

Şimdi hatırlayın, bir süre evvel Trabzon yakınlarında düşen ve içinde pilotla beraber, Pakistan devlet başkanı Müşerref'in özel kuryesi olduğu söylenen bir kişinin öldüğü uçak kazasının da nükleer sırlar taşıdığı iddia edilmişti. Bu günlerde Pakistan’da ki karışıklıkların görünmeyen sebeplerinden birinin de nükleer enstrümanların teröristlerin eline geçmemesi söylentileri olduğu düşünülürse ve hele hele ABD’nin eli Pakistan’ın içinde olduğu gerçeği buna eklenirse sabotaj söylentileri göz ardı edilemez.

Her iki uçak kazasında da, ortak noktanın nükleer enerji konusu olması ve Ankara'nın nükleer santral konusunda kararlı bir adım atmasıyla eş zamanlı döneme rastlamış olması bilinçli vatandaşların dikkatlerini çekiyor. Bu arada ASELSAN mühendislerinin ölümleri ile ilgili sorular kafaları bulandırıyor. Onlarda önemli projeler üzerinde çalışıyorlardı.

Hayatlarını kaybeden fizikçilerin, nükleer enerji ve toryum madeni üzerine araştırmalarda bulundukları biliniyor. Türkiye’nin, toryum madeni açısından çok zengin bir ülke olduğu ve dünya üzerindeki rezervin yüzde ellisine sahip olduğu söyleniyor. Dünya genelinde nükleer santralleri toryumla çalışan ülke sayısı çok az. Türkiye'de bilim adamları bu alanda ciddi araştırmalarda bulunmuşlar. Bir ton toryum madeni 1 milyon varil petrol'e eşit olarak görülüyor. Dünya’da ve Türkiye'de artan enerji ihtiyacı, bu ihtiyacın karşılanması için nükleer santrallerin kurulması başta olmak üzere alternatif enerji arayışları son yıllarda artış gösterdi. Dünya doğal gazının ihracı başta olmak üzere, doğalgaz ile çalışan elektrik santrallerinin kurulması ve üretim maliyeti, nükleer santrallerinin kurulması için adımların atılması da, bu arayışların ardındaki sebepler. Peki, fizikçilerimizin ve mühendislerimizin ölümleri arkasındaki sebepler ne? Emperyalizmin pis kolları olmasın sakın.

Sonuç olarak, Türkiye’nin bu acı kaybı. her zaman doğrulanan bir gerçeği tekrar gündeme getirmiş oldu. Bu da ülkenin yeraltı zenginliklerinin milli olması ve milli kalması gerektiğidir.

Necmi ÖZNEY

Hiç yorum yok: