12 Ağustos 2007 Pazar

Ekonomik İstikrar ve Avanta Ekonomisinin İstikrarı

Amerika ve Batıda demokrasi nasıl çalışıyor aslında beni pek ilgilendirmiyor ne halt ederlerse etsinler bana ne diye düşünüyorum. Fakat Afganistan ve Irak olayları gibi olaylar işin içine girdiğinde ve batı tarafından bu olayların, bu gibi ülkelere demokrasi götürüyoruz, özgürlük getiriyoruz şeklinde palavraları ile ortaya atılması ile işin vahameti ortaya çıkıyor. Dehşet içinde fark ediyorum ki, batı demokrasilerini taklit ederken ülkemizde demokrasiden eser kalmamış. Yanlış anlaşılmasın, yukarıdaki yazılanlardan kasıt Türkiye, Irak, Mısır veya herhangi bir ülke değil. Dünya geneli yani kendine medeni diyen Batı ülkeleri de dâhil. Ağalık düzeni yer yerde geçerli kılınmış.

“Seçimler de milletvekilleri ve yöneticiler halkın ortaya koyduğu milli irade doğrultusunda seçilir.” Cümlesi sizce doğrumudur? Bence doğru değildir. Türkiye’yi yönetecek aday adayları sayısı iki elin parmak sayısını geçmeyen parti liderleri tarafından seçilir. Yani halk adayların % 85 ini tanımaz bile. Bazı özel durumlar dışında halk oyunu, koyunların akşamları otlamaktan dönünce kendi ağıllarının yollarını bilip ağılına girmesi misali gibi kullanır. Zaten siyasiler bu durumu bildikleri için zaman, zaman rakiplerinin beceriksizliklerini ortaya çıkarmak hususunda,“ üç koyun versen güdemez “ derler. Genel demokrasi tablomuzu bütün açıklığı ile ortaya koyarlar. Yapacak başka bir çaremiz olmadığından da boynumuzu büker ve kaderimize razı oluruz.

İşte size bu seçimler hakkında söylenmiş bir söz daha.“Seçimlerde halk tercihini istikrardan yana kullanmıştır.” Bir arkadaşımla bu cümleyi tartışırken arkadaşım bana Erzincan’dan bir örnek verdi. Erzincan’ın filanca köyünde yaşanmış bir olay. Bu köyde çalışacak yaşa gelmiş genç nüfusun büyük bir çoğunluğu İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlere göç etmiş hayatlarını, işlerini buralarda kurmuşlar. Hepside kültürlü okumuş kişiler. Erzincan’ın bu köyünde kalıp yaşayanlar ise genelde emekli olmuş yani emekli maaşına talim eden kişiler. Hatta bazıları bir şekilde eşlerini de emekli etmişler yaşayıp gidiyorlar. Fakat bu köyde ekilmesi ve Türkiye’nin üretimine katılması gereken tarlalar var. Yani deyim yerinde ise milli servetimiz. Ekonomiye katılması gereken Allahın milletimize bahşettiği doğal fabrikalar.

Maalesef Atatürk’ün milletin efendisi dediği, ürettikleri ile ve yaşadıkları köyleri ile övünmesi gereken bu insanlar artık üretmiyor. Tüketim ekonomisi içinde yerlerini almışlar marketten yiyip içiyorlar ve dağıtılan gıda yardımları ile geçiniyorlar. İşin şaşırtıcı yanı ise boş bıraktıkları bu tarım arazilerinden para bile kazanıyorlar. Tarlalarını ekime hazırlar gibi şöyle bir sürüyorlar ve ilçede tarım işlerine bakan görevliyi çağırıyorlar. Dönüm başına 200 YTL ödeme alıyorlarmış. Ekmeden biçmeden havadan para. Sonuçta teşvik olarak verilen bu paraların, ekilmesi gereken ürünlerin sonuç takibi de yapılmıyormuş. Bu durumu duyduğum zaman içim sızladı. Şehrin göbeğinde boş ve ufak bir toprak parçası görsem Anadolu’da ki bu durumu hatırlayıp göğüs sızım daha da artarak üzülüyorum. Nasıl bir tarım politikası ise üretmeyi değil üretmemeyi teşvik ediyor. Bilgi sahibi olmadığım için tohum yasasını ziraat mühendislerinden sordum, kahroldum. O konuya da bu işlerle ilgilenenler üzülsün.

İşte istikrar dedikleri ve seçmenlerin oylarına yansıyan istikrarın anlamı bu. İşte bu avanta para kazanmanın sona ereceği korkusu ile katı bir particilik almış başını gidiyor. Onların partisine oy vermeyenler ise sakat oylu vatandaş, hain vatandaş sıfatına layık görülüyorlar. Ne kadar yazık oluyor insanıma. Resmen ahlak düşkünlüğü denilecek bir durum.

Türkiye’nin ekonomik istikrarının bozulması demek bazı Batı ülkeleri emeklilerinin ve Japon ev kadınlarının da ekonomik istikrarının bozulması demektir. Biz yoksulluk sınırlarında yaşamaya alıştık. Bizim için fark etmez, bari onları mağdur edip darıltmayalım. Malum borsamızın % 75 i onların kazanç kapısı. Allah sonumuzu hayır etsin, millet olarak aklımızı başımıza getirsin.

Necmi Özney

Hiç yorum yok: