25 Ocak 2009 Pazar

BM GÜVENLİK KONSEYİ ÜYELİĞİNİN KAZANIMLARI OLMALIDIR

190’a yakın ülkenin içinde bulunduğu bir kuruluş olan BM Güvenlik konseyi geçici üyeliği, ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’ye rağmen bir şeyler yapılabiliyorsa o zaman ciddi bir iş sayılabilir.

ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere, BM Güvenlik Konseyi’nin değişmeyen üyeleridir. Daimi üyelerden yalnızca birinin hayır dediği bir karar tasarısı, diğer bütün üyeler evet dese bile karar haline gelemez ve bağlayıcılık kazanamaz. Beş daimi üyenin veto yetkisi, onların birbirleri karşı olan politikaları ve belli bir mesele karşısındaki ulusal çıkarları düşünülürse, alınacak sonuç daha baştan görülebilir.

İsrail gibi ülkelerin katliam denebilecek yaptırımları sonunda dahi, uluslar arası politik ilişkileri ile kendilerini haklı çıkartmaları, BM Güvenlik Konseyi’nin taraflı politika bir izlediğinin kanıtıdır. BM Güvenlik Konseyi’nin itibar kaybetmesinin ve buradan sağlıklı bir karar çıkartılamamasının nedenlerden biri de budur.

Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi üyeliğine, Türk Amerikan ilişkileri ve ABD’nin Türkiye’nin bulunduğu bölgedeki düşünceleri doğrultusunda soru işaretiyle bakılmasında da yarar vardır.

Güvenlik Konseyi üyeliğinin iç politika malzemesi yapılarak kullanılmaması gerekir. Eğer ağırlıklı olarak kullanılırsa, Türkiye’de iç politikanın, dış politika ağırlıklı olarak yürütüldüğü yolundaki söylemlerde ispatlanacaktır. Çünkü bugün bütün dünyayı meşgul eden uluslararası sorunların önemli bir kısmı, ya Türkiye’ye komşu coğrafyalardadır ya da Türkiye’den müdahale edilebilecek ve kontrol edilebilecek yerlerdedir.

Türkiye olarak Güvenlik Konseyine taşımamız gereken en önemli konu, gücünü dışarıdan alan bölücü ve ayrılıkçı terör sorunudur. Dost ve müttefik zannettiğimiz, dostluk ilişkileri içinde olmamız gereken birçok ülkenin, Türkiye’nin ülke ve ulus bütünlüğünü hedef alan terör örgütüne destek verdiği bir gerçektir. BM Güvenlik Konseyi üyeliğinin özellikle bölücü ve ayrılıkçı terör sorununun çözümünde sonuç alınmasında bir fırsat olarak görülmesi gerekir. Türkiye, sırf kazanım olsun diye bu işe soyunmuş olmamalıdır. BM Güvenlik Konseyi üyeliğinin elle tutulur anlamda Türkiye’ye bir kazanç getirmesi, bu bağlamda en azından terörün dış desteğinin kesilmesinde, üyelik fırsatından yararlanılmalıdır.

Irak Türkmenlerinin, Batı Trakya Türklerinin, Ahıska Türklerinin, Güney Azerbaycan Türklerinin, Doğu Türkistan Türklerinin, Kırım Türklerinin, Gagavuz Türklerinin durumu, Türkiye tarafından BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine taşınmalıdır.

Ermeni işgali altındaki Azerbaycan topraklarının bu işgalden kurtarılması, Ermenilerin saldırgan ilan edilmesi, Hocalı’da yaptıklarının bir soykırım olduğuna dikkat çekilmesi ve tazminat ödemeleri, BM Güvenlik Konseyi üyesi Türkiye’nin güçlü olarak gündeme getirmesi gereken konulardır.

Rumların, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ve buradaki Türk halkını görmezden gelen tutumları, Yunanistan’ın, Ege’de Lozan anlaşması ve uluslar arası hukuk ile bağdaşmayan hareketleri, BM Güvenlik Konseyi üyeliğinden alınacak güçle, BM gündemine taşınmalı ve buradan ileride Türk diplomasisi tarafından kullanılabilecek savların ortaya çıkartılması sağlanmalıdır.

Türkiye, önündeki iki yılı en iyi şekilde değerlendirmek, bazı dış politika sorunlarını çözmek, bazı sorunları hafifletmek, konuları en azından genel kamuoyunu Türkiye lehine güçlendirmek zorundadır.

Yıllarca çözülememiş sorunların hepsinin, iki yıl içinde çözülmesi elbette beklenemez, ama üyeliğin en iyi şekilde değerlendirilmesi konusundaki çabaları da samimi eylemler olarak görmek hakkımızdır.

Bu konuda particilik yapmadan; üyeliğin, fiyasko, beceriksizlik, içi boş politikalar, boşa harcanmış zaman ve kaynak olarak, eleştirildiğini duymak istemiyoruz. Çünkü sonuçta kaybeden tüm Türkiye olur.

Necmi ÖZNEY

Hiç yorum yok: