4 Kasım 2008 Salı

KÜRESEL KRİZİN ASIL SEBEBİ

Türkiye’de hükümetler genelde iktisadi olarak icraatlarının başarılı olduğunu göstermek için, ekonomik verilerin bazı değişkenlerini ya hesaplara dâhil etmez veya o veriler yokmuş gibi davranırlar. Matematik kurgular buna müsaittir. İşsizlik, cari açık, dış ticaret açığı, toplam dış ve iç borç rakamları görmemezlikten gelinirse o iktidarın kâğıt üzerindeki ekonomik başarısı, oldukça iyi demektir.

Dışarıdan yabancı sermaye kılığı ile gelen sıcak paralar ülkemiz üretimine bir katkı sağlamadığı gibi, Türkiye’nin zaten kıt olan birikimlerini de aldıkları faizlerle eritmiş bitirmişlerdir. Bu sıcak para girişleri makro ekonomik hesaplamalarda ve kâğıt üzerinde bir ekonomik başarı gibi gösterilmiş, aslında gittikçe büyüyen yapısal sorunlar halktan gizlenmiştir.

Türkiye ekonomisi zaten 2005 yılı başından beri, bırakın duraksamayı, gerilemiştir. Memur, işçi ve emekli için ise çoktan dibe vurmuştur. Yani bugün küresel kriz denen olay zaten dört sene önce ülkemize gelmiş, yaşamış ve neredeyse bizleri yalın ayak başıkabak bırakarak terk etmek üzeredir. Hakikati çok acı olarak pek yakında göreceğimiz kesindir.

Dövizin düşük tutulması, Türkiye'yi ithalata dayalı hızlı bir sanal büyüme sürecine sokmuş, böylelikle Türkiye'nin dış ticaret ve cari işlemler açığı artmış, iç ve dış borçları tehlikeli boyutlara ulaşmıştır.

Böyle bir durum aslında milli bir ekonomi politikamızın olmadığı anlamına gelir. Çünkü bu durum ülkemizin değil, başka ülkelerin üretim ve istihdam artışlarına katkı sağlamaktadır. İstikrarı bozmayalım söyleminin asıl anlamı bu olsa gerek.

GSMH kişi başına düşen milli geliri ifade eder, fakat milli gelirin fertler arasında nasıl paylaşıldığı konusunda bilgi vermez. Kişi başına düşen milli gelir kâğıt üzerinde artıyor olmasına rağmen neden halkın kalkınmasına yol açmamıştır? Kişi başına düşen milli gelir artıyorsa vatandaşlarımızın yaşam koşulları neden gün ve gün daha da kötüye gitmektedir?

Gözden uzak tutulmaya çalışılan önemli bir gerçek ise, kişi başına düşen borç miktarının hiç konuşulmamasıdır.

Düşük kur, yüksek faiz politikası ile Türkiye ekonomisinden yurt dışına inanılmaz boyutlarda kaynak aktarılmış ve ülkemiz borçlandırılmıştır. Türkiye kâğıt üzerinde zenginleştirilirken aslında, içinden zor kurtulacağı bir fakirliğe sürüklenmiş ama sıcak para sahipleri için bir cennet haline getirilmiştir.

Türkiye, bu ağır cari açığını özelleştirme adı altında yapılan yabancılaştırma metoduyla ve yüksek reel faizlerle finanse etmektedir. Ancak uluslararası piyasalarda veyahut Türkiye içinde çeşitli sebeplerle oluşabilecek en ufak bir dalgalanma, ekonomimizin kırılganlığını daha da derinleştiren büyük darbelere sebep olacaktır. Ama hiç korkmayın, hamdolsun ki, inşallah ve maşallah namlı milli sigorta kurumlarımız bu darbeleri önleyecek güçte yapılandırılmıştır.

Sonuç olarak Türkiye’de zaten küresel kaynaklı bir ekonomik kriz vardır ve gelecek dönemlerde Türkiye'de ekonomik dar boğazların, çalkantıların, dalgalanmaların ve buhranların olmayacağını söylemek safdillikten başka bir şey değildir.

Uzun lafın kısası, aslında küresel ekonomik kriz denen şey, aç gözlü sömürgen ağaların servetlerine biraz daha servet katmaları için yürürlüğe konmuş bir küresel bir plandır. Bölgesel işbirlikçilerini daha iyi organize ederek dünya halklarından hırsızlık yapabilmelerinin yasal kılıfıdır.

Bizden eksilenler acaba nerelerde birikiyor dersiniz?

Necmi ÖZNEY

Hiç yorum yok: