27 Mart 2008 Perşembe

MANDA BEYNİ TAŞIYAN SIFATSIZLAR

Türk toplumu, yaklaşık iki yüz sene evvel ihtişamının sonunu yaşamış ve zirveden çok aşağılara düşmüş, çok büyük acılar yaşamış bir medeniyetin şanssız evlatlarıdır. En az iki yüzyıldır, namertlerin biçimlendirmeye çalıştığı ve kendimiz için doğru yolu bulmaya çalıştığımız bir dünyada yaşam savaşı vermeye çalışmaktayız. Emperyalist dünya çok zalimdir. Eğer kendi benliğimizi korumayı bilmez ve bunları ciddiye alamazsak, kader hükmünü merhametsizce yerine getirmeye başlayacaktır.

19 Mayıs 1919 dan itibaren kırılmaya başlayan makûs talihimiz, Türk’ün eski günlerini geri getirmeye başladı, Büyük Atatürk’ün önderliğinde yapılan büyük atılımlar ve kısa zamanda yapılan büyük devrimlerle, Türk’ün asil kanı, halka yeni bir can vermeye koyuldu. 1950 lere kadar gelişen Türkiye Cumhuriyeti dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olmuştu.

Yüksek ve şanlı bir maziden sonra aşağılara inmiş, Türk olmanın aşağılandığı bir imparatorluk idaresi sonunda ise bazı kişilerde, manda hastalığı oluşmuş ve bu da bu kişileri Cumhuriyete karşı ihanete sürüklemiştir. Bilinçli veya bilinçsiz olarak, bu hastalığı kapmış kişilerin mirası, kanı bozuk bazı kişilere, hala Cumhuriyete karşı olan ihanet biçimlerine yön vermeye devam etmektedir.

Gerçi vatanı savunma her an devam etmektedir. Fakat teslimiyetçi, mandacı güruhun Cumhuriyeti yıkım çalışmaları da el altından hala devam ettirilmektedir. Bu teslimiyeti bir şekilde içine sindirmiş, batıya sadece ekonomik unsurlarını değil, ondan daha tehlikeli bir şeyi, ruhlarını bile teslim etmiş bir insan tipi oluşmuştur ki, bu bizim satılmış dediğimiz, aydın görünümü sergilemeye çalışan tiplerdir. Satılmış, milleti ile manevi bağı yok olmuş, ulusal düşünme yeteneğini kaybetmiş bu satılık kişiler her ne kadar kendilerine aydın yaftası koymaya çalışsalar da, gerçek anlamdaki aydın niteliğinin yanından bile geçemezler.

Bir kültürün, en üstte bulunması gereken unsuru anadil gibi toplumun büyük kesimimin ortak paydası olan en büyük birleştirici bir öğe bile, böyle zibidiler tarafından bozunuma uğratılmaktadır. Bunların arasında öyle kişiler vardır ki, kendi dillerini yeterli bir şekilde kullanamadıkları halde, herhangi bir yabancı dilde, daha iyi konuşup düşünebildiklerini söyleyebilen mallar vardır. Bunların davranışları toplumda ciddi manevi yaralanmalara ve hatta çöküntülere sebebiyet vermeye başlamıştır. Bunlara inanan toplumun bazı kesimleri, bu davranışlara bilinçsiz olarak ortak olmaya başlayınca bu yozlaşma derin bir bozulmaya sebebiyet vermekte, bu da, yıkıcı bir milli kültür kaybı meydana getirmektedir. Meydana gelen kişilik ve bilinç yırtılması ise, çok ciddi ve iflah olmaz, tedavi kabul etmez bir problemi ortaya çıkarmaktadır ki, bu da, topluma yabancılaşma ve ayrışmadır.

İşte bunları organize edenler, ABD ve AB karşısında, her şeyi ile kayıtsız şartsız teslim olmuş, kendi toplumunun bütün kültür unsurlarına, tarihine, dinine, diline yabancılaşmış. Dahası, devlete düşman, millet ile birleşmesi gereken bağları fiilen kopmuş, yabancılaşmış ve satılmış olan bir topluluk ki, bunlar, satılmış sıfatsızlardan başkası değildir. Bu toplumun Atatürk İlke ve devrimlerine inanmış, gönül vermiş fertlerinin en birinci görevi ise, ilk önce bunlarla mücadele etmek olmalıdır.

Necmi ÖZNEY

Hiç yorum yok: