Batılı temsilciler ve Büyükelçilerin, Türkiye’de ki davranışları, BM Şartlarını, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi'ni ve diplomatik teamülleri yok saymaları, Türkiye’nin iç işlerine müdahale ve Türkiye’yi sömürge bir ülke gibi gördükleri anlamına gelmektedir.
Türk askerini, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ve Atatürkçü Düşünce Sistemi'ni hedef alan görüş ve beyanlara, dikkatli bir gözle bakmamız gerekir. Türkiye ve Türklük karşıtı yapılan söylemlerine rağmen, hala ısrarla yanında ve içinde yer almak istediğimiz ABD ve AB Türkiye’de neler yapmak, neyi gerçekleştirmek istiyorlar? Ordu olmasaydı neler yapılacaktı? Bunları bir düşünmek gerekir.
Ulus olmak, ulusal değerlere yöneliş ve bu değerlere sahip çıkma ile ifade edilecek bir olgudur. Bu bağlamda laiklik ilkesi ile takviye edilmiş din, dil birliği, kültür birliği, ulus olma sürecinin temelidir.
Uyum yasaları, din, dil ve kültür birliğinin parçalanmasının önünü açmıştır. Bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerine bina edilmiş olduğu, Atatürk ilkeleri ve Atatürk milliyetçiliği gibi temellerden yoksun bırakma çalışmaları, Türkiye Cumhuriyeti'nin dibi görülmeyen bir uçuruma itilmesi anlamına geliyor ise, buna, bu vatanın evlatlarından hiçbiri seyirci kalamaz.
Türk Kültürü, Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerinde yükseldiği temel değerdir. Bir taraftan çağdaş medeniyet yutturmacası ile Avrupa Kültürü içinde yer almaya itiliyoruz, diğer taraftan da zorlama yerel kültürler yaratıp bunları öne çıkarma eğilimi içindeyiz. Hani nerede benim kültürüm? Hangi değerlerin dersine çalışacağız? Çağdaş medeniyet dedikleri içi kof AB kültürüne mi? Yoksa feodal çağda kalmış yerel kültür dediğiniz şeylere mi? Aslında bütün bu samimiyetsiz ikilemler, Türk Kültürünü ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek parçalamak yok etmek için yapılmaktadır.
Ülkesini ve ulusunu seven, Türkiye Cumhuriyeti Devletine sadakatle bağlı olan bireylerin, bu gelişmelere seyirci kalmasını bekleyemezsiniz. Buna rağmen besleme sivil toplum kuruluşları, medya ve yerel yönetimler halkı bir anlamda kontrol altına almaya çalışmaktadırlar.
Aynı anda birçok iş kolunda faaliyet gösteren ve devletten aldıkları krediler ve ihaleler ile zenginliklerine zenginlik katan gazete patronları, her hangi bir siyasi iktidarı ne kadar eleştirebilirler? Böyle bir medyanın, demokrasi gereği, görevi olan, halkı aydınlatma görevlerini yapacaklarına inanmak mümkün değildir. Devletten ucuz kredi alan veya devlete olan borçlarını uygun koşullarla zamana yayan gazete patronlarının, devlet çarkının başındaki herhangi bir siyasi partiyi karşısına alması mümkün değildir. Birden fazla gazete çıkarmak, bu gazetelerden birinde iktidarı eleştirmek diğerinde ise iktidarı övmek, söylenecek bir şey yok, insanın ağzı bir karış açık kalıyor.
Yerel yönetimler ise, genelde yokluk ve yoksulluk içinde yaşanılan varoşlara nakdi ve ayni yardımlarda bulunarak ve halkın geri kalanına ise, süslü gösteriler ve bedava halk konserleri gibi etkinlikler düzenleyerek, insanları kontrol altında tutmaktadırlar.
Yerel yönetimlerin yöneticileri, bu etkinlikleri, halktan topladıkları paralarla yapmaktadırlar. Bu etkinlikler, yerel yönetimlerle iş yapan müteahhitlere yaptırılıyormuş gibi bir hava yaratılsa da, müteahhit ile yerel yönetim yöneticileri ihale konusunda anlaşırken, bunu da hesaba kattıkları için, müteahhidin verdiği para yine halkın cebinden çıkıyor. Bunu yalnızca AKP’li yerel yönetimler yapmıyor hepsi yapıyor.
Mısır'da terör örgütü olarak kabul edilen bir Örgüt, Mısır'ın güneyindeki yoksul bölgelerindeki halka, Türkiye'deki yerel yönetimlerin yaptığı türden yardımlar yaparak varlığını korumaya ve sürdürmeye çalışmaktaymış, yani arada bir fark yok. Halkı kendine bağlı ve bağımlı olarak tutmak. İşte gerçek maksat budur.
Halk bilinçli olarak, yardım bekleyen bir duruma itilmekte, buda, halkın sürekli olarak kendilerini birilerine bağlı ve bağımlı hissetmesini sağlamaktadır. Yerel yönetimlerin, harcanan bu büyük paralar ile istihdam ve üretim sorunlarına çözümler bulması mümkünken bunu yapmamaktadırlar.
Bu nasıl bir sarmaldır ki vatandaş, bağımlının, bağımlısının ve onların bağımlısının bağımlısı yapılmıştır.
Necmi ÖZNEY
Türk askerini, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ve Atatürkçü Düşünce Sistemi'ni hedef alan görüş ve beyanlara, dikkatli bir gözle bakmamız gerekir. Türkiye ve Türklük karşıtı yapılan söylemlerine rağmen, hala ısrarla yanında ve içinde yer almak istediğimiz ABD ve AB Türkiye’de neler yapmak, neyi gerçekleştirmek istiyorlar? Ordu olmasaydı neler yapılacaktı? Bunları bir düşünmek gerekir.
Ulus olmak, ulusal değerlere yöneliş ve bu değerlere sahip çıkma ile ifade edilecek bir olgudur. Bu bağlamda laiklik ilkesi ile takviye edilmiş din, dil birliği, kültür birliği, ulus olma sürecinin temelidir.
Uyum yasaları, din, dil ve kültür birliğinin parçalanmasının önünü açmıştır. Bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerine bina edilmiş olduğu, Atatürk ilkeleri ve Atatürk milliyetçiliği gibi temellerden yoksun bırakma çalışmaları, Türkiye Cumhuriyeti'nin dibi görülmeyen bir uçuruma itilmesi anlamına geliyor ise, buna, bu vatanın evlatlarından hiçbiri seyirci kalamaz.
Türk Kültürü, Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerinde yükseldiği temel değerdir. Bir taraftan çağdaş medeniyet yutturmacası ile Avrupa Kültürü içinde yer almaya itiliyoruz, diğer taraftan da zorlama yerel kültürler yaratıp bunları öne çıkarma eğilimi içindeyiz. Hani nerede benim kültürüm? Hangi değerlerin dersine çalışacağız? Çağdaş medeniyet dedikleri içi kof AB kültürüne mi? Yoksa feodal çağda kalmış yerel kültür dediğiniz şeylere mi? Aslında bütün bu samimiyetsiz ikilemler, Türk Kültürünü ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek parçalamak yok etmek için yapılmaktadır.
Ülkesini ve ulusunu seven, Türkiye Cumhuriyeti Devletine sadakatle bağlı olan bireylerin, bu gelişmelere seyirci kalmasını bekleyemezsiniz. Buna rağmen besleme sivil toplum kuruluşları, medya ve yerel yönetimler halkı bir anlamda kontrol altına almaya çalışmaktadırlar.
Aynı anda birçok iş kolunda faaliyet gösteren ve devletten aldıkları krediler ve ihaleler ile zenginliklerine zenginlik katan gazete patronları, her hangi bir siyasi iktidarı ne kadar eleştirebilirler? Böyle bir medyanın, demokrasi gereği, görevi olan, halkı aydınlatma görevlerini yapacaklarına inanmak mümkün değildir. Devletten ucuz kredi alan veya devlete olan borçlarını uygun koşullarla zamana yayan gazete patronlarının, devlet çarkının başındaki herhangi bir siyasi partiyi karşısına alması mümkün değildir. Birden fazla gazete çıkarmak, bu gazetelerden birinde iktidarı eleştirmek diğerinde ise iktidarı övmek, söylenecek bir şey yok, insanın ağzı bir karış açık kalıyor.
Yerel yönetimler ise, genelde yokluk ve yoksulluk içinde yaşanılan varoşlara nakdi ve ayni yardımlarda bulunarak ve halkın geri kalanına ise, süslü gösteriler ve bedava halk konserleri gibi etkinlikler düzenleyerek, insanları kontrol altında tutmaktadırlar.
Yerel yönetimlerin yöneticileri, bu etkinlikleri, halktan topladıkları paralarla yapmaktadırlar. Bu etkinlikler, yerel yönetimlerle iş yapan müteahhitlere yaptırılıyormuş gibi bir hava yaratılsa da, müteahhit ile yerel yönetim yöneticileri ihale konusunda anlaşırken, bunu da hesaba kattıkları için, müteahhidin verdiği para yine halkın cebinden çıkıyor. Bunu yalnızca AKP’li yerel yönetimler yapmıyor hepsi yapıyor.
Mısır'da terör örgütü olarak kabul edilen bir Örgüt, Mısır'ın güneyindeki yoksul bölgelerindeki halka, Türkiye'deki yerel yönetimlerin yaptığı türden yardımlar yaparak varlığını korumaya ve sürdürmeye çalışmaktaymış, yani arada bir fark yok. Halkı kendine bağlı ve bağımlı olarak tutmak. İşte gerçek maksat budur.
Halk bilinçli olarak, yardım bekleyen bir duruma itilmekte, buda, halkın sürekli olarak kendilerini birilerine bağlı ve bağımlı hissetmesini sağlamaktadır. Yerel yönetimlerin, harcanan bu büyük paralar ile istihdam ve üretim sorunlarına çözümler bulması mümkünken bunu yapmamaktadırlar.
Bu nasıl bir sarmaldır ki vatandaş, bağımlının, bağımlısının ve onların bağımlısının bağımlısı yapılmıştır.
Necmi ÖZNEY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder