10 Ağustos 2008 Pazar

GEÇMİŞİ DÜŞÜNEREK GELECEĞİ BEKLEMEK

Bizim kuşağımızın mayasında umut ve sevecenlik vardı. Ülkemizi ve milletimizi düşündüğümüz zaman içimizi büyük bir heyecan kaplar, önümüzdeki yılların yurdumuz ve insanımıza güzel şeyler getireceğinin hayallerini kurardık.

Ne güzel günlerdi o günler. Türkiye'nin geleceğini düşünürken kendimiz için de büyük planlarımız vardı. Önümüzdeki parlak geleceği görebiliyor, hayallerimizi şekillendirebiliyorduk. Büyüyecek, serpilecek, iş güç ve aile sahibi olacak yurdumuzun gelişmesine katkıda bulunacaktık. 1960 lı yıllardı o güzel yıllar.

Türkiye, o zamanlar gelişmekte olan ülkeler sınıfındaydı. Bizim kuşak yamayı, eski elbiselerin ters yüz edilmesini ve ayakkabı tamiratının ne demek olduğunu çok iyi bilirdi. Halk çok sıkıntılar çekti ama yine de bu sıkıntıları aşacak gücü ve enerjiyi büyük bir coşku ile yüreğinde hissederdi. Gelecek için güzel umutlarımız vardı.

Bu güzel umutların çoğu gerçekleşemedi ve çoğu yarım kaldı. Bazılarının ise yanına bile yaklaşamadık ve birçok güzel hayalimizi ihanetlere kurban ettik.

Evet, Türkiye üzerinde dışarıdan çok oyunlar oynandı, ama bu memlekete en büyük zarar kendi içinden geldi. Bu ülkeyi bu durumlara ilk önce, yurdumuzu içten içten kemiren, Atatürk karşıtlığı yapan tarikatlardan oy alma derdine düşmüş, köksüz, karaktersiz siyasetçiler düşürdü. PKK terörü iç barışa ve ekonomiye büyük bir darbe vurdu. Din simsarlarının politikacı maskesi altında Devlet idaresine talip olmasının sonunda ortalık yangın yerine döndü.

Üretim, yatırım, sanayileşme şu an kimsenin önemsemediği değerler arasına girdi. Düşüncesizce yapılan ve hak edilmemiş bir tüketim çılgınlığı Türkiye'yi sardı. Üretmeden tüketen, faiz ve avanta batağına batırılmış bir Türkiye ön plana çıkmaya başladı.

Türkiye bilinçli olarak çürütülmeye çalışıldı. Ufuksuz, bilgisiz ve görgüsüz politikacıların, satılmış medya maymunlarının hayatlarını örnek alan ve taklit etmeye çalışan toplum, karaktersiz bir taklit hevesi içinde olan kokuşmuşlar çoğalmaya başladı.

Din, vatan, devlet, bayrak gibi bu millet için en büyük ve en mukaddes kavramlara sahip çıkması gerekenlerin sergilediği duyarsızlık, bir devlet ve millet için gerekli vicdani duyguları körleştirdi. Milli ve manevi değerler alt üst edilmeye çalışıldı.

Hakkını aramak isteyen vatandaşı adam yerine koymayan, aslanlar gibi kükreyen ama ABD ve AB karşısında boyun bükük, eller göbekte kavuşmuş kıyama duranlar yüzünden, milletlerarası arenada itibarı ve ağırlığı olmayan, gönüllü teslimiyet süreci yaşayan bir ülke görünümü ortaya çıktı.

Ümit ve heyecan dolu gençlik yıllarımız kötü politika ve kötü politikacılar tarafından bitirildi. Çekeceğimiz dertler hala bitmemiş ki, bugünün gençliğini de bitirmeye çalışıyorlar. Öyle görünüyor ki, şimdi çocuk olan gelecekteki yeni politikacı nesli eskilerden daha da beter olacak.

Türk milleti şu anda, zengin bir enerji kaynağı Bor’un garip bekçiliğini yapıyor. Eli kulağında, dünyada Bor talebi başlayacak, bizim için bulunmaz fırsat kapısı açılmak üzere. Dünyadaki Bor rezervlerinin yüzde yetmiş beşine sahibiz. Bana öyle geliyor ki, Bor’u da çok yakında yabancılara peşkeş çekeceğiz.

Birinci dereceden stratejik ve ekonomik öneme sahip değerimiz, sularımız boşa akıyor, var olan hidroelektrik santraller verimli çalıştırılmıyor, yenisi yapılmıyor, sonuç olarak enerjide de dışa bağımlı hale getirilmiş vaziyetteyiz.

Aslında her mevzuda kriz üstüne kriz yaşanıyor. Üretime, yatırıma yönlendirilmeyen yabancı sermaye alacağı avanta faiz kazancı peşinde koşuyor.

Yine de ümitliyim ama, elimizden bir şey gelmiyor. Geçmiş yıllarımızı anarak, gelecek yıllarımızı beklemekten başka bir şey yapamıyoruz.

Necmi ÖZNEY

Hiç yorum yok: